Yeni Şeyler Söylemek Lazım: “Ekonomik Büyüme” Fetişine Karşı “Küçülmek İyidir!” – Zuhal Yeşilyurt Gündüz


“Önüne sınırlar çizilmediği sürece zenginlik, büyük yoksulluktur.” – Epikür

Günümüzde aşina olduğumuz ekonomik sistem, kapitalizme, yani serbest piyasa ekonomisine dayalı ve birbiriyle bağlantılı olan üretim ve tüketim zinciri üzerine kurulmuştur. Bu sistemin sürdürülebilmesi için sürekli büyümesi gereklidir. Büyümesi için daha çok üretim ve tüketim elzemdir. Daha çok üretim için daha çok tüketim, daha çok tüketim için de daha çok üretim gerekmektedir. Daha çok üretim ve tüketim ise daha çok doğal kaynakların kullanılması ve tüketilmesine dayanmaktadır. 18. yüzyıldan bu yana süregelen bu süreçte fosil yakıtların artan şekilde kullanılması dünyayı ekolojik felakete, iklim değişikliğine neden olmakta ve gezegendeki tüm yaşamı tehlike altına atmakta.2 Bu sistemde tüketimin ve üretimin sınırsız olması beklense de gerekli olan doğal kaynaklar sınırlıdır; dolayısıyla bir noktada bitecektir. Günümüzde tüm insanların bu sınırsız, bitimsiz üretim-tüketim zincirine dahil olması durumunu bir düşünelim; karşımızda nasıl bir dünya olurdu? Ekolojik ekonomist Herman Daly’ye göre bu durum sınırsız ekonomik büyümenin “imkânsızlık teoremiyle” (impossibility theorem) açıklanmaktadır.3 İmkânsız, çünkü böylesine bir ekonomik büyüme ve tüketimin, yaklaşık 8 milyar nüfusa sahip olan ve yüzyılın ortalarına doğru 9 milyara ulaşacağı tahmin edilen insanlık tarafından gerçekleştirilmesi yeryüzünün tüm kaynaklarını tüketir; mevcut yaşamı tamamıyla imkânsız hale getirir. Böyle bir sürekli büyüme ve sürekli tüketim için bir tane dünya yetmez bizlere.

Bir dünya yetemeyeceği için başka gezegenlerde arayışlar başlamış olsa da ayağı yere veya yeryüzüne basan farklı seçeneklerimiz de var. Bunların arasında degrowth, yani küçülme ön plana çıkmakta. Bu yazıda küçülme düşüncesi ve hareketi mevcut kapitalist düzene gerçekçi ve denemeye değer bir alternatif olarak sunulacaktır.

Geçmişten Günümüze

Çevre tahribatı insanlık tarihi kadar uzun ve karmaşıktır. Geçmişte insanların faaliyetlerinin neden olduğu çevresel yıkım nispeten yerel ve sınırlı kalırken, Avrupa’nın küresel genişlemesi ve emperyal “keşifleri” veya işgalleri sonrası ve özellikle de Sanayi Devrimi’yle birlikte çevre tahribatının boyutları gün geçtikçe artmıştır. Dünya çapında çevre sorununun boyutunda, ölçeğinde ve ciddiyetinde çok büyük bir artışla deneyimlenen “modern ekolojik kriz”, yirminci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır.4 İkinci Dünya Savaşı sonrası özellikle Avrupa, ABD, Kanada gibi Batı ülkelerinde yaşanan “economic boom”, yani ekonomik büyüme o zamanlar olumlu görülse de eş zamanlı olarak yarattığı çevresel tahribat 1960’lı yıllarda büyümenin bir “yan etkisi” olarak gözlemlendi ve o dönem oluşmaya başlayan modern çevre hareketi tarafından ifade, ifşa ve tenkit edildi. “Büyümenin” her şeyden kıymetli görüldüğü bir dünyada seslerini duyurmaları o kadar kolay olmasa da çevre hareketi, kadın hareketinin yanı sıra dünyadaki en uzun soluklu ve başarılı toplumsal hareket olarak ifade edilebilir.

Hızlı ekonomik büyüme, yeni teknolojilerin çoğalması ve eş zamanlı artan nüfus, beraberinde hızla artan enerji ve doğal kaynak tüketimini; çöp ve atık üretimini ve dünyanın biyoçeşitliliğinin azalmasını getirdi. Doğa tahribatının ulaştığı boyut ise emsalsiz. Yaşanan genelde “ekolojik kriz” olarak adlandırılsa da “ekolojik çıkmaz” ifadesi yaşananları belki de daha iyi tanımlamaktadır. Çevre sorunları küçük bir alanda başlasa dahi geniş bölgelere dağılır, sınır tanımaz, uzun zaman dilimlerine yayılır; çok çeşitli aktörleri içerir ve çevre tahribatına karşı mücadelede çok çeşitli paydaşlar arasında yıllara dayanan özenli müzakere ve iş birliği gerektirir. Çevresel risklerin çoğu, hızla modernleşen bir dünyada öngörülemeyen yan etkiler olarak ortaya çıkmıştır. Zamanla çevre hareketi ve sosyal ve beşerî bilimlerdeki eleştirel sesler, çevre tahribatının ekonomik büyümenin sadece yan etkisi olmadığını, aynı zamanda ekonomik büyüme olgusunun bizzat kendisinden kaynaklandığını dile getirdi ve “modernleşme” süreçlerini sorgulamaya başladı. 5

Küçülme: Kavramsal Arka Plan

Genelde ekonomi ve siyasette “büyüme” olumlu olarak algılanmakta ve “gelişme”, “yenilik”, “kalkınma” olgularıyla bağlantılandırılmaktadır. “Küçülme” ise “gerileme”, “azalma”, “düşüş” ve “işsizlik”le eş görülmektedir. Bu açıdan bakanlar, gönüllü bir “küçülme”yi anlamakta zorlanabilmektedir. Oysaki artan sayıda ve güçte bilim insanları, iktisatçılar, sosyologlar ve siyaset bilimcileri büyüme ağırlıklı çözümlerin çözümsüzlüğünü ifade etmekte ve böylesine bir büyümenin ne yoksulluğa, ne eşitsizliğe, ne sosyal adaletsizliğe, ne kaynakların aşırı sömürülmesine, ne doğanın tahribatına, ne küresel ısınmaya, ne de iklim krizine çare olduğunu belirtmektedirler.6

Degrowth, yani küçülme kavramı alışılagelmiş beklentilerden dolayı bazı dillerde olumsuz bağlantılara neden olabilir. Oysa kavramın orijinalindeki anlam küçülmenin çok ötesinde bir önem taşımakta. Kelime ilk kez Fransa’da 1972 yılında “décroissance” olarak ifade buldu. İtalyanca’da “la decrescita” kelimesi “feci bir selden sonra normal akışına geri dönen bir nehri” ifade eder.7 Bu aslında olayı “küçülme” kelimesinden daha iyi tanımlıyor – yaşanmış olan felaket ne denli büyük ve yıkıcı olsa da, tıpkı kapitalist salt üretim ve tüketime dayalı sistem gibi, o nehir, o düzen yerine oturur ve yeniden normal akışını bulur.

Sosyal filozof André Gorz’un o zamanlar sormuş olduğu “Maddi üretimin büyümemesinin, hatta küçülmesinin, gerekli bir koşul olduğu yeryüzünün dengesi, kapitalist sistemin hayatta kalmasıyla uyumlu mudur?” sorusunun cevabı kesinlikle “hayır”dır.8

Aynı yıl Roma Kulübü (Club of Rome) tarafından yayımlanmış olan “Büyümenin Sınırları”, büyüme paradigmasını temelden sarsmıştır. Aralarında Nicholas Georgescu-Roegen, Jacques Grinevald ve Ivo Rens gibi entelektüellerin de bulunduğu bir grup, o dönemin tartışmalarını etkilemiş ve ekolojik iktisadın önünü açmıştır. “Reaganism” ve “Thatcherism” etkisinde 1980’lerin ve 1990’ların genişleyen neoliberalizmiyle birlikte, büyüme bir fetişe dönmüş, küçülme konuşulmaz olmuştu. 9

Roma Kulübü’nün 1972 yılında hazırlamış olduğu “Büyümenin Sınırları” eserinin üzerinden tam 50 yıl geçmiş olsa da bu değerli çalışma etkisini ve güncelliğini yitirmemiştir. Dünya ekonomi sisteminin ekonomik, demografik, teknik ve ekolojik geleceğe olası etkileriyle ilgili bir temel eserdir. O dönem mevcut olan düzenli büyüme beklentisine karşı bilimsel bir karşı duruşu sergileyen bu eser, sürekli -sınırsız- büyümeye yönelik planlanan dünya ekonomisinin gezegenin doğal kaynaklarının elbette sınırlı oluşu nedeniyle mümkün olamayacağını ifade etmiştir. 2100 yılına kadar öngörüde bulunan ve ekolojik ve sosyo-ekonomik gelişim eğilimlerinden faydalanan, bilgisayar modelleriyle mevcut verileri harmanlayan simülasyon sonucu, büyüme paradigması yerine “post-growth”, yani büyüme-sonrası; “degrowth”, yani küçülme ya da “green growth”, yani yeşil büyüme gibi düşünce akımlarına yönelimi önermiştir. Günümüzde artık sadece kaynakların tüketimi üzerine değil, iklim değişikliği, nesillerin tükenmesi, ekosistemin bozulması, toplumsal eşitsizliklerin yanı sıra gezegenin taşıma kapasitesi ve dayanma gücü de tartışılmaktadır.10

Küçülme düşünce akımı ve toplumsal hareketinin simgesi salyangozdur. Yazının başında görülen görsel degrowth’un sembolü niteliğinde. Salyangoz, kabuğunun hassas yapısına bir dizi genişleyen halka ekledikten sonra, inşaat faaliyetlerini aniden durdurur. Oysaki tek bir ek halka kabuğun boyutunu on altı kat artırır. Fakat aynı zamanda salyangozun refahına ve iyilik haline katkı sağlamak yerine, o kadar fazla ağırlık yükleyecektir ki, bunun yarattığı zorluklarla başa çıkma görevi “ağır” gelecektir.11 Dolayısıyla mantıklı bir anda durur, büyümeye devam etmez, kendi kapasitesini aşmaz, kendine ve çevreye zorluk veya “ağırlık” vermez.

Küçülme aynı şeyi biraz daha az yapmaya davet etmiyor. Hedef, “fili” daha zayıf hale getirmek değil, hedef, fili “salyangoza” dönüştürmektir. Küçülme toplumunda her şey farklı olacaktır: farklı faaliyetler, farklı enerji biçimleri ve kullanımları, farklı ilişkiler, farklı toplumsal cinsiyet rolleri, ücretli ve ücretsiz iş arasında farklı dağılımlar ve değer biçmeler, doğa, hayvanlar, bitkiler kısacası insan olmayan her şeyle farklı ilişkiler.12

Küçülmenin (Degrowth) Tarihçesi

Tüm iyi niyetlere karşın iklim değişikliğini aşabilme amacıyla gerçekleşmesi gereken ekolojik bir topluma geçiş, kapitalist üretim ve (kendini yenileme ve) üremenin temelleri sorgulanmadıkça ve değiştirilmedikçe, bir ütopyanın ötesine geçemeyecektir.13 Bu bağlamda yeni kavramsal çerçeveler oluşturmak gerekmektedir.

Kavramı ilk kullanan, Roma Kulübü’ne dahil olan Nicholas Georgescu-Roegen olmuştur. “Üretimin ve tüketimin, kısa ve uzun dönemde, insani refahı arttıracak ve hem yerel hem de küresel düzeyde çevresel koşulları iyileştirecek biçimde azaltmasıdır” şeklinde tanımladığı küçülmeyi kaynakları sınırlı olan bir dünyada sınırsız bir büyümenin olanaksızlığını da vurgulayarak ifade etmiştir.14

Kavram sonrasında “décroissance” olarak Fransızca olarak 2001 yılında ifade edildikten sonra, günümüzde artık aktif bir harekete dönüşmüş durumundadır. En önemli özelliği ise mevcut büyüme ve kalkınma hegemonyasına karşı bir eleştiri sunması ve duruş sergilemesidir.15

Barselona’da bulunan Research and Degrowth araştırma merkezi sürdürülebilir küçülmeyi şöyle tanımlamaktadır: “İnsanın iyilik halini geliştiren ve gezegende ekolojik durumu dikkate alan ve eşitliği arttıran üretimin ve tüketimin yavaşlatılması veya azaltılması”dır.16 Küçülme insan yaşamını ve toplumları organize etmekte uygulanan üretme ve tüketme kapasitesini eşit şekilde azaltan kolektif ve gönüllü bir süreçtir.17 Dolayısıyla hedef, mevcut toplumsal düzen ve tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesiyle, ekolojik ve yaşamsal sürdürülebilirlik ile toplumsal eşitlik ve adaletin sağlanmasıdır. Küreselleşen bir dünyada genelde uzaklarda aranan çözümler, küçülme hareketinde daha yerelde, yerinde aranmakta ve bulunmaktadır. Yerel, paylaşılan ekonomi ön plana çıkmaktadır; TaskRabbit, Lyft ve Library of Things (Berlin), REconomy (İngiltere), B-Team (ABD), Economy for the Common Good (Avusturya) gibi örneklerde görüldüğü üzere. Her biri insanları bir araya getirip birleştirmekte, ulaşım için harcanan enerjiyi ve yakıtları tasarruf etmektedir. Sürdürülebilir, yeterli yaşam biçimlerini yerel ekonomilerde sürdürmek amacıyla, geçiş şehirleri (transition towns) ve eko-köyler artmaktadır.18 Ve insanlar gittikçe “alışveriş için doğdum” (born to shop), “ölesiye alışveriş” (shop till you drop) zihniyetinden, huzursuzluğundan uzaklaşıp19 daha az tüketip, daha sade yaşamaktadır; daha fazla doğayla uyum içinde, çevreyle birlikte, maddi değil, manevi değerlerini artırarak, çok daha huzurlu yaşayarak.

Küçülme (degrowth), kalkınma ve büyüme saplantısına ve obsesyonuna karşı çıkmaktadır; aynı zamanda siyasi bir projedir, bir plandır. Zira hem toplumun/toplumların ekonomik yaşantısını değiştirmeyi hedeflemekte hem de ekoloji, demokrasi, sosyal adalet, toplumsal cinsiyet eşitliği ve para, kazanç, kâr, mülk odaklı olmayan bir refah algılayışını yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır. Bunun için dünyadaki varlığın yeniden ve adil biçimde dağıtılması ve böylece adil ve eşit paylaşılan bir refahın oluşturulabilmesi hedeflenmektedir.20

Naomi Klein’ın “This Changes Everything: Capitalism vs. the Climate” kitabında ifade ettiği gibi, iklim değişikliğini engellemek için gerekli olan şey, insanların kaynakları tüketmesini sonlandırmasıdır; ekonomik büyüme modelinin sürdürülmesi için gerekli olan ise kaynakların sürekli tüketilerek sınırsız büyümeye ulaşılmasıdır. Neoliberal kapitalist ekonomilerde şirketler sürekli büyüme baskısı altındadır. Büyürken de daha çok kaynak kullanmak ve tüketmek gerekmektedir; dolayısıyla da daha çok CO2 salımı neticesinde çevreyi daha da çok tahrip etmektedirler.21

Klein’ın bu kitabıyla birlikte ekonomik büyüme olgusu iklim değişikliğine çözüm bulma konusundaki başarısızlığımızın en temel sebebi olarak anlaşılmıştır. Küçülme, zenginliği ve refahı yeniden ve farklı tanımlamayla ilgilidir. Gelir ve (maddi) zenginlik kavramlarının ötesine geçen küçülmenin amacı toplumlardaki ekonomik metabolizmayı değiştirmektir. Doğal kaynakları, enerjiyi, ürünleri, her şeyi çabuk ve büyük bir açgözlülük içinde alıp tükettiğimiz ve çevre, hava ve su kirliliği, çöp, atık, sera gazı vs. olarak çıkardığımız metabolizmayı.22 Bunun için gayri safi milli hasıla rakamlarına bağımlı, sürekli tüketime dayalı bir büyümenin dışına çıkılmalı. Küçülme eş zamanlı olarak demokrasi, güçlü ekolojik sürdürülebilirlik, eşitlikçi paylaşım ve daha adil, daha yerel/yerinde olan bir ekonomiyi hedeflemektedir. Naomi Klein bu bağlamda kapitalizm ve iklim değişikliğinin bağını vurgulamakta; çevre felaketini durdurabilmek için “büyü-ya-da-öl ekonomisi”ni (“grow-or-die economy”) biraz “yeşillendirerek”, çevreyle az biraz uyumlu hale getirerek yetinilemeyeceğini ifade etmektedir. Ekvatorlu siyaset bilimci Alberto Acosta da “kalkınma”nın “büyüme” anlamına gelmediğini, çünkü ekonomik büyümeyle elde edilen artı üretimin (surplus) aslında daha ziyade zengin kesimlerin refahlarını arttırmalarını sağladığını, halkın geneline çok fazla yayılmadığını belirtmektedir. Oysa gerçek anlamda bir kalkınmadan tüm insanlar, en çok da en çok ihtiyacı olanlar faydalanabilecektir. Ayrıca bu zenginliğin zenginleri daha mutlu etmediği, edemediği de ortadadır. Böylesine bir büyümenin yarattığı çevre tahribatı ise asla sürdürülemez. Küçülmenin ilgi çekici sloganlarından bir tanesi ise “Yeter herkes için yeterlidir” (Enough is enough for everyone).23

Ekonomist William Stanley Jevons 1865 yılında buhar verimliliğindeki büyük artışa rağmen kömür kullanımının artış gösterdiğini gözlemlemiştir. Zira daha verimli üretim yöntemleri sayesinde sanayiciler daha çok yatırım ve üretim yapabilmişlerdir. Daha az kömür kullanılıyorsa eğer, o halde daha çok para daha çok üretime yatırılabilir ve daha çok kömüre ihtiyaç olur. Bu olguya “Jevons İkilemi” (Jevons paradox) denmektedir.24 Dolayısıyla uzun zamandır süregelen teknolojik gelişmelere ve verimliği arttırıcı yeniliklere rağmen enerji ve kaynaklara olan ihtiyaç, daha doğrusu hücum azalmamakta, bilakis artmaktadır. Daha az enerji ya da kaynak tüketen nesneleri alıp tüketirken, kendimizi faydalı bir şey yapmış gibi hissedip nasıl olsa az enerji harcıyor diyerek o objeleri daha çok almaya kalkışabiliriz. Büyüme odaklı bir ekonomide verimlilikten elde edilen kâr daha çok tüketim için yatırılmaktadır ki daha da çok büyüyebilsin ekonomi. Bu durumda kaynakların tüketiminin olumsuz etkisi ve doğanın tahribatı azalmamaktadır.

Dolayısıyla verimlilik (efficiency) iyi bir şey, fakat asıl olması gereken yeterlik/tatminkârlıktır (sufficiency). Vakti zamanında toplumlara “ideal insan” ve ulaşmamız gereken başarı prototipi olarak sunulan tipin (“tüketiyorum, öyleyse varım”) asıl en büyük başarısızlığımız, en büyük hatamız olduğunu artık (oldukça geç) görüyor, anlayabiliyoruz. Yaklaşık 8 milyar insanın Batı tipi büyümeyi gerçekleştirdiğini varsayacak olursak, böylesine bir refahın yaygınlaştırılabileceğini bir an için hayal edecek olursak, gezegenimizin sonunun ne denli yakın olduğunu daha iyi anlayabiliriz.25 Gerçek büyüme klasik ekonomik büyümeden çok farklı gerçekleşmek durumundadır; yani küçülme olarak. Tüketim çılgınlığı, tüketim saplantısı büyük bir sorun, hayal gücümüzün yanıltılması, bilinçli bağımlılıktır. Ve ne kadar tüketirsek tüketelim, bizleri daha mutlu etmeyecektir; yine daha fazla alışveriş isteğini güçlendirecektir. Oysa küçülme “daha sade” yaşam aracılığıyla daha az tüketip daha az tükenmemizi sağlayacaktır. Az olan aslında gayet yeterlidir, daha fazlasına ihtiyacımız yoktur.26 Sade yaşa ki başkaları da sadece yaşayabilsin” (Live simply so others can simply live), bu görüşü ifade eden anlamlı sloganlardan bir tanesidir. Küçülme hareketinin bir diğer isteği ise daha yavaş toplumlar, daha yavaş bir dünya. Bu bağlamda yavaş şehir(ler) (slow city – cita slow) hareketi de küçülme hareketinin bir parçası olarak ifade edilebilmektedir.

Temel hedefler

Sonuç olarak, mevcut büyüme paradigmasından kurtulmak için radikal bir değişikliğe ihtiyaç vardır. Bunun için atılması gereken adımlar arasında şunlar sıralanabilir:

Ekonomik faaliyetlerin yerleşik pazarlar dışında veya temelde yeniden düzenlenecek olan farklı pazarlar aracılığıyla işlenmesi;

Mevcut para ve faiz sisteminin reformu;

Küresel iş bölümünde bir azalma ve buna bağlı dış arz ilkesinden uzaklaşma;

Zaman kavramı gelir sağlayan istihdam (üretim) ve boş zaman (yeniden üretim/kendini yenileme) arasında yeniden dağıtılmalıdır. Mevcut sistemde “üretime” değer verilir ve paha biçilirken, üretim için gerekli olan “yeniden üretim”e yeterince kıymet verilmemekte. Küçülmeyle birlikte eşitliğe dayanan ve eşitlik üzerine tasarlanan toplumsal ve sosyal ilişkilerde ve toplumsal cinsiyet rollerinde de uygulanmalıdır.27

Küçülme için gerekli adımlar:

Herkes için onurlu bir şekilde kendi kaderini tayin eden bir yaşam için çabalamak. Buna yavaşlama, zaman refahı ve şenlik dahildir.

Yaşamın doğal temelini sürdüren bir ekonomi ve toplum.

Küresel Kuzey’de üretim ve tüketimin azaltılması ve Batı’nın tek taraflı kalkınma paradigmasından kurtuluş. Bu, Küresel Güney’de kendi kendini belirleyen bir toplumsal örgütlenme yoluna izin verebilir.

• Gerçek siyasi katılıma izin vermek için demokratik karar alma sürecinin genişletilmesi.

• Ekolojik sorunların çözümü için salt teknolojik değişimler ve verimlilikteki gelişmeler yerine toplumsal değişimler ve yeterliliğe yönelme. Ekonomik büyümeyi kaynak kullanımından ayırmanın mümkün olmadığı tarihsel olarak kanıtlanmıştır.

• Açık, bağlantılı ve yerelleştirilmiş ekonomilerin yaratılması.28

Dolayısıyla küçülme hareketi çevre ve insan emeği sömürüsüne karşı duran, ekolojik ve sosyal refahı önceleyen, küresel ekonominin küçülmesini ve daha adil dağıtımını talep eden, bakım, dayanışma, diğerkamlık gibi değerleri ön plana çıkaran ve iyi bir yaşamın herkes için mümkün olabileceğini ifade eden bir hareket ve düşünce akımıdır. Dr. Burcu Sarı Karademir’in deyimiyle, “Özetle, degrowth mevcut ekonominin küçülmesini değil, bakım emeği odaklı yeni ve farklı bir ekonominin kurulmasını öneriyor.”29

Bundan dolayı küçülme hareketi insan refahını, iyiliğini ve iyilik halini oluşturan alanlarda gelişmeyi hedefler ve insan, doğa ve bakım emeği bağlantısının yeniden düşünülerek bakım emeğini ve bakım emeğinin eşit dağılımını merkezine koyar. Bu bağlamda küçülme hareketi mutlaka feminist olmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğini odağında bulundurmalı ve bakım emeği odaklı bir toplum hedeflemeli.30 Küçülme, yeni bir medeniyetin oluşturulması anlamına da gelir; daha kısa çalışma saatleri, daha çok boş zaman, daha çok sosyal, siyasal, sanatsal, özel, kişisel, ailesel zamanın olduğu, yeniden üretime (dinlenme, kendine zaman ayırma, vs.) önem ve değer verildiği bir medeniyet. 31

Klasik kapitalist ve neoliberal düzenin yetersizliği ve dünyayı, insanı, çevreyi tüketişi en yeni COVID-19 pandemi sürecinde daha da net gözlemlendi. Mevlâna C. Rumi’nin ifade ettiği gibi, “Ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Ve evet, büyümek değil, küçülmektir doğru olan, güzel olan, asıl olan.

Son Notlar

  1. https://globaldialogue. isa-sociology.org/articles/ degrowth-a-call-for-radical-socio-ecological-transformation
  2. Michael Löwy, Bengi Akbulut, Sabrina Fernandes ve Giorgos Kallis: For an Ecosocialist Degrowth, Monthly Review, April 2022, 73: 11, https:// monthlyreview.org/2022/04/01/ for-an-ecosocialist-degrowth/
  3. Fred Magdoff ve John Bellamy Foster: What every environmentalist needs to know about capitalism: A citizen’s guide to capitalism and the environment (New York: Monthly Review Press, 2011), sayfa 7.
  4. Robyn Eckersley: Green Theory, içinde: Tim Dunne, Milja Kurki & Steve Smith (Der.): International Relations Theories, Discipline and Diversity, Third Edition (Oxford University Press, 2013) sayfa 267-268.
  5. Robyn Eckersley: Green Theory, içinde: Tim Dunne, Milja Kurki & Steve Smith (Der.): International Relations Theories, Discipline and Diversity, Third Edition (Oxford University Press, 2013) sayfa 268.
  6. Christiane Kliemann: “Can Companies do better by doing less?”, 2014, http:// www.theguardian.com/ sustainable-business/2014/ aug/01/companies-degrowth-sustainable-business-doing-less
  7. “‘Degrowth’ […], “la décroissance” in French or “la decrescita” in Italian refers to a river going back to its normal flow after a disastrous flood.” https://projects.arch.chalmers. se/sofia-andersson-2/; What is degrowth?, https://degrowth. info/degrowth
  8. A History of Degrowth, https:// degrowth.info/about/history-of-degrowth
  9. A History of Degrowth, https:// degrowth.info/about/history-of-degrowth
  10. Thomas Döring: 50 Jahre “Grenzen des Wachstums” Von der Wachstums- zur Post-Wachstumsökonomie?, 14.01.2022, Aus Politik und Zeitgeschichte, 2022, https:// www.bpb.de/shop/zeitschriften/ apuz/green-new-deals- 2022/345727/50-jahre-grenzen-des-wachstums/#footnote-reference-1
  11. Ivan Iliç: Gender, 1982, s. 82.
  12. Giacomo D’Alisa, Frederica Demaria ve Giorgos Kallis (Der.): Degrowth. A Vocabulary for a new Era, https://vocabulary.degrowth. org/wp-content/uploads/ sites/4/2014/11/Degrowth-vocabulary_Introduction- Degrowth_Kallis-Demaria- Dalisa.pdf , s. 4.
  13. Carmelo Ruiz Marrero: “The New Latin American ‘Progresismo’ and the Extractivism of the 21st Century”, 2011, http://www. cipamericas.org/archives/4025
  14. Gönül Turgut: “Ekolojik Sürdürülebilirlik ve Küçülme”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 29, No 2, 2014, s. 137-165, sayfa 146.
  15. Federiko Demaria, François Schneider, Filka Sekulova ve Joan Martinez-Alier: “What is Degrowth? From an Activist Slogan to a Social Movement”, Environmental Values, 22, 2013, s. 191-215, sayfa 192.
  16. Christiane Kliemann: “Can Companies do better by doing less?”, 2014, http:// www.theguardian.com/ sustainable-business/2014/ aug/01/companies-degrowth-sustainable-business-doing-less
  17. Filka Sekulova, Giorgos Kallis, Beatriz Rodríguez-Labajos ve Francois Schneider: “Degrowth: from theory to practice”, Journal of Cleaner Production, 38, 2013, s. 1-6. http://www. sciencedirect.com/science/ article/pii/S0959652612003162, sayfa 1.
  18. Christiane Kliemann: “Can Companies do better by doing less?”, 2014, http:// www.theguardian.com/ sustainable-business/2014/ aug/01/companies-degrowth-sustainable-business-doing-less
  19. Christine MacDonald: “Goodbye ‘Shop Til You Drop’ Mentality: Renegade Band of Economists Call for ‘Degrowth’ Economy”, 2011, http://www. alternet.org/story/153553/ goodbye_’shop_til_you_drop’_ mentality%3A_renegade_ band_of_economists_call_ for_’degrowth’_economy
  20. Ronay Bakan: “Ekonomiye yeni bir dil, yeni bir anlayış: Degrowth”, (b.t.), http:// haberler.boun.edu.tr/tr/haber/ ekonomiye-yeni-bir-dil-yeni-bir-anlayis-degrowth
  21. Green Capitalism: (http: // systemchan genotclimate change.org/green_capitalism, b.t),
  22. Sam Bliss: “DIY soap meets big economic ideas at Degrowth 2014”, 2014, http://grist. org/ living/ diy-soap-meets-big-economic -ideas-at-degrowth-2014/
  23. Sam Bliss: “DIY soap meets big economic ideas at Degrowth 2014”, (2014), http://grist. org/living/diy-soap-meets-big-economic-ideas-at-degrowth-2014/
  24. Eugene Wolters: “6 Things Every Environmentalist needs to know about capitalism”, (2013), http://www.critical-theory.com/environmentalist-capitalism/
  25. Samuel Alexander: “Life in a ‘degrowth’ economy, and why you might actually enjoy it”, (2014), http://theconversation. com/life-in-a-degrowth-economy-and-why-you-might-actually-enjoy-it-32224
  26. Samuel Alexander: “Life in a ‘degrowth’ economy, and why you might actually enjoy it”, (2014), http://theconversation. com/life-in-a-degrowth-economy-and-why-you-might-actually-enjoy-it-32224
  27. Thomas Döring: 50 Jahre “Grenzen des Wachstums” Von der Wachstums- zur Post-Wachstumsökonomie?, 14.01.2022, Aus Politik und Zeitgeschichte, 2022, https:// www.bpb.de/shop/zeitschriften/ apuz/green-new-deals- 2022/345727/50-jahre-grenzen-des-wachstums/#footnote-reference-1
  28. What is degrowth?, https:// degrowth.info/degrowth
  29. Burcu Sarı Karademir: Bakım Krizinde Degrowth: Kadınların Bakım Emeği, Umut ve Rengarenk Reçeller, içinde: Zeynep Alemdar & Burcu Özdemir Sarıgil (der.): ‘Dış Politikada Kadınlar’ Nasıl Değerlendiriyor? 2021’de Kadınlar, Dünya Politikası ve Türkiye, 2022, http://wfp14.org/ wp-content/uploads/2022/03/ DPK-2021-Almanak.pdf s. 27- 30, sayfa 28.
  30. Burcu Sarı Karademir: Bakım Krizinde Degrowth: Kadınların Bakım Emeği, Umut ve Rengarenk Reçeller, içinde: Zeynep Alemdar & Burcu Özdemir Sarıgil (der.): ‘Dış Politikada Kadınlar’ Nasıl Değerlendiriyor? 2021’de Kadınlar, Dünya Politikası ve Türkiye, 2022, http://wfp14.org/ wp-content/uploads/2022/03/ DPK-2021-Almanak.pdf s. 27-30, sayfa 28. Ayrıca bakınız: Feminisms and Degrowth Alliance (FaDA) Newly Launched. 21.02.201, https:// degrowth.info/blog/feminisms-and-degrowth-alliance-fada-newly-launched
  31. Michael Löwy, Bengi Akbulut, Sabrina Fernandes ve Giorgos Kallis: For an Ecosocialist Degrowth, Monthly Review, April 2022, 73: 11, https:// monthlyreview.org/2022/04/01/ for-an-ecosocialist-degrowth/
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 143
Sayfa Aralığı: 10-17

Bir cevap yazın