İTD 145. Sayı – Dünya Ekonomisinde Yeni Arayışlar


Dünya ekonomisi her dönem kriz yaşadı. Son üç yüzyılın ilk çeyrekleri hep sorunlu geçti. Yirminci yüzyılın ilk otuz yılına bir büyük ekonomik kriz, bir büyük dünya savaşı sığdı. 1914-1918 yılları arasında Avrupa’da başlayan Atlantik’in öte yakasının da dahil olduğu I. Dünya Savaşı’yla imparatorluklar çöktü; yeni devletler, yeni rejimler ortaya çıktı. Savaşın hemen ardından 1929 Krizi patlak verdi. Yüzyılın ilk çeyreği sona ererken başlayan krizin maliyeti çok yüksek oldu. Kriz sadece iktisat politikalarında dönüşüme neden olmadı, yeni bir iktisat teorisinin de önünü açtı. II. Dünya Savaşı sonrası Keynes, iktisadı krize yönelik önerileriyle klasik iktisat politikasının yerini aldı ve 1970’lere değin egemen iktisat oldu. 

21. yüzyılın ilk çeyreğine girerken önce 2008 Küresel Krizi başladı. Yeni kriz 1929 Krizi’nden izler taşısa da (gayrimenkul sektörünün çöküşü, batan bankalar) farkları da az değildi. Bundan dolayı da başta Fed olmak üzere merkez bankaları müdahalede fazla gecikmedi; dünyaya adeta gökten para yağdı. Fed’in bilançosu kriz döneminde dört kat büyüdü ve 2019 yılı sonunda 4 trilyon dolara çıktı. Sonra Covid-19 salgını geldi. Kriz ekonomileri adeta duvara vurdu. İşsizlik ve durgunluk ekonomileri esir almaya başladı. Yeni bir müdahale dalgası geldi. Genişlemeci para ve maliye politikaları daha sert uygulanmaya başladı. Fed’in bilanço büyüklüğü 2021’in sonunda 9 trilyona çıktı. Salgın hafifleyicince tedarik sorunu gündeme girdi. Enflasyon oranı yükselemeye başladı. Ülkeler yüksek enflasyona karşı faiz oranlarını yukarı çekerken, Rusya Ukrayna’yı işgale etme girişiminde bulundu. Enflasyon oranı yaşanan enerji kriziyle birlikte daha da yükseldi. Birçok gelişmiş ülkede enflasyon oranı yüzde 10’ların üstüne çıktı. 

Yaklaşık 15 yıllık bu süreçte (2007-2022) ülkeler, yaşanan krizlere karşı ortak politika üretemediler. Özellikle Çin ve Rusya, Batı yakası ülkelerinden kopmaya başladı. 1990’lardan itibaren büyük sükse yapan “küreselleşme” sadece iktisadi olarak değil, “düşünce” olarak da çökmeye başladı. Küreselleşmeyle birlikte sanılanın aksine söz ettiğimiz iki ülkenin Batı yakasıyla entegrasyonu gerçekleşmedi. Bu durum, Rusya-Ukrayna savaşıyla doruğa ulaştı. Bu arada Çin, 1980’lerden sonra Batı ülkeleri tarafından kayrılmasının tüm meyvelerini topladığı için, özellikle de 2005’te Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasıyla elde ettiği ticaret fazlasıyla, diğer ülkeler karşısında devleşti ve sonunda satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük ekonomisi oldu. 

Çin’in küresel ekonomide ağırlığının artması ve salgın döneminde yaşananlardan dolayı AB de artık ABD gibi dış ticarette yeni Merkantilizme (ticari kapitalizme) geri dönüyor. Yani korumacılık ve dış ticaret kısıtlamaları kısmen de olsa geri geliyor. Çin’in izlediği istihdam, dış ticaret ve kur politikasıyla ABD ve AB baş edemedi. Üstelik son yapılan Çin Komünist Partisi kongresiyle ülke biraz daha otoriter sisteme yaklaştı. Böylece Çin’in Batı dünyasına eklemlenmesinin mümkün olmadığı bir kere daha ortaya çıktı. 

Dünya yeni bir siyasi-ekonomik kaosun içine düşmüş durumda. Bundan dolayı İTD olarak bu sayımızı dünya ekonomisine ayırdık. Çok önemli yazılar geldi. Katkı veren tüm akademisyenlere teşekkür ediyoruz. 

Bu sayımızda Fark Yaratanlar köşesinin konuğu “direniş şairi” Nevzat Çelik oldu. Söyleşiyi 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda Ayvalık’ta yüz yüze yaptık. Nevzat Çelik’e iyi ki varsınız diyoruz. 

Sevgiyle ve okuyarak kalın. 

Bir cevap yazın