Fark Yaratanlar köşemizde bu ay, Yayın Kurulu üyemiz Nuran Belet’in konuğu, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü.
- Değerli Canan Güllü (Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı), Fark Yaratanlar söyleşimizin konuğu olduğunuzu için çok teşekkür ederiz. Ülkemizin 10 ilinde çok önemli bir deprem felaketini yaşarken sizinle bu söyleşiyi yapıyoruz. İktisat ve Toplum Dergisi ailesi olarak ülkemize başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyoruz.
İlk olarak depremin yaşandığı bölgede ilk saatlerden itibaren başlattığınız çalışmaları ve izlenimlerinizi soracağım ama önce başkanı olduğunuz sivil toplum örgütü Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ve sizi tanımak isteriz.
▶ Çok büyük bir felaketi yaşadık hep birlikte. Ben de şahsım ve kurumumuz adına ülkemize ve afet esnasında kaybettiğimiz vatandaşlara başsağlığı diliyorum. Enkaz altında günlerce çıkarılmayı bekleyip yaşamak için mücadeleden vazgeçmeyen yaralılara şifa dilerim. Dayanışarak yaraları saracağımız uzun zamanlar var önümüzde.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), 47 yıl önce kamuya yararlı 4 derneğin kur-muş olduğu bir üst çatı örgütü. Bugün 10 dernek ve onlara bağlı şubelerle çalışmalar yapmakta-dır. Ülkemizde 7 bölgede ve 16 ülkede temsilcileri vasıtasıyla uluslararası arenayı yakından takip ederek gündemini oluşturmaktadır. Kadınların eğitime erişmesi, haklarının bilinmesi, istihdamda yer almasının sağlanması, karar mekanizmalarında temsil edil-mesi, erken yaş evliliklerinin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için çalışmalar yapmakta ve 2007 yılından beri acil yardım hattı işletmektedir. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak, her ay düzenli yayınladığımız Acil Yardım Hattı infografiklerimizden hattımıza yapılan başvuruları farklı ayrıştırmalarla kamuoyuyla paylaşmaktayız. Bunlara Federasyonumuzun web sayfasından ulaşılması da mümkündür.
- Sizin aslında küçük yaşlarda, annenizin teşvikiyle başlayıp devam eden aktivist kimliğiniz her şeyin başlangıcı sanırım. 2022 yılında da Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü’nü aldınız. Bizlerle bu zamana kadar kadın bir aktivist olarak çabanızı ve deneyimlerinizi paylaşır mısınız? Kadınlar ve kadın hakları ülkemizde hangi alanlarda nereden nereye geldi ve nereye gitmeyi hedefliyoruz.
▶ Sanırım bir kitap dolusu sayfalarca cevap verilebilecek bir soru bu. Ben kısaca cevaplamaya çalışacağım. Feminist aktivist olarak 32 yıldır sahalarda kadınların insan hakları mücadelesini vermekteyim. Annemin ben 9 yaşındayken yürüttüğü “kız çocukları okumalı” kampanyasının bir neferiydim ben. Maddi imkansızlık nedeniyle okula gönderilmeyen kız çocuklarının okullaşması için sarf edilen çabaya emek koyanlardan biriydim ben de. O zamanlardan aklımda kalan bu çaba, uzun yıllar sonra Federasyon başkanı olduğum aylarda da benim, koltuğuma oturmadan il il sahada gezerek ülkem ve kadınlar için ayrımcılık sorununa yakın tanıklık etmemi sağladı. Orta öğrenim sırasında katıldığım kompozisyon yarışmasıyla kazandığım ödül 100 Temel Eser’di. O eserlerden biri Prof. Dr Afet İnan’ın “Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım” idi. Benim hayata dair mücadelemin çağdaşlık, laiklik ve demokrasi olmasının ve kadın mücadelesiyle buluşmasının kesişim noktasıdır. Üniversite yıllarımda Afet Hanım’ın kurduğu derneğe üye olmaya çabaladım.
Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği, 1953 yılında kurulmuş bir dernekti. Uzun soluklu bir mücadeleyle üye olabildim. Ve yine uzun yıllar ve çalışmalar sonucu bu derneğin genel başkanı, üyesi olduğu Federasyon’a ikinci başkan ve sonrasında da Federasyon başkanı oldum. Bu uzun soluklu yıllarda Medeni Kanun’un ve Ceza Yasası’nın yenilenmesi, 6284 sayılı yasanın yapılması, Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin hayata geçirilmesi gibi yasal mevzuatlarda şahsım ve kurumumla beraber çalışmalar yaptım. Müftüye nikah yetkisi verilmesine karşı çıktığım için 2 yıl TBMM’ye girişim yasaklandı. Ensest konusunda yaptığımız çalışmalar ve erken yaş evliliklerine karşı çıkmamız nedeniyle bazı kese kâğıdı gazeteler tarafından hedefe konuldum. İftiralarla itibar suikastine uğradım ve kurumsal kimliklerimiz hep incelendi. Kamuya yararlı işler yaptığımız herkes tarafından bilinirken kamu yararlı federasyon unvanımız elimizden alındı.
Kısaca sahaya hâkim olmanın getirdiği bilgi ve birikimle, siyasetin arka bahçesi olmama halimizle hem söyleyecek sözümüz hem yaptığımız çalışmalarla ürettiğimiz işimiz var bizim.
Osmanlı döneminde kafes arkasında yapılan kadın mücadelesi Birinci Dünya Savaşı yıllarında cephe gerisinde Kurtuluş Savaşı sırasında ise hem cephe gerisinde hem cephe de kazandığı satıhlarla kurtuluştan kuruluşa mücadelenin içinde olmuştur kadınlar. Kazanımları kadınlara altın tepside sunulmamıştır.
Mücadele azimlerine tanıklık eden Mustafa Kemal Atatürk, dönemin Avrupalı feministlerini de izleyerek elde ettiği birikimleriyle, Cumhuriyet kurulduktan sonra devrimler ve yasalarla hakkı sahiplerine teslim etmiştir.
100. yılını tamamladığımız bu kazanımların son 20 yıl içinde daha eşitsiz bir konuma geldiği, iktidarlarca hakların tırpanlandığı dönemdeyiz. Kadın-erkek eşitsizliğinin ortaya çıkardığı kadın cinayetleri ve bakım yükü sorumluluğunda hayata geçmeyen zihinsel ve kanunsal dönüşümler kadınların istihdamdan geriye çekilmesini sağlamış ve eşitsizlik çıtası her alanda yükselmeye başlamıştır. Sanal din tacirlerinin pazarladığı muhafazakarlıkla, birey olma hakkı üzerinde tepinenlerin sayıları fazlalaşmıştır.
İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede tek imza ve hukuksuzca alınan çekilme kararı, yargıda yandaşlığı, içeride siyasi pazarlığı yapılan kadınların insan hakları gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Tüm bu sıkıntılı dönemlerde yaşadığımız ve derin acılara sebep olan deprem afeti kadınların eşitsizlik konusunda yaşadığı sıkıntıların yansımalarını da hepimize bir kez daha göstermiştir. Yalnız kadınlara çadır verilmemesi, deprem afetinin ilk günlerinde yaşanan taciz ve korkuya sebep olan güvensiz alanlar, eşitlik kavramının yaygınlaşması yönünde bizleri daha hızlı çalışmaya ve değişim adımlarının atılması yönünde cesaretle yola devam etmeye zorunlu kılmaktadır.
O yüzden Cumhuriyetin 100 yılına başlarken laik demokratik çağdaş ve Eşit Türkiye söylemimiz güzergahımızın vazgeçilmezleridir. Hedef eşitlik.
- Canan Hanım sizinle bu söyleşiyi yaparken depremin 22. günündeyiz. Depremin yaşandığı 10 ili geziyorsunuz ve oralarda her türlü yardım ve destek hizmetlerini organize diyorsunuz. Bizimle, neler gördüğünüzü ve nelerin yapıldığını paylaşabilir misiniz?
▶ Eşitsizliği çok net görebiliyoruz ama ondan öce kurumsal bir çöküşe tanıklık ettiğimizi söylemem gerek. Benim çocukluğumda Kızılay vardı. Afet anlarından birkaç saat sonra çadırları kurmuş, sahra hastanelerini açmış ve aş ile sıcak bir çorbayı servis etmiş olurdu. Verdiğimiz her kuruş bağışı hak eden bir kurum. O bizim bildiğimiz sivil savunma örgütü; kim, nerede, neyi, nasıl yapacak sorularının bilindiği ve planlandığı; tatbikatlar neticesinde gerçekte sorunu çözme becerisi sağlayan örgütlü kurum yok edilmiş; yerine ticareti önceleyen, arama kurtarma operasyonları için sahaya 3 gün sonra inen bir kurum gelmiş. İnsanların enkaz altında can çekişerek ölmelerine tanık olduğumuz bir bölge gördük. 189. saatte kurtarılmayı mucize diye pazarlayan medyanın algı yönetimine tanık olduk. Barınma ve hijyen sorunu çözülmemiş, güvensiz ortamın kaosu vardı her yerde. Sahadan bildirenlerin “ekrandan gördüğünüz gibi değil burası” söylemi kulaklarımızdan yüreğimize doğru yakıcı bir alev olarak indi ve orada da kaldı.
Çok acı bir deneyimle ağır bir fatura ödedik hepimiz. Ben de yakınlarımı enkaz altından sağ çıkaramayanlardanım. Ama kurumsal olarak da enkaz altında kaldık. Güven kaybedilen bir ülke olmanın ağır hüznü var içimizde. Çocukların kaçırılması, sahipsiz bırakılması ve organizasyonsuzluk yansımalarına tanıklık ettik.
- TKDF olarak özel sektör ve yerel yönetimlerle “Mor Yerleşke” projesini başlattınız. Bu projeniz kadın çalışmaları alanında olan ve bu alanda sivil toplum örgütlerinde de görev alan bir kadın akademisyen olarak beni çok etkiliyor. Mor Yerleşke nedir? Nerelerde ve nasıl kurulacak?
▶ 1999 Marmara, Van, Soma maden faciası ve Seferihisar depremiyle sahada çalışanlardık. Bu nedenle eşitsizliğin olduğu ülkelerde afet döneminde kadın cinayetlerinde, erken yaş (çocuk) evliliklerinde, seks işçiliğinde ve zorunlu evliliklerde artış olduğunu biz sahada çalışanlar iyi biliriz. Bu nedenle kadınlar için şiddetten arındırılmış güvenli ortamlar ve psikososyal merkezler
açmak gerek diye düşündük İlk andan itibaren. Bu çalışmayı özel sektörle paylaşarak yerelin çadır kentlerinde MOR YERLEŞKE adıyla merkezler açmak adına çabalamaya başladık. Sabancı Vakfı, Penti, Boyner, Tez-KOOP Sendikası, Vuslat Vakfı, ILO, UNFPA gibi uluslararası kuruluşlarla depremin yaşandığı illerde kuracağımız MOR YERLEŞKE merkezlerinde 1 yıl süreyle kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler için çabalayacak arkadaşlarımız. MOR YERLEŞKE merkezlerinde psikolog, pedagog ve ebe/hemşire olmak üzere 3 profesyonel arkadaş tam zamanlı ve ücretli görev alacak. Mor Yerleşke’de üç kişinin tam zamanlı çalışmaları merkezlerin sürdürebilirliği açısından da çok önemli. Emzirme odası, mahremiyet alanı, jinekolojik muayene ve psikososyal hizmetler verilecek. Ayrıca çocuklar için drama atölyeleri yapılacak. ILO istihdam konusunda saha çalışmaları, UNFPA üreme sağlığı konusunda bilgilendirici çalışmaları yapacak. Deprem bölgesi dışında göç alan illerde de kurulacak bu merkezler. Hedefimiz 10 il olarak başlamıştı. Ancak Boyner’le şimdi 14 merkez yapma kararı aldık. Üniversitelerin Kadın Araştırmaları Merkezleri’nin iş birliğiyle de bilimsel bakış açısıyla kentlerimizde dönüşüm hızlanacaktır.
- Bu söyleşinin yer aldığı İktisat ve Toplum Dergisi’nin Mart sayısı, Bakım Krizi konulu özel bir bölümü de barındırıyor. Sizce bir bakım krizi var mı? Bu aslında kimin veya kimlerin krizidir? 8 Mart aynı zamanda “Dünya Emekçi Kadınlar” günü. Bakım krizi ve bu özel güne yönelik görüşleriniz ve hedefleriniz nedir, bizlerle paylaşır mısınız?
▶ Kadınların istihdamda sürdürülebilir olarak kalmasının sağlanmasının önündeki en büyük engel bakım krizi. Bizim gibi eşitsizlik sorunu giderilmemiş ülkelerde çocuk ve yaşlı bakımı kadınların sorumluluğundadır. Bu yüzden yaşlı bakım merkezleri ve kamu kreşlerinin bile kapatıldığı ülkemizde sorun devasa boyutlardadır. Neredeyse aldığı maaş karşılığında bakım hizmeti alan ebeveynlerde roller değişmediği zaman ilk işten ayrılan kadın olmaktadır. Özel sektörün bazılarında devrede olan kreş yardımları, yerel yönetimlerin kreş hizmetleri gibi sınırlı düzenlemelerle giderilmeye çalışılan bir sorun. Geçen dönem yapılan yerel seçimlerde, yerelde kalabalık mahalle ölçeğine göre kreş sayısının arttırılmasına çalışmak seçim beyannamelerinin vazgeçilmezi olmuştu. Ancak bu kriz iktidar tarafından da özellikle büyütülmektedir. Kutsal aile yapısı tanımını topluma enjekte eden iktidar, kadını birey olmaktan çıkarıp aile kavramının mütemmim cüz-i anlamına getirmektedir. Ailenin bakım yükünü taşıyan kadına biçilen rolü muhafazakâr Türkiye imajına uygun hale getirmek amacıyla Kadın Bakanlığı kapatılmış, Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü kaldırılıp sosyal hizmet haline getirilmiştir. Yardımlara muhtaç bir toplum yaratılarak güçsüzleş(tiril)miş, siyasetin eline mahkûm hale getirilmiştir. Bu konuda 55 belediyeyle protokolü olan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu kreş, yaşlı bakım evi ve sığınakların açılması konusunda çalışmalar yürütmektedir. Mücadeleye devam. Çünkü mücadele kazandırır ve dayanışma yaşatır.
- Sevgili Canan Güllü, sizinle dostluğumuz ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu içinde ve sahadaki çalışmalarınızdan aktivist yol arkadaşlığımız var. Ben bu yoğun çalışma döneminizde ve üzüntülü gündem içinde bize zaman ağrıdığınız için İktisat ve Toplum Dergisi adına çok teşekkür ediyorum ve sizin bizlere öğrettiğiniz sloganla röportajı sonlandırıyorum: “Mücadele kazandırır!”
Canan Güllü Kimdir?
Üniversitede Ekonomi eğitimi gördü. Bir süre kamuda çalıştı. Yatırım danışmanlığı ve Azerbaycan’da sivil toplum örgütlerine danışmanlık yaptı. Kadınların yerelde karar mekanizmalarında yer alması için KKTC, Azerbaycan, Kanada, İspanya ve Ülkemizde seminerler düzenlenmesine ve Toplumsal cinsiyet eşitliği konularında zihniyet değişimi için “Değişim Yarat” adlı kampanyanın yürütülmesine katkı koydu. Cinsel istismarın bir türü olan ensest konusunda ülke genelinde saha çalışması yürüttü. Türkiye Ensest Atlası” adlı bu çalışma sayesinde ülkede konuşulan bir söylem gelişti. 30 ilde İstanbul Sözleşmesi’nin anmasındaki aksaklıkların giderilmesi adına çalışmalar ve toplantılar düzenlenmesine önderlik etti ve bu illerde kamu kurumları barolar yerel yönetimler ve STK iş birliklerinin kurulması adına koordinasyon kurulları oluşturulmasını sağladı. Halen bu kurullar çözüm odaklı çalışmakta. Kadınlara erkek şiddeti konusunda uzun yıllardır yasa yapım süreçlerinde çalışmalarda bulundu. TBMM getirilen ve 18 yaş altı çocukların erken yaş evliliklerine izin sayacağımız ve kısaca Tecavüz Önergesi adıyla bildiğimiz konuda Kurumu ile başarılı bir mücadele vererek önlenmesine ayrıca bireysel katkı koydu. Nüfus Yasa tasarısı gündeme geldiğinde Müftüye nikah yetkisine karşı çıkışı nedeniyle TBMM adınız üzerinde tahdit var denilerek 2 yıl TBMM’ye alınmadı. Halen Federasyon tarafından işletilen Türkiye’nin ilk acil yardım hattının çalışmalarına yerel yönetimler ve özel sektör iş birlikleri ile sahada zihniyet dönüşümü yaratması adına protokoller imzalanması için emek vermektedir. Ülkede toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi ve şiddetten korunma mekanizmaları konusunda bilgilendirme çalışmalarında bulunuyor.
Ödüllerinden en önemlisi Atatürk Üstün Kadın Hizmet Ödülü, 2021 ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Cesur Kadın Ödülü, 2019 yılında Kanada’dan İnsan Hakları Ödülü’nü kadına yönelik şiddete karşı yürüttüğü çalışmalar nedeniyle aldı. Çevre ve Sosyal Yardım Vakfı Altın Madalya Ödülü, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı İyi Yönetici Ödülü, UKKSA Kadına karşı Şiddet konularındaki mücadele için Yaşam Boyu Onur Ödülü ödüllerinden bazıları. Halen 1976 Yılında kurulmuş ve ülkemizin tek üst çatı örgütü ve 186 noktada 52.500 kişinin üye olduğu Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun başkanlığını yapmaktadır. Kadın mücadelesine ve dayanışmasına yürekten inanan bir insan. 31 yıldır kadın konularında sivil toplum örgütlülüğünde aktivist olarak çalışmakta.“Mücadele Kazandırır” ve “biz kazanacağız” sloganının yaratıcısı.
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 149Sayfa Aralığı: 93-97
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.