Kapitalizmde ‘İş’ Yok… – Bayram Ali Eşiyok (İTD 66)


Neo-liberal küreselleşme politikaları dünya ölçeğinde ekonomileri yeniden yapılandırırken, işgücü piyasalarını da yeniden yapılandırıyor. Büyüme ile istihdam arasındaki nedensellik ilişkisi koparken, işgücü piyasası güvencesiz hale geliyor. Neo-liberal iktisatçıların iddia ettiği gibi kapitalizmde işsizliğin nedeni işgücü piyasasındaki katılıklar, yüksek işgücü maliyetleri ve güçlü sendikalar değildir. Ya da çalışmaktan hoşlanmayan tembel, aylak sınıflar hiç değil. Kapitalizm ontolojik olarak işsizlik üretir, işsizliğe ihtiyaç duyar, işsizliğin olmadığı bir kapitalizm fanteziden ibarettir.

Üretimde sermaye yoğun, yüksek teknolojiler kullanıldıkça makine emeği ikame eder, işsizlik artmaya başlar. İşsizler yedek işgücü ordusuna katıldıkça bu kez devrevi üretim fazlası/ eksik tüketim krizleri gündeme gelir… Kısaca, kapitalizm herkese iş yaratma kapasitesinden yoksundur.

İçerisinde geçmekte olduğumuz Neo-liberal küreselleşme sürecinde ise genel tabloyu şu şekilde özetlemek mümkün: Uygulanmakta olan finansal birikim rejimi ekonominin üretim kapasitesini aşındırıp üretken olmayan sektörler ağırlık kazandıkça istihdam kapasitesi daha da aşınır. Özellikle çevre ekonomilerde sermaye hareketlerinin neden olduğu finansal krizler düşen üretim ve artan işsizliğe neden olur (reel kriz). Sosyal devletin aşındığı bu yıllarda işsizler/işgücü piyasası esnekleşme adı altında neo-liberalizmin orman yasalarına terk edilirken, asgari ücret birçok sektörde giderek temel ücret olmaya başlar… yer, yer kanlı Taylorizm (özellikle çocuk emeğinin vahşice sömürülmesi) gözlenir. Reel sosyalizmin çözülmesinin de etkisiyle kapitalizm aslına (vahşi/ilkel) rücu eder, emek ve bölüşüm karşıtı politikalar giderek zemin kazanır.

DÜNYADAKİ İŞSİZ SAYISI ALMANYA, FRANSA VE İNGİLTERE’NİN TOPLAM NÜFUSU KADAR

Kapitalizmin nasıl bir insan öğütme makinesine dönüştüğünü yüz milyonlara varan işsiz sayısında izlemek mümkün. 2014 yılı verilerine göre kapitalizm dünyada 201,301 bin kişi (kabaca 201 milyon insan) işsiz yaratmış. Başka bir ifadeyle, dünyadaki işsiz sayısı Almanya, İngiltere ve Fransa’nın toplam nüfusuna neredeyse eşit (bu üç ülkenin toplam nüfusu 208,5 milyon civarında). 1991 yılında dünyadaki işsiz sayısının yaklaşık 151 milyon olduğu göz önüne alınırsa, kapitalizm aradan geçen zaman içerisinde işsizler ordusuna 50 milyona yakın (yaklaşık olarak Güney Kore’nin nüfusu kadar) yeni işsizler eklemiş.

Dünyada ülke gruplarına göre işsizlik oranı, işsiz ve işgücü sayısını gösteren Tablo 1 ve grafik incelendiğinde, işsizlerin büyük bir bölümünün ‘düşük-orta’ ve ‘üst-orta’ gelir kategorisinde yer alan çevre ülkelerde yoğunlaştığı izleniyor. Bu iki gelir grubuna ait ülkelerdeki toplam işsiz sayısı yaklaşık 136 milyon kişi. Dünya işsizlik payları toplamı ise %67.5. Bu iki grup dışında diğer iki uçta ise ‘düşük gelirli’ ülkeler ve ‘yüksek gelirli’ ülkeler yer alıyor. Kapitalizm 2014 yılı itibariyle, düşük gelirli ülkelerde
yaklaşık 15 milyon, yüksek gelirli ülkelerde ise 50 milyon civarında işsizlik üretmiş.

TÜRKİYE’DEKİ İŞSİZLİK ORANI DÜNYA ORTALAMASININ İKİ KATINA YAKIN

Türkiye kapitalizmi 2015 Ocak-Ağustos döneminde 3,058 bin açık işsiz ile küresel işsizliğe katkıda bulunmuş. Ancak, TÜİK’ in yayınladığı işsizlik sayılarında “iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar” kategorisi dikkate alınmıyor. Bu kategoride yer alan işsizler; “iş ümidi olmayanlar” ve “işbaşı yapmaya hazır kişiler” olarak iki alt kategoride toplanıyor. Kısaca, artık ümitsizliğe kapılmış bu kategorideki işsizleri açık

işsizlik rakamlarına ekleyerek daha gerçekçi (geniş tabanlı) işsizlik değerlerine ve oranlarına ulaşmak mümkün. 2015 yılı Ağustos ayında 3,058 bin olan açık işsizlere, 2,430 bin kişi gizli işsizler eşlik ediyor. Böylelikle toplam işsiz sayısı 5,488 bin gibi yüksek bir düzeye ulaşıyor. Türkiye’nin küresel işsiz sayısına toplam katkısı yaklaşık 5,5 milyon kişi.

15-24 yaş grubunda, yani gençlerdeki işsizlik oranı 2014 yılında %17.9, 2015 Ağustos ayında ise %18.3 oranında gerçekleşmiş. Kısaca, Türkiye nüfusunun en dinamik kesimini oluşturan gençler işgücü piyasasının dışına savurulmuş. Genç işsizlik oranında gözlenen dramatik artış, gençlerin hayallerini ve geleceklerini çalıyor.

Türkiye gibi henüz olgun ekonomi aşamasına geçememiş, geniş emek rezervlerine sahip bir ekonomide işgücüne katılma oranı %50’ler gibi düşük oranlarda seyrediyor. Oysa OECD ortalaması %60.1.  OECD’nin veri tabanına göre 2013 yılında Türkiye ile aynı kategoride yer alan gelişmekte olan büyük ekonomilerin hemen hepsinde işgücüne katılma oranı Türkiye’nin epeyce üzerinde gerçekleşmiş. Örneğin Brezilya’da %65.5, Endonezya’da %66.8, Meksika’da %60.5, Rusya’da %68.5, G. Kore’de %61.5. Gelişmiş ülkelerde, örneğin ABD’de %63.2, İngiltere’de ise %63.1 gibi yüksek işgücüne katılma oranı söz konusu.

Türkiye’de 1980’li yıllardan günümüze dek uygulana gelen neo-liberal politikalar emek rezervlerini kullanmada (istihdamda) yetersiz kalıyor ve dünya ortalamasının (%5.9) oldukça üzerinde (2014 yılında 4 puan) bir işsizlik oranı (%9.9) üretiyor.

İstihdam yaratmayan büyüme olgusu sadece Türkiye özgü bir gelişme olarak da görülmemeli. Yüksek teknoloji kullanımına dayalı üretim ve neo-liberal politikalar küresel ölçekte istihdamı olumsuz etkiliyor. Ancak Türkiye gibi yarı-sanayileşmiş bir ekonomide işsizliğin artmasında yüksek teknoloji kullanımına dayalı üretimden ziyade (yüksek teknoloji ürünlerin toplam ihracat ve üretim içerisindeki payı oldukça küçük), neo-liberal politikalar etkili oluyor.

Neo-liberal küreselleşme politikaları dünya ölçeğinde ekonomileri yeniden yapılandırırken, işgücü piyasalarını da yeniden yapılandırıyor. Büyüme ile istihdam arasındaki nedensellik ilişkisi büyük ölçüde koparken, işgücü piyasası güvencesiz hale geliyor. İşsizlik oranları yükseliyor ve özellikle çevre ekonomilerde verimlilik ile ücretler arasındaki bağlantı kopuyor, bölüşüm ilişkileri emekçi sınıf ve tabakaların aleyhine gelişiyor.

Sonuç olarak, kapitalizm sürekli işsizlik üreten bir dinamiğe sahip. Ancak kapitalizmin sosyalleştiği dönemlerde işsizliğin yarattığı tahribatları sosyal devletin araçları ile görece dengelemek mümkün. Kapitalizmin kendiliğinden sosyalleşmesini beklemek ise hayal. Bu nedenle kısa dönemde kapitalizmin vahşi yönünün aşındırılması, uzun dönemde ise tarihin çöp sepetine gönderilmesi insanlığın/insanlığımızın tek çıkış yolu.

 

Bir cevap yazın