Antroposen’de Yaşamak… – R. Funda Barbaros


ANTROPOSEN’DE YAŞAMAK…

Gerçekten de istisnai zamanlardan geçiyoruz. Bilim insanlarının 60’lı yıllardan bu yana uyardığı, dünya liderlerinin dikkatine sunduğu gerçekler artık kurgusal bir anlatı değil. 50 yıl önce çeşitli bilim dallarında ifade edilmiş endişeler 2023 yazında yaşanıyor ve anlaşılan koşullar giderek daha zorlaşacak.

Son yıllarda her ay/gün sıcaklık değerleri önceki dönem rekorlarını kırıyor. Bu yaz, gezegenimizin kuzey yarımküresinin her bölgesi ama özellikle Akdeniz sahilleri adeta bir “ısı kubbesi”[2] altında kaldı. Hem kara hem de deniz suyu sıcaklıkları şimdiye kadar kaydedilen en yüksek değerlere ulaştı. Bazı bölgeler (İspanya, İtalya, Türkiye…) sıcakla boğuşurken bazı bölgelerde (ABD, Japonya, Hindistan…) kasırgalar, şiddetli fırtınalar hayatı felç etti. Durdurulamayan orman yangınları da (Kanada, Yunanistan, Türkiye…) cabası.

Dünyanın en hızlı ısınan kıtası Avrupa. 2022 yılında 60.000’den fazla kişi sıcaktan hayatını kaybetmişti. 2023 daha sıcak olacak (48°C bekleniyor). O halde daha fazla sayıda can kaybı mı bekliyor bizleri?

Bundan birkaç yıl sonra, 2030’lu yılların bitmek bilmeyen iklim felaketleri sırasında, bugünün çocukları yetişkinliğe ulaştığında, 120.000 yıllık sıcaklık rekorlarının gün be gün kırıldığı o korkunç 2023 yazını sorabilirler: Herkes nasıl tepki verdi?

Dünya yüzeyinin yansıtıcılığını değiştirecek olan arazi kullanımındaki değişiklikleri hesaplayabilmek için süper bilgisayarlar yardımıyla yapılmakta olan iklim modellemeleri son derece karmaşık sistemler. Ne yazık ki en gelişmiş modeller bile, Dünya yaşamsal sistemlerinin giderek artan bir hızla yükselen sıcaklıklara nasıl tepki vereceğini henüz tam olarak öngöremiyor!

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarında, küresel sıcaklığın yarım derece artmasının “çok daha aşırı hava koşulları getireceği ve daha sık, daha yoğun veya daha uzun süreli olabileceği” ifade edilmekle birlikte “tam olarak ne kadar daha fazla” olduğunu kesin olarak kimse söyleyemiyor. (Harrabin, 2023)

Bildiğimiz dünyanın sonu mu? Evet, bu bizim yeni dünyamız. Sıcak, kalabalık, gürültülü, kaygılı yeni bir dünya…

Küresel iklim kaosu ve ekolojik bozulma ile karakterize edilen bu yeni koşulları tanımlamak üzere yeni bir kavram kullanılıyor: Antroposen Çağı.

Son 13.000-15.000 yıldır içinde bulunduğumuz Holosen Çağı bitti.

Evet, homo sapiens’in tarımı icat ettiği, şehirler kurduğu, yazıyı bulduğu, sanayi devrimini gerçekleştirdiği, uzaya araçlar gönderdiği, küresel internet ağları kurduğu “modern” çağ, insanı günümüz konforuna taşıyan bu çok özel dönem, yerini doğal ekosistemlerin ya da iklimin devrilme noktalarını -esasen kendi güvenliğimizi- pek dikkate almadığımız Antroposen’e bıraktı.

Holosen’den Antroposen’e geçişin belirlenmesi için radyoaktif metal plütonyum bir işaret olarak seçilmiştir. Çünkü Plütonyum kirliliği, 1963’teki uluslararası test yasağı anlaşmasına kadar 1950’lerdeki nükleer silah testleri sırasında küresel olarak artmıştır. Kanada’da bulunan koruma altındaki Crawford Gölü’ndeki bozulmamış tortular bunu göstermektedir. Plütonyum patlaması, tüm insan faaliyetlerinde bir artış olan “büyük hızlanma” ile aynı zamana denk geliyor. Uluslararası Jeoloji Bilimleri Birliği Ağustos 2024’te Antroposen’i resmen ilan etmeyi planlıyor.

Sanayi devrimi ile (1850’lerden itibaren) başlatılan Antroposen çağında gezegen sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,20C zaten ısınmış durumda. İnsan uygarlığının bilinen tarihinin en sıcak dönemi.

Peki, ne ve neden değişti? Bugünkü noktaya nasıl geldik?

İnsan hâlâ aynı gezegende ve aynı yaşam sistemlerinde/iklim koşullarında yaşıyor. Ama son iki yüzyılda, üretim ve tüketimde makine kullanımı, gezegenin, tüm kıtalarında -yaban da dahil- yaşam alanlarının kurulması, kültür, siyaset, tüketim alışkanlıkları, gıda ve beslenme biçimleri gibi hemen hemen her alanda her şey değişti. Yani kapitalizm dünyayı fiziki, biyolojik, sosyolojik, ekonomik, her alanda değiştirdi. Pek çok açıdan büyük kazanımların elde edildiği de açık. Ancak piyasa sisteminin kâr hırsı, hem gezegenin temel yaşam sistemlerinin güvenilir eşiklerinin geçilmesine hem de insan toplulukları arasında sosyal eşitsizliklerin artmasına neden oldu.

Yani bugün geldiğimiz çoklu krizler çağı, insanın yarattığı bir süreç. İnsan faaliyetlerinin, doğal döngüler üzerindeki bozucu, yıkıcı etkileri, gezegenimizde mevcut ekosistem koşulları altında varlığını sürdürebilen canlıların geleceğini tehdit etmekte. Bu bir varoluş tehdidi. Önümüzdeki 20-30 yıl içinde bize hayat veren gezegenimizin birçok bölgesi yaşan(a)maz hale gelecek.

Antroposen çağı ne kadar sürecek? Sorunun cevabı insanların bu gezegende ne kadar süre daha hayatta kalacağı ile ilgili. Bu ise, 21. Yüzyılda “liderlerin sürece nasıl liderlik ettiği”ne bağlı olacak.

Eğer yakın gelecekte yaşanabilir bir Antroposen çağı yaratmak zorundaysak, öncelikle durumu gerçekliğiyle kabullenmek ve tüm sistemleri yeniden inşa etmek için çalışmaya başlamak zorundayız.

Elimizdeki tek umut bu: daha güvenli ve daha adil bir küresel çağ yaratabiliriz!

 

Küresel Isınmadan Küresel Kaynamaya

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, 27 Temmuz 2023 tarihinde New York’ta düzenlediği basın toplantısında, “Dünya Meteoroloji Örgütü ve Avrupa Komisyonu’nun Copernicus İklim Değişikliği Servisinin resmî verilerine göre, Temmuz 2023 insanlık tarihinde kaydedilen en sıcak ay oldu. Açıklanan verilere göre, Temmuz şimdiye kadar kaydedilen en sıcak üç haftalık dönemi gördü; kayıtlardaki en sıcak üç gün ve yılın bu zamanı için şimdiye kadarki en yüksek okyanus sıcaklıkları. Tüm gezegen için bu bir felaket. Tek sürpriz değişimin hızı. İklim değişikliği burada. Bu korkunç. Ve bu sadece başlangıç. Küresel ısınma çağı sona erdi; küresel kaynama çağı geldi,” dedi.[3] Genel Sekreter, 2023 yazında dünyanın birçok ülkesini etkisi altına alan aşırı sıcakların iklim değişikliğinin bir sonucu olduğunu belirterek, dünya ülkelerini ve liderlerini hiçbir bahaneye sığınmadan ve daha fazla zaman kaybetmeden topyekun mücadeleye çağırdı.

2100’e kadar yapılan küresel ısınma tahminleri 1,5-60C sıcaklıklar için yapılıyor. Bu tahminler distopik bir geleceği anlatan kurgusal anlatılar değil, bilimsel tahminler. Karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarımızı büyük ölçüde azaltmamaya devam edersek bizi bekleyen felaket ne yazık ki distopik öyküleri bile aratacak nitelikte.

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN OLASI ETKİLERİ

+1.50C Sıcak su mercan resif ekosistemi üzerindeki önemli etkiler.
Savunmasız ekosistemler ve türler (kutup bölgeleri, sulak alanlar ve bulut ormanları) üzerinde önemli etkiler.
Kıyı ve nehir taşkınlarında artış.
Aşırı hava olaylarında artış.
Tropikal bulaşıcı hastalıkların yayılmasında artış.
Sıcağa bağlı morbidite ve mortalitede artış.
2°-3°C Maldivler, Marshall Adaları, Tuvalu ve diğer birçok küçük ada ülkesi terk edilir.
Sıcak su mercan resif ekosisteminde büyük kayıp.
Arktik deniz buzunda önemli bir kayıp ile Arktik bölgelerde büyük değişiklikler.
Aşırı hava olaylarında ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasında büyük artış.
Özellikle alçak enlemlerde, ısıya bağlı hastalık ve ölüm oranlarında büyük artış.
Savunmasız ekosistemler (kutup bölgeleri, sulak alanlar, bulut ormanları ve mangrovlar) üzerinde önemli etkiler.
Dünya çapında kıyı ve nehir taşkınlarında önemli artış.
Düşük enlem balıkçılığı üzerinde önemli etkiler.
Özellikle tropik ve subtropikal bölgelerde mahsul veriminde ve üretkenlikte azalma.
3°-4°C Türlerin yok oluşundaki önemli artış da dahil olmak üzere tüm ekosistemler üzerindeki önemli etkiler.
Tüm ılık su ve birçok soğuk su mercan resifi ekosisteminin kaybı.
Kuzey Kutbu sıcaklığı 8°C artar.
Kilimanjaro’daki (Tanzanya) tüm buzlar da dahil olmak üzere dağ buzullarının çoğu yok olur.
Aşırı hava olaylarında ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasında büyük artış.
Tarım ve balıkçılık üretiminde ve mevcut su kaynaklarında büyük düşüşler.
Gıda ve su güvenliği önemli siyasi ve insani meseleler haline gelir.
Çevresel zorunlu kitlesel göç artar.
4°-5°C Tüm dünyada ekosistemlerin ve türlerin feci şekilde kaybı.
Batı Antarktika/Grönland buz tabakalarının erimesi hızlanır, küresel deniz seviyesinin önemli ölçüde yükselmesine neden olur
Dünya nüfusunun beşte biri selden etkilenir ve büyük kıyı kentleri terk edilir.
Çevresel zorunlu kitlesel göç hızlanır ve kaynaklar üzerindeki çatışmalarda artış görülür.
Birçok ülkede yaz sıcaklıkları genellikle 400C’nin üzerinde kalır.
500C’ye varan sıcaklık dalgaları yaygınlaşır.
3,5 milyardan fazla insan su stresi yaşamaktadır.
Orman yangınları, büyük hava kirliliği olayları insan sağlığı krizleri yaratır.
Küresel gıda üretimi hızla düşer ve bu da yaygın yetersiz beslenme ve açlığa yol açar.
5°->6°C

 

Bu yola girme!

Kaynak: Maslin, M. (2021) Climate Change: A Very Short Introduction, (4th edn). Oxford University Press.

 

Gaia Vince, 2022 yılında yayınladığı “Göçebe Yüzyılı: İklim Kargaşasından Nasıl Kurtulunur?” adlı kitabında, insan göçünün kısa bir tarihçesini inceliyor ve göç hareketinin insan türünün dünyanın dört bir yanında yaşayabilir hale gelmesindeki önemli rolünden bahsediyor. Dünya’nın sanayileşme öncesi döneme kıyasla 40C daha sıcak olacağı varsayımıyla bir takım değerlendirmeler yapıyor ve önerilerde bulunuyor. +40C senaryosuna göre, giderek yaşanamaz hale gelen bazı bölgelerdeki insanların evrimsel tarihimiz boyunca yaptığımız gibi bulundukları yerleri terk edeceklerini söyleyen Vince; bu kez milyarlarca insanın, daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte hareket edeceğini bu nedenle bu hareketin yol açacağı kaostan kaçınmanın yolunun ancak bunun önceden planlanmış, “kolaylaştırılmış bir kitlesel göçle” mümkün olacağını ileri sürüyor. (Vince, 2022)

Vince’in anılan kitaptaki görüş ve önerileri tartışılabilir elbette ancak şu açık ki; iklim değişikliğinin etkilerinin milyarlarca insanın göçünü kaçınılmaz kıldığı olağanüstü bir geleceği şimdiden düşünmek, uygun politikalarla bunu planlamak zorundayız.

Geçim kaynakları değişen iklim nedeniyle yok olan veya daha sık ve yoğun hale gelen aşırı hava olayları nedeniyle evlerini kaybeden insanların yer değiştirmelerini tanımlamak için kullanılan iklim göçü; insan hareketliliğinin büyük çıkmaz ve çatışmalara yol açtığı günümüzde bile büyük bir sorun iken gelecekte türümüzün barış içinde bir arada yaşama koşullarını neredeyse imkansız hale getirecek gibi gözüküyor.

Her şeye rağmen küresel ısınmanın etkisinin milyarlarca insanın göçünü kaçınılmaz kıldığı bu distopik geleceği anlamak ve bu zor koşullara hazırlanmak gerekli. Bunu kim yapacak? İklim krizinin çözümünü çeşitli bahaneler üreterek sürekli erteleyen veya yeşil badana ile göz boyamaya çalışan politikacılar mı?

İşte tam bu noktada küresel ekonomi politiğin yeniden inşası gündeme geliyor. Bu süreçte iktisat biliminin, ülkelerin, insan topluluklarının, kentlerin var olan bu zorlu koşullara daha dirençli/dayanıklı hale dönüştürülmesi için teorik ve politik olarak yeniden yapılanması gerekiyor.

Çünkü öyle anlaşılıyor ki, artık küresel ısınmadan küresel kaynama noktasına ulaşmış olan iklim krizi, net sıfır karbon seviyesine ulaşana kadar devam edecek. Ancak net sıfır hedefine ulaşmak da yetmeyecek. Atmosferimize sıfır karbon salan üretim ve tüketim sistemleri kurmayı başardığımızda bile gelecek nesiller daha sıcak bir dünyada yaşamak zorunda kalacaklar.

Şimdi harekete geçelim mi, yoksa hâlâ ertelemeye devam mı edelim?

Mevcut ekonomik sistem birçok gezegensel sınırın aşılmasına neden olurken, yarattığı eşitsizliklerin de küresel ekonomide derin istikrarsızlıklara yol açtığı açık bir şekilde görülmektedir.

İktisat bilimi, günümüzde insanlığa, uçurumun kenarında olmanın getirdiği çaresizlik ve umutsuzluğa karşı daha iyi bir geleceğe giden bir yol haritası aramak ve sunmak zorundadır. Bu arayış elli yıl önce yayınlanan “Büyümenin Sınırları” raporu ile zaten başlamıştır. Bu alanda çok ciddi anlamda yol alınmış, dönüşümü mümkün kılacak iklim anlaşmaları yapılmış, küresel bir ortaklık yaratılmıştır.

Günümüz iktisatçılarının teorik ve politik arayışlarının gezegensel sınırlar içinde herkes için refaha ulaşmayı sağlayacak bir ortak gelecek yaratmaya katkı sağlaması gereklidir ve bu mümkündür. Bu yol haritalarından biri Kate Raworth’un tartışmaya açtığı Simit Ekonomisi (Doughnut Economics) modeli olabilir. Bu model ile bağlantılı olan diğer tartışma alanlarından biri olan küçülme yaklaşımı da, oldukça ilham verici görünmektedir.

İktisat biliminin 21.yüzyıl krizlerine çözüm olarak sunduğu tüm politika önerileri ve analizlerinin artık “iklim krizi” bağlamında ele alması zorunlu. Ne yazık ki iktisat bilimi camiamız – özellikle Türkiye’de- henüz bu bağlamı sahiplenmiş durumda değil.

Bunu; iktisat literatüründe “iklim krizi” odaklı çalışma sayısının azlığından, yeryüzü gezegenini paylaştığımız tüm canlılarla birlikte ortak bir gelecek yaratmaya duyduğumuz ihtiyacın kongre ve panellerde ele alınan konular içinde genellikle yer almamasından, politika analizlerinde hâlâ ana akım iktisat modellerine ve politika önerilerine bağımlılığın sürüyor olmasından kolaylıkla anlayabiliriz.

İktisat biliminde bu zihinsel kavrayış ve dönüşümü gerçekleştirmeden, değişen iklimin getirdiği yaşam koşullarının yarattığı kırılganlıklara karşı güvenli ve adil bir yeni küresel ekonomik sistemi inşa etmek nasıl mümkün olabilir ki?

Öncelikle genç iktisatçılara büyük iş düşüyor. Kendilerinin de içinde yaşayacakları gezegensel sistemi bugünden değiştirmek!

 

KAYNAKÇA

Harrabin, R. (2023) What Frightens Me About The Climate Crisis İs We Don’t Know How Bad Things Really Are. The Guardian. Tuesday, 25 Jul 2023

Maslin, M. (2021) Climate Change: A Very Short Introduction, (4th edn). Oxford University Press.

Vince, G. (2022) Nomad Century:How to Survive the Climate Upheaval. Penguin Books Ltd. London

[2] Atmosfer, sıcak okyanus havasını sanki bir kapak gibi tuttuğunda bir ısı kubbesi oluşur. Isı kubbeleri, güçlü yüksek basınçlı atmosferik koşullarda meydana gelir ve bizi ısının içinde hapseder.

[3] https://www.un.org/sg/en/content/sg/speeches/2023-07-27/secretary-generals-opening-remarks-press-conference-climate

 

Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü

Bir cevap yazın