Fikret Şenses Anısına – A. Suut Doğruel, Hakan Mıhcı, İzzettin Önder, Erkan Erdil, İlhan Tekeli, Şevket Pamuk, Nur Keyder, Uğur Eser, Fatma Doğruel, Ester Ruben


Fikret Şenses için:

A. Suut Doğruel

Türkiye’de akademik camia çok değerli bir üyesini kaybetti. Fikret Şenses’i bir meslektaş olarak tanımış olmaktan büyük onur ve kaybından da tarif edilemez üzüntü duydum. Fikret Hoca mesleğini ciddi ve adanmış bir şekilde yaptı. Ancak, akademik yaşantısı sadece çalışmalarıyla sınırlı değildi. Türkiye yükseköğretiminde aldığı idari görevler de dahil olmak üzere çok farklı alanlarda güzel örnekler yarattı. Bu örnekler kurumsal kültürümüzün gelişmesi için çok önemli katkılardır.

Fikret Hoca’nın Türkiye’de kalkınma iktisadına çok önemli katkıları oldu. Bu katkıların yanı sıra benim takdirle andığım katkısı da başka akademisyenlerin çalışmalarına verdiği değer ve onları görünür kılmak için gösterdiği çabaydı. Değer verdiği kitapların muhakkak yol gösterici ve kapsamlı eleştirisini yapar ve yayımlardı.

Fikret Hoca’yı çok değerli katkıları, sakin ve zarif kişiliği, zengin espri gücü ve daha birçok güzel özelliğini sıralayabileceğimiz insani yönüyle hatırlayacağız.


Fikret Hoca Bize Ne Gösterdi?

Hakan Mıhcı

Fikret Şenses Hocamızın aramızdan ayrılışı henüz çok yeni. Her ne kadar kendisi bizi bu ayrılışa kısmen hazırlamış olsa da kabullenmesi yine de kolay olmuyor. Birlikte yaşanmış yoğun duygular var. Zaman zaman zorunlu kesintilere uğrasa da 40 yılı aşkın düzenli bir hoca-öğrenci ilişkisi söz konusu. Düzenli ilişkiden kastım uzun süreli bir araya gelişler değil. Belirli bir düzen içinde, zaman aralığı belli, çoğunlukla akademik, kimi zaman da akademi dışı, sorun odaklı, verimli, geliştirici, neşeli buluşmaları kastediyorum.

Fikret Hoca’nın bize gösterdiği pek çok şeyden biri sanırım bir akademisyenin eğer isterse olabildiğince çok öğrenci ve meslektaşıyla zamanı önceden iyi belirlenmiş, samimi, dostane ve verimli görüşmeler yapabileceğidir. Bunun neresi ilginç diye düşünebilirsiniz. Oysa akademisyenlerin, hele de Fikret Hoca gibi çok çalışmayı ve üretmeyi sevenlerin, genelde “zamanı yoktur”. Kendilerinden başkalarına zaman ayırmaktan imtina edebilirler. Fikret Hoca mutlaka zaman yaratır. Öğrencileriyle onların sorunlarını anlamak ve çözüm üretebilmek için yakından ilgilenir. Onlara ulaşır ve tıpkı ders verirken yaptığı gibi gelişimlerine gerek sosyal ilişkileri gerekse resmi görüşmeleri aracılığıyla katkı sunmayı sürdürür. Bu görüşmeler neşelidir, içtendir, samimidir ama aynı zamanda da ciddidir. Tarafları tüketici bir hale dönüşmez. Görüşmeden sonra kalkıp bir eğlence yerine veya içki masasına gitmezsiniz ama görüşmeden kafanız ve gönlünüz iyi bir şekilde, sanki uzun süre birlikte demlenmişsiniz gibi bir tat alırsınız (Belki de görüşme sırasında içtiğiniz çayların da bu demlenmede bir etkisi vardır). Bu kadar farklı ve çok kişiyle bu kadar düzenli, etkili ve dengeli iletişim kurabilen bir akademisyene az rastlanır. Kendisini öne çıkarmaz, karşısındakine saygı duyar, yukarıdan bakmaz, sesini yükseltmez, onunla üzülüp onunla sevinir. Karşısındakiyle duygusal bir bağ kurar ve onun önemli olduğunu hissettirir.

Fikret Hoca çalışkandır. İyi bir bilim insanının uzmanlık alanına hâkim olmasının yanı sıra aynı zamanda arı gibi çalışmasının da gerekli olduğunu bize anlatır. Kendi çalışma alanındaki güncel gelişmeleri yakından izler. Durmaksızın yazar. Etkili ürünler ortaya koyar. Bu ürünler o kadar etkilidir ki, çalışma alanındaki diğer araştırmacılar onun ürettiklerine gönderme yapmadan kendi çalışmalarının eksik kalacağının farkındadırlar. Kalkınma iktisadı, Türkiye iktisadı, iktisat eğitimi, yoksulluk, iş gücü piyasaları gibi alanlarda nitelikli bir yazı yazmaya karar verdiğinizde temel başvuru kaynaklarınız arasında mutlaka Fikret Hoca’nın çalışmaları yer alacaktır. Bu durum sadece ulusal değil, uluslararası yayınlar için de büyük ölçüde geçerlidir. Toplumsal sorunlara ışık tutan bir bakış açısıyla düzenli ve disiplinli çalışmak, üretken ve yetkin bir bilim insanının olmazsa olmazıdır. Fikret Hoca’nın deneyimi bize bunu gösterir.

Akademik dünyada çok ve nitelikli ürün ortaya koyan akademisyenler genelde alanlarındaki eğitim faaliyetleriyle ilgilenme ve yeni kuşakların yetiştirilmesinde biraz tembel davranırlar. Bunun tersi durumlarla da karşılaşabiliriz. Eğitime, ders vermeye önem veren akademisyenler nitelikli ve bol ürün ortaya koyma konusunda zayıf kalabilirler. Fikret Hoca ise bu iki alanda da aynı ciddiyet ve başarıyı gösterebilmiş ender kişiler arasındadır. Verdiği derslerde çok titizdir. Öğrencisinin konuyu kavrayabilmesi, düşünsel ve mesleki gelişimine katkı sağlayabilmesi için elinden gelen çabayı esirgemez. Çok iyi bir eğitmendir. Pek çok öğrencisi üniversite yaşamlarındaki en beğendikleri hocanın Fikret Hoca olduğunu söyler. En çok öğrendikleri derslerin ondan aldıkları dersler olduğunu paylaşırlar. Hakkaniyetlidir, teşvik edicidir, naziktir, sevecendir, titizdir, disiplinlidir, etik değerlere önem verir. Sınıf içinde ve sınıf dışında öğrencilerine ulaşmak için her yolu dener. Hemen hepsini tanır. Onların gelişimini yakından izler. Yeni nesillerin akademik gelişimini sürekli ve etkin bir şekilde destekler. Onların başarılarından kendi başarılardan daha fazla sevinç ve gurur duyar. Mutlu olur. Her öğrencisinin akademik ve akademi dışı sorunlarıyla samimi bir şekilde ve çözüm odaklı ilgilenmeyi kendine görev sayar. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı tarafından ODTÜ’de verilen Yılın Eğitimcisi Ödülü’nü üç kez almış olması boşuna değildir. Genelde yükseköğretim, özelde iktisat eğitimi üzerine çok düşünmüş, tartışmış ve yazmıştır. Kısacası, Fikret Hoca üretken bir akademisyenin aynı zamanda kendi alanındaki eğitim faaliyetlerine ve bu alandaki yeni nesillerin yetişmesine de etkin katkı verebileceğini gösteren güzel bir örnektir.

Fikret Hoca pek çok toplumsal sorunla ilgilenir ve bu sorunlar üzerine çok sayıda nitelikli çalışmalar üretir. Ancak bu ilgisi son zamanlarda akademik yaşamı cendere altına alan saf bir yayın yapma kaygısından kaynaklanmaz. Ülkenin kalkınma sorununun, yoksullukla mücadelesinin, emek karşıtı eşitsizliklerinin, eğitim anlayışındaki bozukluklarının çözülmesini yürekten arzular. Bu arzusunun kökeninde bir yandan insan ve ülke sevgisi, diğer yandan da kendisini mevcut konumuna getiren toplumsal katkılara (İngiltere’deki seçkin üniversitelerde başarıyla tamamladığı lisans ve lisansüstü eğitimini Türkiye hükümetinin sağladığı burslar aracılığıyla gerçekleştirdiğini anımsayalım) vefa borcunu ödeme çabası yatmaktadır. Akademik çalışmalarını bu doğrultuda yürütmüş ve yeni nesillerin gelişmesine de bu güdüyle katkı sunmaya çabalamıştır. Fikret Hoca için akademik yayın ve eğitim kendi başına ve bireysel bir amaç olmaktan çok, “toplumsal iyileşmenin” aracıdır. Fikret Hoca çalıştığı konuların toplumsal bir yararı olduğuna inandığı için bu kadar özverili ve sağlığından bile feragat edecek düzeyde yoğun bir çaba içinde olmuştur. Dolayısıyla, Fikret Hoca kendi deneyimiyle toplumsal fayda gözetilerek üretilen ürünlerin akademik yaşamın gerekli koşulu olduğunu bize göstermeye çalışmıştır.

Fikret Hoca için toplumsal iyileşmeye giden yolda akademinin gelişimi ve tüm bunların temelinde de bireyin insani bir yaklaşımla yetkinleşmesi yatmaktadır. Bu nedenle, öğrencilerinin bireysel gelişimini ön planda tutmaya çalışır ve onların yaşamına kritik dokunuşlarla kendilerini farklı ve iyi hissetmelerine gayret eder. Yetiştirdiği öğrencileri dinlediğinizde hemen hepsinin yaşamında Fikret Hoca’nın özel bir yerinin olduğunu görürsünüz. Yaşamlarının dönüm noktalarında aldıkları önemli kararlarda Fikret Hoca’nın yönlendirici rehberliğini bulursunuz. Ve bu durum sınırlı sayıda öğrencisi için değil, yaygınlık gösteren genel bir eğilime dönüşür. O kadar ki, kendinizi özel hissetmekten uzaklaşıp genelin bir parçası olarak düşünmeye başlayabilirsiniz. Kişisel olarak benim “genelin bir parçası” olduğumu hissetmeme yol açan iki deneyimimden söz etmek isterim. İlki 2-4 Nisan 2015 tarihlerinde ODTÜ Kuzey Kıbrıs Yerleşkesinde “Fikret Şenses Onuruna” düzenlenen “Türkiye Ekonomisi ve Kalkınma İktisadı Çalıştayı”nda katılımcıların sunuşları sırasında ve çalıştay sürecindeki sohbetlerde paylaştıkları anılar, ikincisi ise kendisinin aramızdan ayrılması sonrasında sosyal medyada bir sosyal bilimci ve iktisatçı için eşi görülmedik sevgi seli arasında dile getirilen duygu ve düşüncelerdir. Her iki deneyimden de ortaya çıkan büyük fotoğraf Fikret Hoca’nın .ok sayıda insanın hayatında özel bir yerinin olduğu ve kendisinin öğrencileri, meslektaşları ve dostları tarafından apayrı bir kategoride sevgi ve minnet duygularıyla anıldığıydı. Demek ki, Fikret Hoca sadece benim ve yakından tanıdığım arkadaşlarımın değil, farklı deneyimlerden geçen çok sayıda insanın (bunların önemli bir kısmı bugünün saygın akademisyenlerdir) da en kıymetlisiydi.

Fikret Hoca şanslıydı. Bir akademisyen, bir meslektaş, bir hoca, bir dost ve bir insan olarak değeri kendisi henüz aramızdan ayrılmadan önce yaygın bir şekilde biliniyordu. Bunun için çok çaba sarf etti. Bizler de çok şanslıydık. Yaşamlarımızın bir kesiti Fikret Hoca’nınkiyle çakıştı. Bundan sonra da onunla birlikte olmaya devam edeceğiz. Çünkü Fikret Hoca’nın bizlere gösterdiği bir yol var. Tamamlaması güç ama aydınlık bir yol. Bu yolda bize rehberlik etmeye devam edecek. Onun öğrencileri, meslektaşları ve dostları olarak bizler ve yaşamı süresince yaptıklarıyla oluşumuna katkıda bulunduğu gelecek nesiller, bu yolun tamamını değilse bile belirli güzergahlarına ulaşmak i.in elimizden geleni yapmayı sürdüreceğiz.


FİKRET HOCA’NIN ARDINDAN1

İzzettin Önder

Her ölüm acıdır, hiçbir ölümün kabul edilebilir makul açıklaması yoktur, ne var ki ölüm yaşamın hiç değişmez tek ve en güçlü gerçeğidir. Profesör Fikret Şenses Hoca da elim hastalığa yenik düşerek biz meslektaşları ve dostlarına bu acıyı yaşattı.

Bir insanın topluma sağladığı yarar hiçbir ölçüyle değerlendirilemez. Ancak toplumun bilim ve kültür yaşamına katkı yapan insanların değeri yüksektir, çünkü böylesi katkılar toplumlarda zincirleme etkiyle çoğalır ve zamanın ötesine geçer. Ondan dolayıdır ki, toplumsal envanterde hocalar sosyal sermaye olarak bilinir ve anılır. Çünkü hocaların emeklerinin etkisi hizmet anıyla sınırlı olmayıp, ileri dönemlere yansır. Hocalar toplumsal sosyal sermayenin yapı taşlarıdır. Fikret Hoca’nın vefatıyla toplumsal sosyal sermaye duvarının önemli bir taşı dünyamızdan kaydı.

Fikret Hoca’nın çalışmalarını, eserlerini burada sayıp-dökmek, hele de değerlemek benim ne haddimdir, ne de kapasitemin dâhilindedir: Onun için burada Hoca’nın sadece son eseri olan İktisada Farklı Bir Giriş adlı kitabını ele alacağım. Kitapta konuların içeriği kadar, konuların dizilişi de iktisat öğretisi ve fakültelerin klasik müfredatından farklı olduğu için önce biraz bu konulardan söz edeceğim.

Birincisi, iktisat öğretisinde genellikle aletler doktrinden ayrı yazılır ve okutulur. Fakültelerin genel müfredatında mikro-iktisat ve makro-iktisat alanları farklı dönemlerde okutulur. Bunlara ilaveten kalkınma ekonomisi ya da dış ticaret ve sair konular yine farklı dönemlerde münferiden okutulur. Hatta okutulan konuların ya da alanların hangi ekol tarafından ne şekilde formüle edildiğinden söz dahi edilmez. Örneğin, kriz ya da enflasyon konuları konuşulurken bu konuların farklı ekollerde nasıl ele alındığı ve sorunlara ne tür çözüm önerileri getirildiğinden söz edilmez. Hatta bir derste kamu ekonomisiyle ilgili bir konuyu anlatırken “neo-klasik teoriye göre” ifadesini kullandığımda, öğrenciler okuduklarından çok farklı ve yeni şeylerden söz ettiğimi sandılar ve bu yönde sorular sordular. Yanıt olarak, zaten tüm anlatılanların genelde neoklasik iktisat alanında olduğu söylediğimde pek tatmin olmuş gibi görünmediler. Fikret Hoca’nın eseri, bu açıdan fevkalade öğreticidir.

İkinci bir mesele de, iktisadi olayların ve buna bağlı olarak düşünce ve teorilerin zaman içinde üretim ilişkilerindeki değişime bağlı olarak değişmesiyle ilgilidir. İktisadi olaylar tarihini ve/veya iktisadi doktrinler tarihini vermeden aletleri ortaya koymak, sosyal alanda bir bilim dalı olduğu iddiasındaki iktisat öğretisinin zaman içinde izafi olduğu ve her zaman ve koşulda geçerli bilgiler olmadığı görüşünü arka plana atar. Biraz zorlamayla da olsa, Alman Tarihçi Okul iktisatçılarının İskoç iktisatçılarına yapmış olduğu, iktisadın her ulus ve koşula göre şekillendiği yönündeki itirazlarının standart iktisat öğretisinde de geçerli olduğunu düşünürüm. İşte Fikret Hoca’nın kitabı pedagojik olarak bu anlayışa uygun görülebilir. Konuyu biraz daha zorlarsak, Mark Blaug’un ünlü kitabının pedagoji bölümünde iktisat teorilerinin ilgili olduğu zamanların totolojik anlatımı olarak verilmesi, yabana atılacak bir görüş değildir.

Standart iktisat öğretisinde hiç sözünü etmediğimiz kapitalist sistemin de tarihsel bir oluşum olduğu Fikret Hoca’nın kitabının ilk bölümünden algılanabilir. Adeta teoriler geçidi olarak verilen bu bölümün, kitabın diğer kısımlarındaki bilgilerin yerli yerine oturtulmasında önemli bir işlevi haiz olduğunu düşünüyorum. Buradaki meselenin, aletler ile teorilerin nasıl birbiriyle kaynaştırılacağı olduğu açıktır.

Kitabın diğer bir özelliği de, isminde de vurgulandığı üzere, konuların fevkalade zengin örnek ve sorularla zenginleştirilerek, öğrencilere ve yeni başlayanlara zengin ve rahat anlaşılabilir bir kaynak oluşturmasıdır. Zira çoğu kitapta olduğu üzere teorileri salt, katı ifadeleriyle vermemek öğrencileri konuyu anlamadan ezberlemeye itebilir, hatta öğrenci okuduğunu kafasında canlandırırken yanlış kurgulamayla konuyu yanlış dahi öğrenmiş olabilir. Diğer bir deyişle, yaşamdan örneklerle zenginleştirilmiş anlatım ve problemler konuların eleştirel olarak algılanmasına yol açar ve bu haliyle salt iktisat öğretisine değil, genç zihinlerde bilimsel düşünme alışkanlığı oluşturulmasına da katkı yapar.

Fikret Hoca’yla yanılmıyorsam Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde bir panelde birlikte olmuştuk. O dönemde YÖK üyesi idi Hoca. Bir ara kendisine, böyle bir ortamda, bu tür bir baskıcı kuruluşta görev almasının pek hoş olmadığı görüşümü yansıttığımda, kendisinin ayrılması halinde farklı birisinin oralarda nelere kadir olabileceği şeklindeki yanıtını hep düşünürüm.

Fikret Hoca’yı şahsen çok yakından tanımadım. Hocayı, küresellşeme, gelir dağılımı gibi konulardaki velût eserlerinden tanıdım ve çok yararlandım. Yeri doldurulamaz Fikret Hoca’nın vefatı bilim dünyamızda çok büyük bir yara açtı. Hocam ebedi istirahatgâhında huzurla uyusun!

 Son Notlar 

1. Bu yazı, Evrensel gazetesinde 28 Ocak tarihinde yayınlanmıştır. 


Erkan Erdil

Fikret Şenses hocamızı uzun süren rahatsızlığı sonucunda maalesef 20 Ocak 2023 tarihinde kaybettik.

Yeri doldurulması gerçekten güç bir insandı. Alanına yaptığı katkılar, bilgi dağarcığımıza kattıkları zaten yadsınamaz. Örneğin rahatsızlığı sırasında yazdığı ve New Perspectives on Turkey dergisinde yayımlanan “The long and bitter fall: an account of events that shook the Turkish economy during September– December 2021” başlıklı çalışması Cambridge Üniversitesi yayınlarının dünyada en çok okunan makaleleri arasına girmiştir.1 Onu daha yakından tanımak isteyenler içinse kıymetli meslektaşım Çiğdem Boz’un yaptığı söyleşi gerçekten ufuk açıcı olacaktır.2 Kanımca her bilim insanının izlemesi gereken bir söyleşi.

Ancak kendisi iyi bir akademisyen olmasının ötesinde çok iyi bir insan ve gerçek bir nezaket abidesiydi.

İş yaşamınızda böylesi insanların olması insana ayrı bir güven hissi veriyor. Her zaman meslektaşlarını dinleyen, onların fikirlerine değer veren, zor zamanınızda yanınızda olan, meslektaşlarıyla dayanışan, toplumcu bakış açısıyla son dönemde yaşadığımız haksızlıklara karşı sessiz kalmayan bir ağabey ve bir meslektaştı.

Bir ODTÜ mezunu olmamasına rağmen, ODTÜ geleneklerine sıkı sıkıya bağlı gerçek bir ODTÜ’lüydü. ODTÜ İktisat Bölümü’nde 1992 yılından beri çalıştığım Fikret Hoca’yla aynı ortamı ve kurum kültürünü paylaşmış olmak ömrüm boyunca bir gurur vesilesi olacaktır. Yüreğimizde ve kalbimizde hep yaşayacaktır. Hepimizin başı sağ olsun.

 Kaynakça 

1.  https://www.cambridge.org/core/services/aop-cambridge-core/content/ view/3C16140D5089192DFEA2A7674350D953/S089663462200005Xa.pdf/the-long-and-bitter-fall- an-account-of-events-that-shook-the-turkish-economy-during-september-december-2021.pdf

2. https://www.youtube.com/watch?v=YOMQEKlSGpQ 


FİKRET ŞENSES’İ SEVGİYLE ANARKEN

İlhan Tekeli

Ben yaşamımda, iyi insan, güvenilir, çalışkan, içi dışı bir, gördüğünüzde içinizin sevinçle dolduğu dostlara sahip olmak bakımından çok şanslı oldum. Fikret Şenses de açık yeşil gözleriyle, zekâ pırıltılarıyla dolu, esprilerle bezenmiş sakin konuşma biçimiyle, anlattığı fıkralarla, birlikte bulunduğunuzda şeffaf bir ilişki kurmanın rahatlığı içinde olduğum bu dostlarımdan biriydi. Erken kaybından çok etkilendim.

Fikret, bir memur ailesinin çocuğuydu, çok çalışkan bir öğrenciydi; gerek Türkiye’deki gerek İngiltere’deki okullarında olsun, hep sınıfının birincisi olmuştu. Yüksek bir kapasitesi vardı. Cumhuriyet’in sağladığı olanakları kullanarak çok yüksek düzeyde bir iktisat eğitimi görmeyi başardı. Samsun’da ilkokul eğitiminden sonra ailesi onu önemli bir fedakârlık yaparak Maarif Koleji’nde okutabilmişti. Bu da ona iyi bir İngilizce bilgisi sağlamıştı. Kolej’den mezun olunca dönemin birçok çalışkan öğrencisi gibi üniversitede mühendislik eğitimi almaya başlamıştı. Ama onu mühendislikten çok, sosyal sorunlar ilgilendiriyordu. Millî Eğitim Bakanlığı’nın açtığı doktora sınavını kazanarak iktisat eğitimi için İngiltere’ye gitti. Bu yıllarda Bakanlık’ın programı çok cömertti. Sınavı kazanan öğrenciyle lisans, yüksek lisans ve doktorayı kapsayan on yıllık bir eğitim protokolü yapılıyordu. Şenses eğitimlerini Warwick, Lancaster ve Londra Üniversitelerinde aldı. Londra Üniversitesi’nde okurken doktorasını London School of Economics’te tez hocası Hla Myint’le “The Effects of Policies on the Pattern of Trade and Development in Turkey 1950-1970” konusunda yapmıştı.

Şenses, İngiltere’ye 1967 yılında gitmişti. Öğrencilerin üniversite eğitimlerini anlamlılık açısından sorguladıkları 1968 Öğrenci Hareketlerini İngiltere’de yaşadı. Şenses, İngiltere’deki eğitimi sırasında, genellikle Türk öğrencilerin yaptığı gibi Türk öğrenci çevrelerine kapalı bir yaşam sürmüyor, İngiliz ve diğer ülkelerden gelen öğrencilerle aktif ilişkiler kuruyordu. Bu öğrenci hareketleri içinde de aktif olarak yer alıyordu. 1968 Hareketi’nin önde gelen liderlerinden Tarık Ali, Warwick Üniversitesi’ndeydi. Onun toplantılarını izliyordu. Sanıyorum 1968 Öğrenci Hareketlerinin onun kimliğinin oluşmasında önemli bir etkisi oldu. Türk Öğrenci Derneği’nin Başkanı seçildi. Birlik aktifti, Vietnam Yürüyüşlerine, Maden Grevlerine katılıyordu. Böylece Fikret, İngiltere’de iktisat eğitiminin yanı sıra bir de sosyalist kimlik inşa ediyor, sosyal mücadele kültürü elde ediyordu. Bu durum Londra’daki Öğrenci Müfettişlerinin dikkatini çekince, eğitimin son yıllarında bursunu kestiler. Ama o pes etmedi, eğitimini süper marketlerde çalışarak 1979’da tamamladı.

Türkiye’ye döndüğünde Merkez Bankası’nın açtığı sınavı kazanarak üst kademe iktisatçı olarak çalışmaya başladı. Ama onun gönlü öğretim üyesinde olmaktan yanaydı. ODTÜ’de yarı zamanlı olarak ders vermeye başladı. Merkez Bankası’ndan çok iyi bir gelir elde etmesine rağmen bir süre sonra, gelir kaybını da göze alarak, ODTÜ’de tam zamanlı öğretim üyesi oldu. Yıl 1980’di. 12 Eylül’de askeri darbe olmuştu. Üniversiteler güç günlerden geçiyordu. Askeri rejim 1402 sayılı yasayla üniversitelerde büyük bir temizliğe girişmişti. Üniversite öğretim üyelerinin bir kısmı da bu temizliği protesto ederek istifa etmişlerdi. Şenses’in öğretim üyesi olduğu ODTÜ Ekonomi Bölümü en çok öğretim üyesi kaybedenlerden biri olmuştu. Yeni kurulan üniversiteler liyakat kurallarına uygun olarak yapılanırsa yirmi beş yılda çok iyi bir kadrolaşmayı başarabiliyordu. ODTÜ Ekonomi Bölümü de ilk yıllarda yetiştirdiği öğrencilerin yurt dışında doktora yapmasını sağlayarak çok iyi bir kadro oluşturmuştu. Bu karmaşa döneminde hatırladığım kadar Çağlar Keyder, Orhan Kurmuş, Gürel Tüzün, Kutlu Somel, Tosun Arıcanlı, Ataman Aksoy ayrılmışlar, yurt dışındaki saygın üniversitelere ya da Dünya Bankası gibi kuruluşlara gitmişlerdi. Unuttuklarım var mı, bilmiyorum.

Uzun yıllar birlikte çalıştığım Selim İlkin de Ekonomi Bölümü’nde bulunduğu için, bu bölümde yaşananlardan hemen haberdar oluyordum. Fikret Şenses’i bu sancılı günlerde tanımıştım. O kalarak direnmekten yana olanlardandı. Kalanlar daha çok yük taşıyacaklardı. O da taşıdı. Ben de 1975 yılında 25 öğretim üyesiyle birlikte ODTÜ’den uzaklaştırılmış üç yılı aşan bir hukuk mücadelesinden sonra ODTÜ’ye yeni dönebilmiştim. Uzun bir mücadeleden sonra dönebilmiş bir kişi olarak, ben de kalıp mücadele etmekten yana olanlardandım. Bu bakımdan kolay anlaşıyorduk. Zaten Fikret’i tanıyıp sevmemek olanaksızdı.

O çok sevilen bir öğretim üyesi oldu, 1985 yılında Doçent, 1991’de Profesör oldu. Fikret Şenses’in öğretim üyeliği yaptığı dönemde iktisat eğitimi önemli bir dönüşüm geçiriyordu. Alan hızla niceliksel çözümleme, modelleme alanlarına kayıyordu. Fikret bu kayışa kapılmayanlardandı. Bu tercihini daha lisans eğitimi sırasında yapmıştı. Warwick’te okurken, geçmişinde bir mühendislik eğitimi olduğundan, matematiğe ağırlık veren iktisat derslerinde çok başarılı olduğu için hep niceliksel iktisat kanallarına gitmesi için teşvik edilmişti, o ise direnmişti. Ona çekici gelen, genel olarak toplum için doğrudan ilgili olandı. Nitekim bir röportajında kendisini en çok etkileyen iki iktisatçı olarak Karl Marx ve Albert O. Hirschmann’ı sayıyor. Onu daha çok yönlülük ilgilendiriyordu, onunla iyi anlaşmamızın bir nedeni de buydu.

Çok sayıda iddia taşıyan yayın yaptı. 1983-1987 yılları arasında ODTÜ Gelişme Dergisi’nin editörlüğü yükünü taşıdı. Editörlük yapmış kişilerde olduğu gibi, her yazıyı okurken otomatik olarak düzeltme alışkanlığını edinmişti. Yayınlarının; gelişme ekonomisi, bölüşüm sorunları, sanayileşme, istikrar politikaları, iş gücü piyasaları, iktisat eğitimi konularında toplandığı söylenebilir. Tabii çok sayıdaki kitapları konusunda ayrı ayrı bir şey söylemem olanaksız. Ama “İktisada (Farklı Bir) Giriş: Giriş İktisadı Öğrencileri ve İktisada İlgi Duyanlar İçin Yardımcı Kitap” başlığını taşıyan kitap üzerinde durmak istiyorum. Bu başlık kanımca Fikret Şenses’in derslerini nasıl bir haleti ruhiye içinde verdiğini gösteriyor. Ekonomiye giriş ders kitaplarının öğrencilerini içine hapsetmeye çalıştığı paradigmalara karşı çıkıyordu. Öğrencilerine alışılagelmiş kavramları eleştirel bir bakışla genişleterek, geniş bir bakış açısıyla vererek, onları mevcut ekonomi paradigmaları karşısında özgürleştirmeye çalışıyor. Böyle bir özgürleştirme arayışı, eğer kendisinin iktisadın ideolojilerden arınmamış olduğunu söylediğini de bilirseniz, özellikle anlam kazanmaktadır.

Fikret Şenses yaşamı içinde ilgi alanını hep çok geniş tutmuştur. Dünyada olup bitenler onu yakından ilgilendirmiştir. Hep bir dünya vatandaşı olma duyarlığına sahip olmuştur. Dünyaya böyle bir sorumluluk anlayışı içinde yaklaşmıştır. Dünya edebiyatını yakından izlemeye çalışmıştır. İyi bir dünya müziği dinleyicisi olmuştur. Tabii Türkiye’de olup bitenleri de eleştirel/muhalif bir gözle yakından izlemiş ve gerektiğinde Cumhuriyet gazetesinde tepkisini gösteren yazılar yazmıştır. Gülümsemesini kaybetmeden direnmeyi bilmiştir.

Yazımı sona erdirmeden, ikimizin içinde bulunduğu bazı işlerden söz edeceğim. Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, Erdoğan Teziç YÖK başkanlığı yaparken biz de Fikret’le birlikte YÖK üyesi olarak görev yaptık. İkimiz de 12 Eylül 1980 sonrasındaki ortamda, askeri yönetim üniversiteyi uslandırmak için YÖK’ü kurduktan sonra, YÖK’le çok mücadele etmiştik. Cumhurbaşkanı’nın onurlandırması üzerine bu kurumun karar organı içinde yer almak bize önemli bir sorumluluk getiriyordu. Bizim durumumuzda olan biri de Türkan Saylan’dı. Biz bu sorumluğu taşırken Türkiye için farklı demokratik bir yükseköğretim perspektifini geliştirerek Türkiye’ye sunmaya çalıştık. YÖK temelde Türkiye’nin yükseköğretim stratejisini geliştirmek için kurulmuştu. Kuruluşundan yirmi yıl geçmesine rağmen YÖK bir strateji geliştirmemişti, büyük ölçüde başkanlarının kişisel tercihleriyle yönetilmişti. Biz sorumluluğumuzu bir yükseköğretim stratejisi geliştirerek yerine getirmeye çalıştık. 2007 yılında YÖK’ün ilk ve son stratejisi yayınlandı. Fikret Şenses bu stratejinin hazırlanmasında çok aktif olarak yer aldı. Yanlış hatırlamıyorsam özellikle demokratik üniversite bölümlerinin yazılmasının sorumluluğunu yüklendi.

İş birliği içinde olduğumuz uzun soluklu proje R. Funda Barbaros ve Eric Jan Zurcher’in öncülüğünde hazırlanan Modernizmin Yansımalari: 90’lı Yıllarda Türkiye kitabıyla başlamıştı. Bu kitabı Efil Yayınevince yayınlandı. Daha sonra proje 80’li, 70’li, 60’lı, 50’li, 40’lı için hazırlanan kitaplarla sürdü. Bu altı kitabın her birinin hazırlanmasına Fikret de ben de bir yazıyla katılmıştım. Bu günlerde 30’lu yıllara ilişkin kitabın hazırlıkları başladı. Gözlerimiz Fikret’i arayacak.

Fikret kendisini bizim aramızdan alan hastalığıyla mücadele etmeye başladığı sırada bir gün bana telefon etti, büyük bir kadir bilirlik göstererek, Selim İlkin’le birlikte yazdığımız üç ciltlik Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı Türkiye’si çalışmasını çok beğendiğini, ama bu kitaplar üzerinde yayın yapılmadığını gördüğünü, bu durumun kendisini çok rahatsız ettiğini söyledi. Bu eksikliği gidermek için kendisinin 1500 sayfalık bu çalışmayı dikkatle okuyarak, üç cildin her biri için ayrı bir tanıtım yazısı yazmak istediğini söyledi. Hem çok mutlu oldum hem de çok şaşırdım. Hastalığına karşın bu ağır yükü almaktan kaçınmıyordu. Fikret Şenses, İktisat ve Toplum Dergisi’nin 126, 127 ve 128. sayılarında 9’ar sayfalık ayrıntılı değerlendirmeler yapan, çok değerli kitap değerlendirme yazıları yazarak, bizi onurlandırdı. Kendisine şükran borçluyum.

Yazımı onu saygıyla anarak bitiriyorum.


Şevket Pamuk

Fikret Şenses aklı ve kalbi doğru yerde olan çok iyi bir iktisatçıydı. ODTÜ Ekonomi Bölümüyle özdeşleşmişti. Ve kırk yıllık, çok sevdiğim bir dostumdu. Nurlar içinde yatsın..


O BAŞKAYDI …

Nur Keyder

Bir arkadaş düşünün… Sizinle gülen, sizinle ağlayan, her derdinize ortak olan, yardım çığlığınıza anında koşan…

Fikret’le uzun yıllar karşılıklı odalarda oturduk. İktisada Giriş dersini Fikret Görün, Fikret Şenses ve ben veriyorduk. Sabah 8:40 dersine birlikte güle oynaya giderdik. Yol boyu fıkralar anlatılır, espriler patlatılır, güne güzel bir başlangıç yapılırdı. En alt koridora ulaşınca sınıflarımıza ayrılırdık. İki Fikret de hayatım boyunca benim için çok değerli, çok sevdiğim, çok güvendiğim, can dostlarım oldular. İyi ki yollarımız kesişmiş…

Emekliye ayrıldıktan sonra farklı bir uğraş olarak şiir ve minik hikâye denemelerim oldu. Fikret hastalık dönemindeydi. Buna rağmen ısrarla “düzeltme işini ben yapacağım” demişti. Yazmaya ara verdiğim zaman da arayıp “bekliyorum devamını” diyerek beni ikaz ediyordu… Onun düzeltmelerinden sonra benim yazılar bir başka oluyordu sanki.

Fikret çok çalışkan ve üretken bir insandı. Günün her saati onun için çok kıymetliydi, değerlendirilmeliydi. Tatile gittiği zamanlarda bile çalışmalarına devam ederdi.

Ailesine çok düşkündü. Çok sevdiği eşi Melek, kızı Mine, daha sonra da iki torun onun için çok önemliydi. Okul döneminde Mine’yi kursa götürdüğü zaman sınav kağıtlarını ya da okunacak başka bir şey yanına alır, arabanın içinde Mine’yi beklerken zamanını değerlendirirdi. Şekeri olmasına rağmen tatlıyı çok severdi. Arada tatlı kaçamağı yapar, ertesi gün pişmanlık duyarak bize anlatırdı.

Check-up sırasında öğrendi hepimizi şok eden hastalığını. O çok cesur karşıladı ve büyük bir metanetle doktorların dediklerini harfiyen uyguladı. Bir gün bile şikâyet etmedi. Sevgili Melek hep yanı başında ve en büyük desteği oldu. Umudumuzu ne o ne biz son günlere kadar kaybetmedik. İyileşecekti, Salı buluşmalarımız kaldığı yerden devam edecekti. Ancak şanssızlık bir türlü peşini bırakmıyordu. Arka arkaya üç büyük ameliyat geçirdi. Tam düzeliyor diye sevinirken Covid’e yakalandı, arkasından da influenza. Yorgun düşen beden yavaş yavaş iflas eşiğine sürükleniyordu ve o bunun farkındaydı. Yemek yiyemiyordu, çok zayıflamıştı. Konuşmaya, yazmaya bile takati kalmamıştı.

Son telefon görüşmelerimizin birinde, “Ben her şeye kendimi hazırladım, güzel bir hayatım oldu, bu kadarmış. Babam da son zamanlarında böyle olmuştu” demişti. O an ilk defa artık umudunu yitirdiğini, hayata asılmaktan vazgeçtiğini hissettim. Sonrası o beklenen sona koşar adımlarla gidiş…

Sevgili Fikret, can arkadaşım, sen hep vakur duruşunla kalbimizde yaşayacaksın. Seni daima büyük bir sevgi ve özlemle hatırlayacağız.


Örnek bilim insanı Prof. Dr. Fikret Şenses’in ardından

Uğur Eser

Gerçek bilim insanı sahip olduğu akademik unvanlar değil, bilgisi ve görgüsüyle vardır. Yalnız bilgisiyle değil, davranışları, görev anlayışı, işindeki titizliği ve hoşgörüsüyle iyi örnek olandır. Prof. Dr. Fikret Şenses, akademik dünyamızda bütün bu değerleri içselleştirmiş bir değerdi. 1980’li yılların başından bu yana fakültesine ve üniversitesine olduğu kadar başta iktisat olmak üzere tüm akademik dünyamıza araştırma ve yayınlarıyla önemli katkılar yapmış, örnek kişiliği ve meslektaşlarıyla kurduğu samimi ilişkileriyle silinmeyecek izler bırakmış, onlardan büyük takdir toplamış bir bilim insanıydı.

Öğrendiklerimizin gerçek yaşamla ilişkilendirilmesinin önemine işaret eder, iktisatçıların/araştırmacıların toplumu anlamaları ve bilgi üreterek toplumsal sorunların çözümüne katkıda bulunmaları gerektiğini söylerdi. Biz iktisatçıların yolu Prof. Dr. Fikret Şenses’le mutlaka bir yerde kesişmiş, alanındaki bilgisinden ve akademik birikiminden yararlanmışızdır. Onu takdir edenleri ve tüm sevenleri gibi ben de saygıyla ve özlemle hatırlayacağım. Huzur içinde uyusun. Ruhu şad olsun.


Fikret Şenses Anısına!

Fatma Doğruel

Fikret Şenses, Türkiye’nin sayılı kalkınma iktisatçılarından biriydi. Eserleri onun akademik katkılarını çok iyi gösterir. Ancak asıl önemli olan eserlerindeki özgünlük, titizlik ve derinliktir. Burada belirtmem gerekir ki katkılarını sadece akademik yönüyle sınırlamak Fikret Hoca’ya haksızlık olur. Bazen bir insanı düşündüğünüz zaman bir sıcaklık, güven ve gelişme umudu hissedersiniz. Fikret Hoca bir meslektaş olmanın ötesinde insanlığıyla bizim yolumuzu bu güzel duygularla aydınlattı.

Fikret Hoca tanıdığım en mütevazı, zarif ve düşünceli insanlardan biriydi. Kendisinin zarafeti ve düşünceliliği konusunda küçük bir anıma yer vermek istiyorum. Yıllar önce, tahmin ediyorum 1996 ya da 1997 yılıydı, bir jüri sınavında İstanbul’a gelmişti ve sınav sonrası bulunduğumuz binadan çıkarken kendisine dolmuş durağına kadar eşlik ederek yol göstermiştim. Birlikte gerçekleştirdiğimiz bu görevden sonra bir meslektaş olarak konferanslarda, kongrelerde ve jürilerde karşılaşmaya devam ettik. Tahmin ediyorum bu olaydan yirmi yıl sonra tekrar bir toplantıda karşılaştığımızda sohbet ederken İstanbul’da dolmuş durağını bulmasına yardımcı olduğum için tekrar teşekkür edince çok şaşırdım. Bu kadar küçük bir olayı yıllar sonra hatırlayıp tekrar teşekkür edecek incelikte bir insandı.

Fikret Hoca çok ciddi ve bir o kadar da esprili bir kişiliğe sahipti. Onunla sohbet etmek zamanı değerli kılan bir eylemdi. Onun gibi insanların var olmuş olması her zaman bir motivasyon ve umut kaynağıdır. Böyle insanların kayıplarını duyduğunuz zaman bir parçanızın eksildiğini ve bir boşluğun oluştuğunu hissedersiniz. Fikret Hoca’yı çok özleyeceğiz. Yokluğu iktisat dünyasında ve bizler için büyük ve yeri doldurulamaz bir boşluk olacak!


Fikret Şenses Hocam için;

Ester Ruben

Ben henüz çiçeği burnunda bir asistanken ilk defa katıldığım bir ODTÜ Ekonomi Kongresinde tanışmıştık Fikret Hoca’yla. Ben onu eserlerinden biliyordum ama ilk defa yüz yüze görüşmüştük. Sunduğum bildiriyi dinlemeye gelmiş, sunumdan sonra da yanıma gelmiş ve çalışma konumla ilgili sohbet etmeye başlamıştık. Bana bu bildiriyi bir makale olarak yazacak olursam seve seve okuyacağını ve görüşlerini bildireceğini söylemişti. Sevinçten havalara uçmuştum. Hem Fikret Şenses’le tanışmıştım hem de kendisi benim çalışmama ilgi göstermişti. Makaleyi yazdım ve ona gönderdim. Bir süre sonra cevap geldi. O zamanlar bugünkü teknolojiyle değil, mektupla haberleşiyorduk. Gönderdiğim makaleye tam 40 maddelik bir eleştiri listesi yazmıştı. Mektubun sonunda da eğer bu eleştirileri dikkate alırsam, yayımlanabilir nitelikte bir makale olacağını söylüyordu. Aylar süren mektuplaşmalar sonunda 40 maddenin tümü üzerine çalışıp makaleyi elden geçirdik. Bu mektuplaşmalar benim için olağanüstü bir öğrenme süreci oldu. O makale, benim yayımlanan ilk makalem oldu. Fikret Hoca, benim gibi henüz işin çok başında olan bir akademisyen adayını, resmen hocam olmadığı halde, zamanını ve emeğini vererek unutamayacağım bir şekilde desteklemişti.

Aradan yıllar geçti. İletişimimiz hep devam etti. Ben doçentlik başvurumu yapıp yapmamak konusunda kararsızdım. Bu kararsızlığımdan Fikret Hoca’ya bahsedince, bana şöyle demişti: “Dosyanı al, atla gel Ankara’ya, birlikte bakalım.” Nasıl mutlu olmuştum! Ankara’ya gittim. Fikret Hoca’nın ODTÜ’deki odasında oturduk, birkaç saatini bana ayırdı. Dosyayı büyük bir dikkatle ve ciddiyetle inceledi. Başvurmamın doğru olacağını söyledi. Bu da Fikret Hoca’nın bana, kararsız kaldığım kritik bir zamanda verdiği büyük bir destek oldu.

Aradan yine yıllar geçti. Akademik ve gündelik hayatın hay huyuyla uğraşırken, bir gün bir meslektaşımdan bir ileti geldi. Fikret Hoca’nın emekli olması dolayısıyla, onun onuruna bir bilimsel toplantı düzenlenecekti. O toplantıya bir çalışmamla katılmak ister miyim diye soruyordu. Onur duyacağımı söyledim. Hazırlandım ve vakit geldiğinde toplantıya gittim. Fikret Hoca beni görünce sevincini gizlememekle birlikte bana sitem etti. Çünkü birkaç yıldır haberleşmiyorduk. Bana biraz kırılmış, incinmişti. Üç gün süren toplantı boyunca kendimle kaldığımda düşündüm, haklıydı, beni bunca destekleyen bir insanı, benim için hep çok değerli olmasına rağmen, ihmal etmiştim ve o sitem edene kadar bunun farkında değildim. Çok utanmıştım. Üç günün sonunda kendimi affettirebilmiştim. Fikret Hoca bu sefer de bana bir insanlık dersi vermişti.

O toplantıdan sonra düzenli olarak haberleştik. Sadece kendi uzmanlık alanımızda değil, edebiyat konusunda, sanat konusunda, gündelik hayat konusunda bol bol sohbet ettik. Son üç yıl sağlık sorunları yaşarken de sohbetlerimiz sürdü. Bana, hastalığına rağmen çok huzurlu olduğunu, yaşamı boyunca çok güzellikler yaşadığını, bu hastalığı da hayatın doğal akışı içinde kabul ettiğini söyledi. Hiç bir zaman sohbetlerimizden neşesini, esprilerini ve umudu eksik etmedi.

Varlığı içimizi aydınlatan insanlardandı. Onu gerçekten çok ama çok özleyeceğim.

Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 148
Sayfa Aralığı: 23-39

A. Suut Doğruel lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nden aldı. 1981-1988 yılları arasında Çukurova Üniversitesi İktisat Bölümü’nde çalıştı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’ne geçti. 1996 yılında profesör olan A. Suut Doğruel, 2004 – 2017 yılları arasında Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat bölüm başkanlığı görevini yürüttü, 2019 yılında ise bölümden emekli oldu. Halen Türkiye Ekonomi Kurumu’nda yönetim kurulu üyesi ve genel yazman olarak görev yapmaktadır. Profesör Doğruel, Türk Sosyal Bilimler Derneği Genç Sosyal Bilimciler (1987), Sedat Simavi Vakfı Sosyal Bilimler (1990), Ford Foundation Ortadoğu Araştırma (1991) ve Kıbrıs Türk Ekonomi Kurumu En Başarılı Bilim İnsanı (2019) ödüllerini ve NATO Araştırma Desteği’ni (1995) almıştır. Ayrıca, 1991-1992 yıllarında ABD’de Central Michigan Üniversitesi’nde Fulbright Misafir Öğretim Üyesi olarak bulunmuştur. Araştırma alanları ekonomik büyüme ve kalkınma, bölgesel ekonomi, gelişmekte olan ülkeler makroekonomisi ve Cumhuriyet Dönemi Türkiye iktisat tarihidir. İlgili alanlardaki kitap bölümleri ve makalelerine ek olarak çalışmaları arasında ortak yazarı olduğu Türkiye’de Ekonomik Büyüme Yapısal Dönüşüm ve Kriz (1990), Osmanlı’dan Günümüze TEKEL (2000), Türkiye’de Enflasyonun Tarihi (2006), Türkiye Sanayiine Sektörel Bakış (2008) ve Bıçak Sırtında Büyüme ve İstikrar: Küreselleşmenin Yükselişi ve Düşüşü (2018) yer almaktadır.

Professor at Hacettepe University, Department of Economics

1940 yılında Erzurum’da doğan İzzettin Önder, İlk ve Orta öğrenimini sırasıyla Fatih İlkokulu ve Robert Koleji’nde yaptı. 1963 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Aynı fakültede 1967 yılında Doktorasını, 1971 yılında Doçentliğini tamamladı. 1980 yılında Profesör oldu. Halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Kürsüsü’nde görevini sürdürmektedir. Boğaziçi Üniversitesi'nde Devlet Kontrolü ve Vergilendirme derslerini vermektedir. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümün de Türkiye İktisat Tarihi derslerine girmektedir. Uzun süre Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır. Akademik yaşamı boyunca İngiltere’de York Üniversitesi’nde, Japonya’da Seijo Üniversitesi’nde, ABD’de Iowa ve Minnesota Üniversiteleri’nde çeşitli burslarla araştırmacı olarak görev aldı. Uluslararası Maliye Enstitüsü, Maliye Eğitim Sempozyumu ile Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti üyesidir. 1991 – 1992 yıllarında Vergi Konseyi Üyeliği yaptı. Yayınlanmış çalışmaları şöyledir: Türkiye’de Kamu Harcamalarının Gelişme Seyri: 1927 – 1967, İktisat Fakültesi Yayını, İstanbul, 1974. Ekonomi & Politika Yazıları; Der Yayınları, İstanbul 2000 Küreselleşme, Kriz ve "İstikrar" Programı Nasıl Aldatılıyoruz? ; Nazım Kitaplığı, İstanbul, 2002 Türkiye Nereye Götürülüyor? AKP Karanlığında Ekonomi, Siyaset, Dış Politika ve Eğitim ; Nazım Kitaplığı, İstanbul, 2004 Başta Maliye Teorisi ve Maliye Politikası konularında açık öğretim için yazılan kitaplar olmak üzere iktisat üzerine yazılan kitaplara katkılar. Yurt dışında ve yurt içinde akademik dergilerde Türkçe ve İngilizce makaleler. İzzettin Önder, halen günlük Evrensel gazetesi'nde ve soL Haber portalinda köşe yazarıdır. Praksis dergisi Danışma Kurulu üyesidir. Önder, ayrıca 4 Haziran 2014'te son günlük sayısını çıkaran soL gazetesinin düzenli yazarlarındandı.

Erkan Erdil (Ankara, 1968) Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden lisans derecesini aldı. Yüksek Lisans eğitimini ODTÜ İktisat Bölümü’nde tamamladı. Doktora derecelerini ise Maastricht Üniversitesi ve ODTÜ İktisat Bölümlerinden aldı. 1997 yılında öğretim görevlisi, 2001 yılında yardımcı doçent, 2005 yılında ise doçent olarak ODTÜ İktisat Bölümü’nde çalıştı. 2011 yılından beri aynı bölümde profesör unvanıyla çalışmaktadır. Bu dönemde iki kez İktisat Bölümü başkan yardımcılığı görevini yürüttü. 2002-2017 yılları arasında Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi (ODTÜ-TEKPOL) müdürlüğü ve 2002-2014 yılları arasında da Bilim ve Teknoloji Politikası Çalışmaları EABD başkanlığı görevlerini sürdürmüştür. AB 7. Çerçeve Programı, Araştırma Potansiyeli ve Bilgi Bölgeleri program komitesinde 2007-2013 arasında ulusal delege olarak görev yapmıştır. 2013-2017 GLOBELICS (The global network for the economics of learning, innovation, and competence building systems) adlı küresel kuruluşun Bilim Kurulu’nda görev yapmıştır. 2018-2021 yılları arasında ISS (International Schumpeter Society) Yönetim Kurulu üyeliği görevini yürütmüştür. İlgi alanları teknoloji iktisadı, emek iktisadı, bilgi ekonomisi ve belirsizlik, ve uygulamalı ekonometridir. Ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde çalışmaları yayınlanmıştır, Türkçe ve İngilizce dillerinde kitapları bulunmaktadır.

İlhan Tekeli 6 Kasım 1937 İzmir doğumlu, şehir ve bölge plancı ve sosyal bilimcidir. 1964 yılından beri planlama kuramı, göç coğrafyası, makro coğrafya, Türkiye’deki yerel yönetim tarihi ve ideolojisi, Türkiye’nin kentleşme deneyimi ve toplumsal sonuçları, Türkiye’nin modernleşme tarihi, Cumhuriyetin ekonomik politikaları, Türkiye’de siyasal davranışlar, STK’lar, demokrasi vb. konularda yayınlanmış 111 kitabı ve çok sayıda bilimsel yazısı vardır. Çok sayıdaki ödülleri arasında TÜBİTAK Hizmet, Sakıp Sabancı ve Vehbi Koç Ödülleri sahibidir.

A. Suut Doğruel lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nden aldı. 1981-1988 yılları arasında Çukurova Üniversitesi İktisat Bölümü’nde çalıştı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’ne geçti. 1996 yılında profesör olan A. Suut Doğruel, 2004 – 2017 yılları arasında Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat bölüm başkanlığı görevini yürüttü, 2019 yılında ise bölümden emekli oldu. Halen Türkiye Ekonomi Kurumu’nda yönetim kurulu üyesi ve genel yazman olarak görev yapmaktadır. Profesör Doğruel, Türk Sosyal Bilimler Derneği Genç Sosyal Bilimciler (1987), Sedat Simavi Vakfı Sosyal Bilimler (1990), Ford Foundation Ortadoğu Araştırma (1991) ve Kıbrıs Türk Ekonomi Kurumu En Başarılı Bilim İnsanı (2019) ödüllerini ve NATO Araştırma Desteği’ni (1995) almıştır. Ayrıca, 1991-1992 yıllarında ABD’de Central Michigan Üniversitesi’nde Fulbright Misafir Öğretim Üyesi olarak bulunmuştur. Araştırma alanları ekonomik büyüme ve kalkınma, bölgesel ekonomi, gelişmekte olan ülkeler makroekonomisi ve Cumhuriyet Dönemi Türkiye iktisat tarihidir. İlgili alanlardaki kitap bölümleri ve makalelerine ek olarak çalışmaları arasında ortak yazarı olduğu Türkiye’de Ekonomik Büyüme Yapısal Dönüşüm ve Kriz (1990), Osmanlı’dan Günümüze TEKEL (2000), Türkiye’de Enflasyonun Tarihi (2006), Türkiye Sanayiine Sektörel Bakış (2008) ve Bıçak Sırtında Büyüme ve İstikrar: Küreselleşmenin Yükselişi ve Düşüşü (2018) yer almaktadır.

Orta ve lise tahsilini TED Ankara Koleji'nde, Lise son sınıfı ise AFS'le gittiği George Washington Senior High School'da tamamladı. Lisans derecesini ODTÜ Ekonomi Bölümü'nden, Yüksek Lisans derecesini Fulbright Bursu ile gittiği The University of Texas (Austin)'dan, Doktora derecesini AnkaraÜniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden aldı. Doktora tezi çalışmalarının bir bölümünü Birleşmiş Milletler Bursu ile gittiği LSE'de gerçekleştirdi. 1962-64 yıllarında The University of Texas'da araştırma asistanı olarak görev yaptı. 1966'da yurda dönünce ODTÜ Ekonomi Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak işe başladı,1976'da yardımcı doçent oldu. 1979-84 yıllarında ABD'de hocalık yaptıktan sonra 1984 yılında tekrar ODTÜ'ye döndü. 1986 yılında Doçent, 1992 yılında Profesör oldu, 2004 yılında emekliye ayrıldı, 2010 yılında fotoğrafçılıkla ilgilinmeye başladı.

Fatma Doğruel Hacettepe Universitesi Matematik Bölümü’nden lisans ve yüksek lisans ortak derecesi ile mezun oldu. Doktora derecesini Çukurova Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden aldı. 1978-1988 yılları arasında Çukurova Üniversitesi’nde çalıştı. 1988 yılından itibaren Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’ne geçti. 1996 yılında profesör olan Fatma Doğruel halen bu görevini sürdürmektedir. Profesör Doğruel Türk Sosyal Bilimler Derneği Genç Sosyal Bilimciler (1987), Sedat Simavi Vakfı Sosyal Bilimler (1990) ve Ford Foundation Ortadoğu Araştırma (1991) ödüllerini almıştır. Ayrıca, 1991-1992 yıllarında ABD’de Central Michigan Üniversitesi’nde Misafir Öğretim Üyesi olarak bulunmuştur. Araştırma alanları ekonomik büyüme ve kalkınma, bölgesel ekonomi, tarım ekonomisi, gelişmekte olan ülkeler makroekonomisi ve Cumhuriyet Dönemi Türkiye iktisat tarihidir. Bu alanlardaki kitap bölümleri ve makalelerine ek olarak ortak yazarı olduğu Türkiye'de Ekonomik Büyüme Yapısal Dönüşüm ve Kriz (1990), Osmanlı’dan Günümüze TEKEL (2000), Bıçak Sırtında Büyüme ve İstikrar (2006), Türkiye’de Enflasyonun Tarihi (2006), Türkiye Sanayiine Sektörel Bakış (2008) ve Bıçak Sırtında Büyüme ve İstikrar: Küreselleşmenin Yükselişi ve Düşüşü (2018) ile Bölgesel Kalkınma ve Kalkınma Ajansları (2012) sayılabilir. Profesör Doğruel, Türkiye Ekonomi Kurumu, Türk Sosyal Bilimler Derneği, American Economic Association, Middle East Economic Association, Bölge Bilimi Türk Milli Komitesi üyesidir. Ayrıca, 2010-2012 yılları arasında MEEA Yönetim Kurulu üyeliği ve 2013-2015 yılları arasında MEEA Yönetici Sekreterliği görevlerini üstlenmiştir. 2019 yılından itibaren Bölge Bilimi Türk Milli Komitesi Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmiştir.

Bir cevap yazın