Yalnız kalmayacaktı Mercure, Amsterdam’ın puslu ve bir o kadar da büyülü ufkunda belirdiğinde; yalnızlığın kendisini hangi girdaplara sürükleyeceğini bilmiş olmalıydı. O, labirentlerin içinde, tutkularının tutsaklığında, kaybolmak istemeyecekti. Freud’a da Lacan’a da henüz vardır, ama biliyordu Mercure, narsisizmin eninde sonunda –Tanrı bile olsa- varlığı hangi bunalımlara sürükleyeceğini; cehennemin alevlerinde nasıl yavaşça yitileceğini. İnsan veya Tanrı, arzunun sonsuz denizinin dalgalarına bir kez kendini bırakmaya görsün, orada nasıl yok olunacağının farkındaydı. Yer üzerindekilerin bu tehlikeden henüz haberleri yoktu, ama kendisinin öğrettiği zenginleşme arzusunun bitmez şehveti onları tümüyle ele geçirmeden bir şeyler yapmak gerekecekti. Dikkati çekmişti gerçi, ticaretin ve getirdiği zenginliğin erdemi unutturmaması gerektiğine, ama insanlar hem zaaflı yaratıklardı hem de Spinoza’nın daha sonra söyleyeceği gibi, büyük bir çoğunlukla olan biteni hemen algılayabilecek bir güce sahip değillerdi. (Spinoza, 1997) Daha sonraları mesela Girard’da mükemmel bir çözümlemede “ötekinin isteğinin” bireyi nasıl ele geçirdiğini ve tutsağı haline getirdiğini anlatmayacak mıydı?
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 83Sayfa Aralığı: 11 - 19
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.