Bir Romantik İktisatçı: Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın Ardından

04.07.1962 – 14.10.2025
Bir Romantik İktisatçı: Ömer Faruk Çolak’a Dair
Ahmet Faruk Aysan
“İktisat, sadece rakamlarla değil, insanın hikâyesiyle ilgilidir.”
— Richard Bronk, The Romantic Economist
Ömer Faruk Çolak, Türkiye’de iktisat dünyasının yalnızca bir yayıncısı değil, aynı zamanda bir ruh mimarıydı. Efil Yayınevi’ni kurarak sosyal bilimlere nitelikli bir soluk kazandırdı; İktisat ve Toplum Dergisi’yle, düşünce dünyasında diyaloğun mümkün olduğunu hatırlattı. Onu anarken, yalnızca bir üniversite hocasını ya da dergi yöneticisini değil, bir romantik iktisatçıyı, yani insanın aklıyla birlikte kalbine de seslenen bir düşünce insanını, anıyoruz.
Efil Yayınevi tarafından Türkçeye kazandırılan “Romantik Ekonomist: Ekonomide Hayal Gücü” adlı eser, İngiliz düşünür Richard Bronk’un iktisat bilimine getirdiği özgün bir bakış açısını temsil eder. Bronk, ekonominin yalnızca matematiksel modellerle değil, hayal gücü, sezgi, kültür ve duygular yoluyla da anlaşılması gerektiğini savunur. Ona göre iktisat, modern dünyanın en güçlü anlatılarından biridir. Bu nedenle iktisatçıların, insanın anlam arayışıyla bağını koparmadan düşünmeleri gerekir. Kitabın Türkçe baskısının önsözünü Prof. Şevket Pamuk kaleme almıştır. Şevket Hoca, önsözünde Bronk’un bu yaklaşımını “ekonominin insan boyutunu yeniden hatırlatan bir çağrı” olarak değerlendirir ve Türkiye’deki iktisat çevrelerine de benzer bir eleştirel duyarlılığı benimsemeleri gerektiğini vurgular.
Bu eser, Ömer Faruk Çolak’ın entelektüel yolculuğu açısından da anlamlıdır; çünkü Çolak’ın hem Efil Yayınevi aracılığıyla bu kitabı okurlarla buluşturması hem de İktisat ve Toplum Dergisi’yle benzer bir düşünce iklimini canlandırması, romantik iktisatçı düşüncesinin Türkiye’deki en somut tezahürü olmuştur.

Ahmet Faruk Aysan ve Ömer Faruk Çolak – İktisat Dünyasında Neler Oluyor? Yıldız Teknik Üniversitesi, 16 Kasım 2017.
Efil Yayınları’nın yani Ömer Faruk Çolak’ın Türkçeye kazandırdığı bu kitapta Richard Bronk, iktisadın yalnızca rasyonel modellerin değil, hayal gücünün, sezginin ve kültürün alanı olduğunu söyler. Romantik ekonomist, dünyayı ölçmekle yetinmez; onu anlamaya, yeniden kurmaya çalışır.
Ömer Faruk Çolak da tam olarak böyle bir ruha sahipti. O da biliyordu ki iktisat, sadece verimlilik ve denge denklemleriyle açıklanamaz. İktisat, bir ülkenin vicdanıydı; toplumun kendi hikâyesini anlatma biçimiydi. Bu nedenle 2008 krizi sonrasında, “dünyanın normali” yıkılırken, o yeni bir anlam arayışına girişti ve İktisat ve Toplum doğdu. “2008 Krizi’yle birlikte, neoklasik iktisadın politikalarının sonunun geldiği kabul edilmiyordu. Hâlbuki onların normal olarak gördükleri dünya yıkılmıştı.” diyordu Ömer Faruk Hoca. Bu cümle, bir ekonomistin değil, bir şairin cümlesidir. Çolak, yıkıntıların ortasında yeni bir entelektüel yaşam alanı kurdu. İktisat ve Toplum Dergisi, tam da Bronk’un romantik iktisatçısının istediği gibi, aklın soğuk taşlarına insan sıcaklığını getiren bir denemeydi.
Derginin ilk sayısındaki manifestosunda şunları yazar Ömer Faruk Hoca:
“Yerleşik iktisat teorisine kuşkuyla bakılan bir dergi olması gerekliliği oldu… Disiplinler arası bakış açılarını özendiren bir tutum izledik.” Bu satırlarda bir romantik iktisatçının sesi vardır. Bilimi kutsallaştırmadan sorgulamak, iktisadı tek bir paradigmanın sınırlarına hapsetmemek… İşte Ömer Faruk Çolak’ın düşünce özgürlüğü tam da buradadır.
Samimiyetin Romantizmi
Ömer Faruk Hoca, “Akademik yazıların kuruluğu ve zor anlaşılırlığı bu dergide olmasın.” diyordu. Bu cümle, onun bilimsel olduğu kadar insani tarafını da özetler. İktisat ve Toplum’u bir dergi olmaktan çıkarıp bir sohbet halkasına dönüştürdü. Yazıları teknik jargona boğmadan, herkesin anlayacağı bir dilde neşretmeyi teşvik etti. Ve o etik tutum: “Ne iktidara yandaş olduk, ne muhalefete yoldaş… Sadece Cumhuriyet ve Demokrasi’den yana olduk.” Romantik iktisatçının özü budur diyebiliriz: adalet, inat ve inanç. Sadece çıkar için değil, değer için yaşamak.
Bir yazısında “Belki de içinizden ‘Bu ülkede hâlâ şövalyeler varmış’ diyorsunuz. Haklısınız.” diye yazmıştı. Ömer Faruk Hoca yalnızca düşünmezdi, yaşardı. Dergi çıkarmak, kitap yayımlamak onun için bir yayıncılık değil, bir toplumsal sanat performansıydı. O, iktisadı bir eylem biçimine dönüştürmüş, her yayınıyla toplumun entelektüel damarını beslemişti. Bronk’un romantik ekonomisti hayal kurar; Çolak’ın romantik ekonomisti o hayali sahneye taşır.
Romantik İktisadın Sahnesi: 8 Mart 2013 TOBB ETÜ Toplantısı
Bu ruhu en çok hissettiğim anlardan biri 8 Mart 2013’tü. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde, Ömer Faruk ve Fethiye Çolak ile birlikte “İktisatçılar ve İktisat Politikaları” başlıklı bir konferans düzenlemiştik. Toplantıya TOBB ETÜ’den Serdar Sayan ve arkadaşları ev sahipliği yapmış ve düzenleme komitesinde bulunmuşlardı. O gün aklımda şu düşünce vardı: Bu ülkede toplantılar genellikle “kendi mahallelerinde” yapılır. Ben de “neden farklı mahallelerden iktisatçılar aynı masada olmasın?” diye düşündüm. Bu fikirle Sabri Orman ve Mustafa Özel hocaları önerdim. Mustafa Özel o gün gelememişti ama daha sonra Hacettepe’de, yine Ömer Faruk Çolak, Hüseyin Özel, Ercan Eren ve Asaf Savaş Akat ile birlikte yeni bir toplantıda buluştuk. TOBB ETÜ’de Sabri Orman, “Türkiye’de özgün bir iktisat düşüncesi tarihi yapılabilir mi?” temalı sunumuyla yerli düşünce geleneğinin temellerini tartıştı. Aynı oturumda Vural Fuat Savaş ve İzzettin Önder konuştu; Hasan Ersel oturum başkanlığını üstlendi.
Farklı sesleri aynı masada buluşturmak Türkiye’de her zaman kolay olmuyor.
Ama Ömer Faruk ve Fethiye Çolak çiftinin açık görüşlülüğü bunu mümkün kıldı.
O gün, “romantik iktisatçının” ne demek olduğunu salonda hepimiz hissettik: düşüncenin cesareti, diyaloğun estetiği, hakikatin zarafeti.

Fethiye Çolak, Ahmet Faruk Aysan, Sabri Orman, Asaf Savaş Akat, İzzettin Önder, Serdar Sayan, Ömer Faruk Çolak, Süreyya Serdengeçti, Osman Aydoğuş, Necdet Adabağ, Durmuş Yılmaz, Vural Fuat Savaş, Ferhan Özkara
İktisatçılar ve İktisat Politikaları Paneli, TOBB ETÜ, 8 Mart 2013.
Sonrasında bu tür toplantılar sürdü. İstanbul Şehir, Yıldız Teknik, Bilgi ve Hacettepe üniversitelerinde farklı isimlerin öncülüğünde bu açık ufuklu konferanslar devam etti. Osman Arolat her defasında oradaydı; hatıralarıyla salona sıcaklık katan bir bilge gibiydi. İstanbul Şehir Üniversitesi’nde İdris Küçükömer üzerine bir panel düzenlemiştik; belki de Türkiye’de farklı düşünce çevrelerinin ortaklaştığı tek isimdi. Bilgi’de Murat Sertel’i öğrencilerinden dinledik, Hacettepe’de “Romanlar ve İktisat” üzerine çok özel sunumlar yapıldı. O toplantılarda Hacettepe’den Hüseyin Özel ile Bilim Sanat’tan Mustafa Özel ilk kez yüz yüze gelmişti. Çınla Akdere’nin de katkılarıyla derin bir roman ve iktisat diyaloğu kurulmuştu. Ben de Bronk’un romantik iktisatçı kavramına atıfla “Narrative’in Anlatı`nın İktisattaki Rolü” üzerine konuştum. Yıldız’daki toplantıda söylemin gücünü tartıştım; Hacettepe’de “Narrative Economics ve Ahlak” ilişkisini ele aldım. Bugün baktığımda, o toplantıların her biri Ömer Faruk Çolak’ın hayal gücünün canlı performansları gibiydi. Her biri bir sahneydi; her biri “Bir yerden başlamak lazım” diyen bir çağrının yankısıydı.
Zamanla bu kapsayıcı toplantılar azaldı. Herkes kendi çevresinde yankılanan fikirlerle yetinmeye başladı. Ama Ömer Faruk Çolak, romantik bir iktisatçı olarak bu duvarları yıkmaya çalıştı. Onun derdi tartışmayı kazanmak değil, hakikati paylaşmaktı. Bilginin ve yeni fikirlerin daima taze kalması için İktisat ve Toplum çevresindeki genç yazarları sürekli teşvik etti. Bugün o dergide yazan birçok isim, ilk denemelerini onun “Bir dene, yaz, paylaş.” diyerek açtığı kapıdan geçti.
Romantik Bir Miras
İktisat ve Toplum Dergisi 181. sayıya geldi. Her sayfasında hâlâ onun sesi duyulur: inat, incelik, samimiyet ve adalet. Tıpkı Bronk’un söylediği gibi: “Ekonomi yalnızca bir bilim değil, insanın dünyayı anlamaya çalıştığı bir sanattır.” Ama Ömer Faruk Çolak, bu sanatı topluma yaymayı, onu kolektif bir bilinç ve diyaloğa dönüştürmeyi başardı. O, romantizmi yalnızca düşüncede değil, eylemde yaşattı. Romantik iktisatçılar kolay yetişmez. Onlar hem düş kurarlar hem hesap yaparlar; hem eleştirirler hem severler. Ömer Faruk Çolak, Türkiye’de iktisadın kalbine insanın sesini geri getiren o nadir insanlardandı. Onu anarken aslında bir çağrıyı yineliyoruz: İktisat yeniden insanın hikâyesi olmalı. Ve bu hikâyede, Ömer Faruk Çolak’ın adı daima ilk sayfada yer alacak.
Ömer Faruk Çolak’ın Ardından
Arda Tunca
Türkiye’nin entelektüel dünyası, uzun süredir giderek daralan bir düşünce ufku ve zayıflayan bir tartışma kültürüyle karşı karşıya. Böylesi bir ortamda, Ömer Faruk Çolak, hem bir akademisyen hem de bir düşünce insanı olarak, İktisat ve Toplum Dergisi aracılığıyla iktisat yazınına canlılık kazandırmaya ve kamusal aklın alanını genişletmeye çalıştı.
Türkiye’de entelektüel üretimin maddi ve manevi açıdan değersizleştirildiği bu dönemde, İktisat ve Toplum Dergisi’nin varlığını on altı yıldır sürdürebilmiş olması, yalnızca bir yayıncılık başarısı değil, bir entelektüel dayanıklılık göstergesidir de. Bu çaba, düşüncenin piyasalaşmaya direndiği, iktisadın dar teknik çerçeveler içine hapsedilmediği bir alan yaratma iradesini temsil etmektedir.
Ömer Faruk Hoca’nın mirası, iktisadı toplumsal bağlamından koparmayan bir düşünme biçimini hatırlatmaya katkıdır. Derginin isminde yer alan “toplum” kelimesi, bu bütüncül yaklaşımın simgesidir. İktisadın, yalnızca sayılar ve modellerle değil, insanla, kültürle ve kurumlarla birlikte düşünülmesi gerektiğini vurgular.
Bugün bu miras, bir hatıradan öte, eleştirel aklın sürekliliğini temsil etmektedir. İktisat ve Toplum, bu anlayışı koruyarak, Ömer Faruk Hoca’nın yaktığı Prometheusçu ateşi geleceğe taşımakla yükümlüdür. O ateş, bilgiye, sorgulamaya ve kamusal sorumluluğa duyulan inancın simgesidir.
Ömer Faruk Çolak’ı, yalnızca bir derginin kurucusu olarak değil, iktisadı yeniden düşünmenin ve toplumsal sorumluluğu bilimin merkezine yerleştirmenin öncüsü olarak anıyoruz.

Ömer Faruk Çolak
Küresel Ekonomide Yeni Eğilimler ve Türkiye Ekonomisi Konferansı, Amasya Üniversitesi, 14 Mart 2019.
İktisat Öksüz Kaldı
Asaf Savaş Akat
Bugün bu yazı için bilgisayar başına oturmuş olmam bence büyük bir haksızlık. Sevgili dostum ve meslektaşım Ömer Faruk Çolak’ın genç yaşında aramızdan ayrılıp gitmesini kabullenmem mümkün değil. Artık telefonla konuşamayacağımızı, Zoom’da ya da yüz yüze toplantılarda bir araya gelemeyeceğimizi kavramakta bile zorlanıyorum. Olmadı, hiç olmadı ÖFÇ, üstelik daha yapılacak o kadar proje varken…

Asaf Savaş Akat, Ömer Faruk Çolak ve Fethiye Çolak İktisat ve Toplum Dergisi’nin 100. Sayı Kutlamaları, 7 Şubat 2019.
Ömer Faruk ve Fethiye ile dostluk ve iş birliğimiz Eflatun Yayınevi’nin kuruluşuna gidiyor. 2008 olmalı. “İktisadi Analiz” kitabımı 25 yıl sonra yeniden basmaya beni ikna etmeleriyle başladı. Bir süre sonra Ömer Faruk bir iktisat dergisi çıkarmak arzusunu seslendirdi. Çok sevindim, cesaretlendirdim, destekledim. “İktisat ve Toplum Dergisi” doğdu. Derginin heyecanı ile üniversitelerde toplantılar, konferanslar, paneller düzenlendi. Yetmedi, daha akademik Efil Journal başlatıldı. İktisat ödülü tesis edildi. Covid’le Youtube yayıncılığına geçildi. Fevkalade kapsamlı bir iktisat kitapları kütüphanesi oluşturuldu. Önemli kitaplar derlendi. Son döneme alternatif kamu politikaları üretimini destekleme ve teşvik etme çabası damgasını vurdu. Hepsinin altında Ömer Faruk’un imzası vardır.

Ömer Faruk Çolak, Osman Arolat ve Asaf Savaş Akat – Akademi Zirvesi II Konferansı, Pamukkale Üniversitesi, 28 Kasım 2017.
Ömer Faruk toplumsal dönüşümde bireyin oynadığı kritik rolün en net örneğidir. Helva için un, şeker, yağ, ateş, tencere, kaşık zorunludur. Ama yeterli değildir; araya aşçı girecek, helvayı pişirecek. Türkiye’de İktisat ve Toplum Dergisi’ni (Efil Yayınlarını, vs.) besleyecek nesnel koşullar, yani üniversiteler, iktisatçılar, matbaalar, vardı. Yoksa dergi çıkamazdı. Ama sadece bunlar İktisat ve Toplum Dergisi etmiyor. Araya Ömer Faruk’un enerjisi, yaratıcılığı, hoşgörüsü, bilgisi, çalışkanlığı, fedakarlığı, dostluğu, vs. girmek zorunda. İktisat ve Toplum Dergisi onun sayesinde var oldu.

Ömer Faruk Çolak ve Asaf Savaş Akat – İktisat ve Toplum Dergisi Asaf Savaş Akat İktisat Ödülü Töreni ve Arayış Paneli, 17 Nisan 2024.
Ömer Faruk ve Fethiye Çolak tercüme ve telif kitapları, derlemeleri, dergileri, konferansları, vs. ile Türkiye iktisat camiası için kapsamlı bir kurumsallaşmanın temelleri attılar. Çabaları camianın iki önemli zafiyetine çözüm içeriyor. Biri, akademik ve iktisat politikası çevreleri arasında diyalog ve iş birliği yetersizliğidir. İktisat ve Toplum Dergisi iletişim kanallarının açılmasında kritik rol oynamıştır. Diğeri Türkiye’ye özgü bir iktisada bakış biçiminin (iktisat okulunun) bir türlü yeşermemesidir. İktisat ve Toplum Dergisi ile atılan tohumların bu kez tutacağı umudumu koruyorum. O açıdan Ömer Faruk’u seven dostlarını önemli bir sınav bekliyor. Eserini yerde bırakmamak, yani projesinin yaşaması için gerekli çabaları ve özveriyi göstermek.
Seni çok özlüyorum Ömer Faruk…
Ömer Faruk Çolak’a
Ayça Tekin-Koru
Bazı gidişler vardır; hazırlığı olmaz, kabullenmesi çok zordur.
Ömer Faruk Çolak’ın gidişi de onlardandı. Onun bu kadar erken gidişiyle yalnızca bir iktisat profesörünü, bir yazarı, bir yayıncıyı değil; bir düşünme biçimini, bir incelik geleneğini yitirdik. Kelimelere ve insanlara aynı özenle dokunabilen bir insanı kaybettik.

Barış Urhan, Yahya Bal, Ömer Faruk Çolak ve Ayça Tekin-Koru
Yüzyılın Ekonomisi Paneli, 6 Kasım 2023.
Ömer Faruk Hoca, benim hayatıma İktisat ve Toplum Dergisi’yle dokundu. İlk kez Ekim 2012’de yazmıştım oraya. Dergi henüz iki yaşındaydı. O yıllarda İktisat ve Toplum, akademik meseleleri herkesin anlayabileceği bir dille paylaşmanın, fildişi kulelerden inmenin, kibirden küfelik olmadan konuşabilmenin yeriydi. Gerçek akademisyenliğin yalnızca “üst düzey dergilerde” yayın yapmak değil, o bilgiyi toplumla paylaşmak olduğunu hatırlatan ve son tahlilde insana dokunulan bir mecraydı.
Sonra sonra memleketin havası giderek ağırlaştı. Kelimeler taşlı topraklı yollardan geçmek zorundaydı artık; her biri yerine varmadan önce defalarca tökezliyordu. İşte o zamandan beri, İktisat ve Toplum, benim için yalnızca bilginin paylaşıldığı değil, düşüncenin korunabildiği birkaç yerden biri oldu. Ömer Faruk Hoca dergiyi yönetmekten çok, düşünceye alan açıyordu. Kimin ne söylediğine değil, nasıl söylediğine önem veriyor; kelimelerin içindeki emeği, özeni görüyordu. Onun sayesinde, farklı seslerin yan yana durabildiği, birbirini dinleyebildiği bir zemin oluştu. Yazmak, düşünmenin bir biçimi olduğu kadar var olmanın da bir biçimi haline geldi benim için; Ömer Faruk Hoca, kelimelere açılmış o soluklanma alanıyla bana bunu öğretmiş oldu. İktisat ve Toplum, uzundur bir yayın değil, benim gibiler için bir nefes.

Ergun Türkcan, Ayça Tekin-Koru, Ömer Faruk Çolak, İ. Semih Akçomak ve Hüseyin Özel
Yüzyılın Ekonomisi Paneli, 6 Kasım 2023
Zamanla orada bir köşem oldu: Sardunya. Adını Can Yücel’in “Sardunyaya Ağıt” şiirinden aldı. Türkiye’nin içine düştüğü ağır, yorgun gündeme bir gönderme olarak… Ama aynı zamanda direncin, dayanıklılığın da simgesi olarak. Sardunya, ne güneşin fazlasından şikâyet eder ne gölgenin yokluğundan. Saksısına razı olur ama toprağına tutunmaktan vazgeçmez. Benim için de öyle oldu. Yazarken hep o dayanıklı ve inatçı çiçeği düşündüm.
Şimdi düşünüyorum da, Ömer Faruk Hoca da o çiçek gibiydi. Zor zamanlarda bile sözü yeşertmenin bir yolunu buldu. Kırmadan, bağırmadan, kimseyi dışlamadan… Derginin her sayfasında o zarafetin izleri vardı.
İktisat ve Toplum’da iki kez misafir editörlük yaptım. İkisi de Mart sayılarıydı; emekçi kadınların onuruna. Biri 2014’te, diğeri 2025’te. Her defasında aynı incelikle ve cömertlikle yaklaştı bana Ömer Faruk Çolak: “Dergi sizin Hocam!” dedi. “Dergi sizin!” Kim der bunu bu devirde? Kadınların sesini çoğaltmak, emeğini görünür kılmak, farklı bakışları yan yana getirmek onun için bir nezaket ve adalet meselesiydi. O yüzden İktisat ve Toplum sadece bir dergi değil, aynı zamanda bir kültürdür: Düşüncenin, emeğin, adaletin ve zarafetin birbirine değdiği bir kültür.
Hep iyi bir akademisyen oldu.
Hep titiz, meraklı ve çalışkandı.
Hep zekiydi ama asla kibirli olmadı.
Hep zarifti.
Hep güler yüzlüydü.
Hep candandı.
Hep ama hep iyi bir insandı.
İnsan gibi insandı.
Biz onu çok sevdik. Hep de seveceğiz. Yalnız bir meslektaşımızı değil, bir dostumuzu, bir yol arkadaşımızı kaybettik. O, düşüncenin inceliğine, emeğin onuruna, insan kalmanın zarafetine inanırdı. Şimdi bize düşen, o inancı yaşatmak. İktisat ve Toplum’un, yani özgür düşüncenin, temiz dilin, vicdanlı kalemin varlığını sürdürmesi, hepimizin boynunun borcu.
Anısının önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhu şâd olsun.
Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak Hoca’nın Ardından: Türkiye’de İktisat Düşüncesine Adanmış Bir Ömür
Aykut Lenger
Ömer Faruk Hoca’yla tanışlığımız, on beş yılı aşkın bir süre öncesine dayanıyor. Kendisinin çok yakın arkadaşı, can dostu Osman Aydoğuş aracılığıyla tanışıp aramızdan ayrılışına dek çok verimli ve anlamlı iş birlikleri yürüttüğümüz bir dönem geçirdik. Birlikte kaleme aldığımız, bir raporun kitap haline gelmesiyle ortak yazar olduk. İktisat ve Toplum Dergisi’nin Yayın Kurulu’nda yer almıştım. Zaman zaman beni uyarır, ‘‘Hocam, artık bir makale gönderin.’’ diye ricada bulunurdu. Kişisel bu daveti hiçbir zaman geri çeviremez, adeta ödev verilmiş bir öğrenci gibi yazımı yazar, gönderirdim. Sayesinde, yazı üretme disiplinim artmıştı, ama onun bu ricası, benim için akademik sorumluluk ve görev bilincimi anımsatmaktan çok, teşvik edici bir ağabeylik göreviydi.
Türkiye’de sık sık yaşamaya alışık olduğumuz ekonomik kriz ya da kriz benzeri dönemlerde, konu hakkında düşüncelerimizi sorup İktisat ve Toplum Dergisi’nde yayınlar, sesimizi çok sayıda meslektaşa ve geniş bir iktisat okuyucusu kitleye ulaştırırdı. İktisat ve Toplum Dergisi’ni çıkarma amacını, görüşlerin hakem baskısı olmadan özgürce dile getirilebilmesi olarak tanımlaması, onun özgür düşünceye verdiği önemi gösteriyordu. Dergi, iktisat alanına ilgi duyan herkesin rahatça okuyabildiği bir yayın haline geldi; böylece alanın kitleselleşmesi ve popülerleşmesi sürecini hızlandırdı. Bu dergiyi çıkarmanın tek başına gerektirdiği muazzam çabayı düşünürsek, katkısının büyüklüğünü belki de tam anlamıyla o zaman kavrayabiliriz. Efil Ekonomi Araştırmaları Dergisi’ni çıkarmaya başlarken de, aynı vizyonla hareket ediyor, derginin yüksek bir uluslararası niteliğe sahip olmasını arzuluyordu. Bu arzusuna yakından tanık oldum; benden özellikle yurtdışından Yayın Kurulu için isim ve makale desteği rica etmişti.

Asaf Savaş Akat, Erkan Erdil, Aykut Lenger ve Ömer Faruk Çolak
Türkiye Ekonomisi Çalıştayı: Prof. Dr. Osman Aydoğuş Anısına – 2-3 Mayıs 2024, İzmir.
Bir keresinde, Cumhuriyet’in 100. yılı için düşündüğü proje olan “Yüzyılın Ekonomisi’’ başlıklı dört ciltlik dev proje için aradığında, 100. yıl için ‘‘Kimse gerçekten dişe dokunur bir şey yapmıyor.’’ diye serzenişte bulunmuştu. Cumhuriyetin bu ülke için ne anlama geldiğini iyi biliyor, o nedenle kendisi bir şey yapmak istiyordu. Bu proje için sanayileşme konusunda bir yazı yazmamı rica ettiğinde, konunun derinliklerine dalınca birden kendimi uzmanı olmadığım bir alanda ve iktisat tarihinin sularında kalem oynatırken bulmuştum. Türkiye’den çok sayıda iktisatçının katkı verdiği bu proje için sponsor bulmakta zorlanmıştı, ama tüm bu mali zorlukları tek başına aşmayı başardı. Yayıncılığın, hele ki bir akademisyen için ne kadar zorlu ve büyük cesaret gerektiren bir uğraş olduğunu bilen biri olarak, bu işten de yüzünün akıyla çıkan Ömer Faruk Hoca’yı ve onun bu alandaki çabalarını hep hayranlıkla izledim.
Kısacası, Türkiye’de iktisat düşüncesine, yalnızca bir öğretim üyesi ve akademisyen olarak değil, farklı düşüncelerin yayılabilmesi ve üretilmesini sağlayarak da, çok büyük katkılar sağladı. Ceyhun Elgin arkadaşımızın deyişiyle, ‘‘Türkiye’deki birçok kişi ve kurumun toplamından fazla katkısı oldu’’. İktisat ve Toplum Dergisi’nin düzenlediği kongrelerin ve genellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’de gerçekleştirdiği panellerin (ki birinde ben de konuşmacı olarak yer almıştım) düşünce hayatımıza önemli katkılar getirdiğini unutmamak gerek.
En son, Ege Üniversitesi İktisat Bölümü’nün Osman Aydoğuş anısına düzenlenen Türkiye Ekonomisi Çalıştayı’nda görüşebilmiştik. Osman Aydoğuş anısına bir kitap derlemiş olsa da, yakın arkadaşı için düzenlenen bu çalıştaya, davetimiz üzerine sağlık sorunlarını göz ardı ederek, adeta bir görev bilinciyle karayolundan çıkıp gelmişti. Asaf Savaş Akat, Erkan Erdil ve benim de konuşmacı olarak yer aldığımız çalıştayın açılış panelinde, rakamların arkasındaki gizemli gerçekleri gün yüzüne çıkardığında, çok sayıda dinleyiciyi yine kendine hayran bırakmıştı.

Yüzyılın Ekonomisi Paneli, 6 Kasım 2023
Hocalığının yanında, Türkiye’de iktisat dünyasına olan katkıları unutulmayacak; eşi Fethiye Hanım ve oğulları Tuluhan Olcayto ve Metehan Olcayto Çolak’a olan derin sevgisi, insani yönü, gülen yüzü ve zarif kişiliği de… Geride bıraktığı İktisat ve Toplum Dergisi, onun düşünce özgürlüğüne olan inancının en somut kanıtıdır. Mesleğimize bu kadar katkısı olan İktisat ve Toplum Dergisi’ni yaşatmak hepimizin boynunun borcu olsun.
Işıklarda uyusun!
Bir Cumhuriyet Âşığının Ardından…
Bayram Ali Eşiyok
Bir cumhuriyet âşığını, Ömer Faruk Hocamızı erken kaybetmenin derin üzüntüsünü duyuyoruz. Şairin dediği gibi “her ölüm erken ölümdür”, ancak hocamızın aramızdan ayrılışı gerçekten de erken oldu. Kısa sayılabilecek yaşamında büyük izler bıraktı. Ömer Faruk Hocamız her idealist aydın gibi kendisini değil, yaptığı işleri önemsiyordu. Bu nedenle de sağlığını çoğu kez ihmal etti. Sanki kısa zamanda hedefine ulaşmak isteyen bir maraton koşucusu gibiydi…
Hocamızın iktisatçı, yazar, akademisyen kimlikleriyle ürettiklerini burada anlatmaya kalksak çok uzun bir yazı kaleme almamız gerekir. Sosyal bilimlere ilgi duyan okurların Ömer Faruk Hocamızın çalışmalarına aşina olduğunu biliyorum. Ancak, büyük heyecan duyduğu, çok önemsediği ve cumhuriyetin 100. yılına armağan olarak hazırladığı Yüzyılın Ekonomisi isimli dört ciltlik külliyata kısaca değinmeden geçemeyeceğim.

Ömer Faruk Çolak, Şanlıurfa, 2014.
Ömer Faruk Hocamız aşırı yoğunluğuna rağmen (Ekonomim gazetesindeki yazarlığı, İktisat ve Toplum ile Efil Ekonomi Araştırmaları dergilerinde üslendiği sorumluluklar ve akademik çalışmalar vb.), cumhuriyetin 100. yılına ilişkin bir bilanço çıkarmak, vefa borcunu ödemek ister gibiydi. Heyecanı iletilerinde ve konuşmalarında çok belirgindi. Bu türden kapsamlı bir çalışmayı ancak bir cumhuriyet aşığı göğüsleyebilirdi. Sonunda, yoğun bir editöryal çaba ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına yakışır 4 ciltlik bir yapıtı ortaya çıkardı. Böylelikle yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen üniversitelerin yapmadığını Hocamız gerçekleştirdi…
Hiç kuşkusuz Hocamızı anarken kurucusu olduğu İktisat ve Toplum (İTD) ile Efil Ekonomi Araştırmaları (EfilJournal) dergilerine kısaca değinmeden geçmek olmaz. İTD’nin çıkış amacını derginin birinci sayısında oldukça veciz bir şekilde açıklamıştı: “…az okuyan, bundan dolayı da yayın sayısının düşük olduğu bir ülkede neden bir dergi çıkarıyoruz? Üstelik içinde borsada nasıl kazanç elde edileceğinin anlatılmadığı, iktidara ya da muhalefete, holdinglere hatta bir sivil toplum örgütüne dayanmadan bir dergi çıkarma cesaretini nereden buluyoruz? Belki de içinizden bu ülkede hala şövalyeler varmış diyorsunuz. Haklısınız, bu dergiyi çıkarmaya karar verenler şövalye ruhunu içlerinde taşıyorlar ve bu ruhu yaşama geçirme hırsı ve yürekliliğine sahipler…”
Tüm zorluklara rağmen, Ömer Faruk Hocamız her ay büyük bir titizlikle, İktisat ve Toplum’u okurlarıyla buluşturdu. İTD, ana akım iktisat yaklaşımının dışında farklı iktisat ekollerine yer vererek önemli bir işlevi yerine getirdi. Önümüzdeki yıllarda da bu işlevini başarıyla sürdüreceğine inanıyorum.
Hocamızın erken sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrılışını düşününce insan elbette üzülüyor, hatta yer yer öfkeleniyor da. Ancak kısa sayılabilecek hayatında ürettiklerin düşününce bir nebze de olsa teselli buluyoruz. Bu nedenle ölüm teoriktir. Evet, Ömer Faruk Hocamız görece erken bir zamanda dünyamızdan göçtü. Ancak ürettikleriyle hep yaşayacak. Galiba esas olan da bu…
Cumhuriyete ve ülkesine âşık, “şövalye ruhunu” hiç kaybetmeyen Ömer Faruk Hocamızı çok özleyeceğiz. Onu hep sevgi ve özlemle hatırlayacağız. Ürettikleri ile aydınlatmaya devam edecek. Işıklar içinde uyu Hocam…
Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın Ardından…
Burcu Türkcan
Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak, Türkiye’nin yetiştirdiği en kıymetli iktisat hocalarındandı. Onu tanımış olmaktan dolayı her zaman büyük mutluluk duymuşumdur. Her ne kadar farklı şehirlerde olsak da hem eğitim hayatım hem de meslek hayatım boyunca birçok kez kendisiyle bir araya gelme şansına eriştim. Onunla ilk tanışmamız ben henüz bir lisans öğrencisiyken oldu. Tarihte yanılabilirim, uzun zaman oldu ancak sanırım 2004 yılıydı. Bölümümüz tarafından düzenlenen Uluslararası İktisat Öğrencileri Kongresi’nde seminer vermek üzere İzmir’e gelmişti. Sadece seminer vermekle kalmamış, rahmetli Prof. Dr. Osman Aydoğuş Hocamız ile birlikte birçok öğrenci oturumuna da girerek bizlerin sunumlarını dinlemiş, sorular sormuş, birçok konuda ufkumuzu genişletecek katkılar vermişti. İlerleyen yıllarda hocayı farklı kongre ve organizasyonlarda gördükçe gençlere her zaman nasıl destek verdiğini, onları daha fazla araştırmaya nasıl teşvik ettiğini defalarca kez gördüm. Kendisi gençleri destekleme konusunda bana örnek olan hocalarımızdan olmuştur. Ömer Faruk Hoca ilerleyen yıllarda kongremize farklı senelerde açılış dersi için de, seminer vermek üzere de katıldı. Bu süreçte ben de akademiye girdim, meslek hayatımda ilerlemeye başladım. Hocamızla her karşılaşmamda çalışmalarımı takip ettiğini söyler, bazıları hakkında yorumlarını iletirdi. İlerleyen yıllarda İktisat ve Toplum Dergisi yayın hayatına girince derginin yazarları arasında da yer aldım. Hocamız her zaman yazılarımı dergiye göndermem konusunda da beni yüreklendirdi. En son editörlüğünü yaptığı Prof. Dr. Osman Aydoğuş’a Armağan – İklim Değişimi ve Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm kitabında bir bölüm ile kendisinin organize ettiği bir kitap projesinde yer alma onuruna erişmiştim. Kendisiyle yüz yüze en son görüşmemiz ise 2024 yılında bölümümüz tarafından rahmetli hocamız Prof. Dr. Osman Aydoğuş anısına düzenlenen Türkiye Ekonomisi Çalıştayı’nda oldu. Osman Hocamız yakın arkadaşıydı ve Ömer Faruk Hocamız bu yüzden çok hüzünlüydü. Açılış konuşmalarından birini kendisi yapmıştı. Üretkenliği, bilgi donanımı, öğrencilerin daima yanında oluşu, genç meslektaşlarını destekleyişi ile hep örnek aldığım bir hocamızdı. Vefatını öğrendiğim günden bu yana derin bir üzüntü içerisindeyim. İktisat camiasında bir çınar daha devrildi. Kendisine Allah’tan rahmet, acılı ailesine, öğrencilerine ve sevenlerine sabırlar dilerim.

Türkiye Ekonomisi Çalıştayı: Prof. Dr. Osman Aydoğuş Anısına
2-3 Mayıs 2024, İzmir
Ömer Faruk Çolak ve İktisat
Çelik Kurtoğlu
Ömer Faruk’u 4 yıl önce tanıdım, çünkü 1982’de Mülkiye’den ve dolayısıyla Ankara’dan ayrılmışım. Ömer Faruk’u tanımam da kitabımın üzerinde çalışırken, 2021 yılı sonuna doğru çalışmayı İTD’de tanıtmak için bir yazı göndermemi önermesiyle oldu. Daha sonra, 2022 sonunda kitap Efil Yayınevi tarafından yayınlandı.
Ömer Faruk gerçekten iktisatçıydı. Bu ne demek? Ben 1961’de Mülkiye öğrencisi olduğumda iktisat hakkında fikrim yoktu. Siyaset, uluslararası ilişkiler, kamu hukuku ilgilendiğim konulardı. Bazı hocalar ve özellikle son sınıfta Prof. Dr. Besim Üstünel, bu konunun ve özellikle küresel ekonomik ilişkilerin önemini fark etmeme neden oldu.
Ömer Faruk için bu farklıydı. Onlar baştan beri iktisadı içselleştirmişlerdi. Nitekim İktisat ve Toplum Dergisi, düzenlenen video konferanslar, art arda yayınlanan telif ve çeviri kitaplar bunun göstergesidir.
İktisadın geleneksel tanımı, kıt kaynakların sonsuz ihtiyaçların karşılanmasında kullanılması olarak bilinir. Bir bilim midir, yöntem midir, sosyolojinin bir yan konusu mudur sorusu, hep sorulagelmiştir. İktisadı fen bilimleri düzeyine yükseltmek için, demin sorulan sorunun matematiksel yöntemlerle yanıtlanması için yapılan çalışmalar, somut ölçümlere ulaşma imkânı verdikleri için kabul görmüştür.
Matematik elbette temel bilimler arasında yer alır. Matematik kullanılarak yapılan analizler “şıktır”, çünkü tutarlılık üzerine kuruludur. Ama o bir dildir ve konuşulan konunun tüm verilerinin herkes tarafından kabul gören nitelikte olması gerekir. Oysa yaşadığımız dünyada bilginin hiçbir zaman tam ve mükemmel olmadığı artık tartışılmamaktadır.
İktisadın konusu insanın tercihlerinin, ihtiyaçlarının karşılanmasıdır; toplumun yine onu oluşturan toplulukların tercihlerinin göz önünde bulundurulması esastır. Bakalım büyük veriye dayalı yapay zekâ, beynin sırlarını çözerek buna yanıt getirecek mi?
1929 ekonomik buhranının ardından bir yandan makro ekonominin, denge kavramının önemi ortaya çıkarken, J. M. Keynes’in efektif talep odaklı ekonomi politikası esas olurken, bu politikanın kamunun ekonomi üzerindeki ağırlığını arttırması üzerine Amerikan sermayesi “sağ”ı, neoklasik akımları desteklemiştir. Böylece ideoloji, bilimle karşı karşıya gelmiştir. Artık soru, bilimden yana mıyız, yoksa ideolojiden yana mı, olmuştur.
Daha önce Marx ve Engels’in geliştirdikleri ve emek değer teorisine dayalı sol iktisat, bu kez karşısında çeşitli Amerikan ekonomi okullarında geliştirilen neoklasik tezleri, politikaları bulmuştur. Bununla da kalmamış, Keynes iktisadı endüstri politikasıyla birlikte yorumlanarak neoklasik iktisatla karşı karşıya getirilmiş, 1989’da İngiliz iktisatçı John Williamson’ının bir araya getirdiği on kuralın IMF-Dünya ve ABD Hazinesi tarafından benimsenmesiyle cepheleşme tamamlanmıştır.
Oysa iktisat cepheleşme konusu değil, emeğin teknoloji desteğiyle değerlendirilerek insanın yaşam koşullarının iyileştirilmesidir. Bunun cepheleşmeye çevrilmesi, tam bir tezat olarak, işlem (transaction) maliyetlerinin yükselmesine, sermayenin bir numaralı önceliği olan verimlilik artışının önlenmesine yol açmaktadır.
Daha sonraki yıllarda, 1930’larda başlayan ve psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi insana odaklı çalışmaların desteklediği “davranışsal” (behavioral) iktisadı görmekteyiz. Yani ideolojik ayrışma, bilimi etkilemeye başlamıştır.

Ömer Faruk Çolak ve Fethiye Çolak, Efil Yayınevi, 2021.
Efil Yayınevi kitabımın üzerinde çalışırken, Ömer Faruk, editör olarak metni okumasının ardından, eşi sevgili Fethiye Hanım’a, çalışmada yer alan bazı görüşlere katılmadığını söylemiş. Bunu bana Fethiye Hanım iletti. Bilimde görüş ayrılığı olması esastır, çalışmayı bilimsel yapan, farklı görüşlerin karşı karşıya değerlendirilmesi, önümüzdeki soruna çözüm getiren görüşün kabul görmesidir. Bunu benimsemeyen düşüncelere bilimsel denemez.
Ömer Faruk Hoca’nın art arda yaşadığı rahatsızlıklar görüş ayrılıklarımızı konuşmaya fırsat vermedi. Ama o Efil Yayınevi’nin editörü olarak kitabın yayınlanmasının önünü açtı ve bizi, tüm iktisatçıları, tabii başta eşini ve evlatlarını, Efil’i yalnız bıraktı.
Tüm iktisatçılar olarak, Efil Yayınevi’ni kurduğu, bugüne kadar yaptığı çalışmalarla sağladığı katkılar için müteşekkiriz. Kaybından dolayı büyük üzüntü duydum.
İktisat camiasının başı sağolsun.
Ömer Faruk Çolak’ın Ardından…
Ergun Türkcan

Ergun Türkcan ve Ömer Faruk Çolak, Efil Yayınevi, 2022.
Yukarıda sevgili dostum, meslektaşım Ömer Faruk Çolak ile onun stüdyosunda çekilmiş resmimizi görüyorsunuz. İnsan nereden bilir ki, bu güzel an, onun ölümünde kullanılacak. Güzel anlar, hatıralar bir masanın başında, geçmişi konuşurken anlatılsa, insanı rahatlatır, mutlu eder ve kaynaştırır. Ölümden sonra ise sadece acı veriyor…
Ömer Faruk’u neredeyse kırk yıldır, Gazi’den beri tanıyorum. O zaman İktisat Bölümü başkaydı; o güzel topluluktan şimdi, geriye kaç kişi kaldık? Onunla Gazi Üniversitesi’nin koridorlarındaki dostluğumuz çok uzun sürmedi, o Muğla’ya doğru yola çıktı ve mesleğin zirvesine orada ulaştı ve tekrar yuvasına döndü. Ama çok büyük bir misyonun sahibi, öncüsü olarak. Kimse bir dergi çıkarmanın ne güç olduğunu bilmez, hele kimsenin sevmediği iktisat ve toplum gibi sorunları karıştıran, ahkam kesen makaleleri ancak, çok meraklısı ile ilgili meslektaşları okur.
İktisat ve Toplum Dergisi 180 ay kahramanca çıkarak bence bir Türkiye rekoru kırdı; şimdi bu satırları 181’e yazıyoruz. Sadece kaymak gibi sayfalarıyla her bakımdan dolgun, güzel ve eksiksiz bir dergi değil, Efil Yayınevi sayesinde harika kitaplar, tercüme ve telif olarak raflarda yerini aldı. Artık buna günümüzde kahramanlık bile diyebiliriz. Bir bilim kahramanı, ülkede fazla olmayan bir tür…
Kahraman Ömer Faruk Çolak’a hizmetlerinin hiç unutulmayacağını buradan söyleyerek onu ölümsüzler arasındaki güzel yerine yerleştirelim; rahat uyu kardeşim Ömer Faruk… Seni hiç unutmayacağız.

Ömer Faruk Çolak ve Ergun Türkcan – Birinci İktisat ve Toplum Kongresi, 6 Aralık 2023.
Ömer Faruk Çolak Anısına
Erkan Erdil
Ömer Faruk Hocamı uğurlarken bu yazıyı yazmak benim için çok üzücü maalesef. Ömer Faruk Hocamı 1999 yılında birlikte çalıştığımız çocuk işçiliği üzerine olan bir ILO projesi nedeniyle tanıdım. Bu şekilde başlayan ilişkimiz çeşitli vesileler ile devam etti. Ömer Faruk Hoca olaylara her zaman olumlu tarafından bakardı. Etrafındakilere pozitif enerji verirdi. 2008 yılında Efil Yayınevi ile başladığı ekonomi yayıncılığı ile önemli bir toplumsal sorumluluk üstlendi ve ulusal yazının gelişmesine çok önemli katkılar verdi. Kitap fikirleri ile ilgili konuştuğumuzda akademik heyecanımı harekete geçiren bir figür olmuştur benim için. İktisat ve Toplum Dergisi’nin 178. sayısı için gönderdiğim yazıyı nasıl bulduğunu sorduğumda, yanıtı şöyle olmuştu: “Hocam yazını çok beğendim. Bence devamı gelmeli, sonra istersen kitap yaparız.” Onu çok özleyeceğim. Allah rahmet eylesin, huzur içinde uyusun.
Ömer Faruk Hoca’nın Ardından
Ersin Kalaycıoğlu
Ömer Faruk Çolak Hoca’yı pek zamansız olarak kaybettik; tabii sormak gerekirse, acaba zamanlı bir vefat söz konusu mudur doğrusu? Ben Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ı bundan yedi yıl kadar önce tanıdım. Prof. Dr. Öner Günçavdı’nın girişimiyle İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir grup İktisatçı akademisyen tarafından düzenlenen Sagalossos (Ağlasun, Burdur) Buluşmalarından birisinde “Popülizm” konusu işlenmiş ve ben de bu konuda bir bildiri sunmak üzere davet edilmiştim. Toplantının başarılı geçmesi üzerine bildirilerin basımına karar verilmiş ve bunun için de Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’ın editörü olduğu İktisat ve Toplum Dergisi (İTD) ve bilahare Efil Yayınları tarafından bir kitap yayını yapılması kararlaştırılmıştı. İşte tam da COVID-19 öncesinde hummalı bir biçimde çalışarak bu bildiriler yayına hazırlanmış ve bu konuda Ömer Faruk Hoca hepimizi yüreklendirip, teşvik ederek birden fazla yayının çıkmasında vesile olmuştu. Onun bu hizmeti ve önderliğinden yararlananlardan birisi de bendim.
Onun için bana İktisat ve Toplum Dergisi’nde her ay bir makale yazmamı teklif ettiğinde, önce siyaset bilimci olmam hasebiyle tereddüt ettim. İTD iktisatçıların yayın yaptığı bir dergi olduğu gibi yayın yapan meslektaşlarımın bir kısmı bana göre daha sol içerikli bir bakış açısına sahipti. Ömer Faruk Hoca’ya bunun bir uyuşmazlık sorunu üretip üretmeyeceğini ve editör olarak kendisini zor bir durumda bırakıp bırakmayacağını sorduğumda; “biz akademik standardı yüksek olan fikir tartışmaları üretmek istiyoruz, keşke bu dediğiniz olsa” diye yanıt aldım. Bunun üzerine hiç düşünmeden salgının son yılına tekabül eden o günlerden itibaren her ay siyaset bilimi içerikli makalelerimi yazıp kendisine takdim ettim. Onun göz atmasından sonra makalelere son redaksiyonu yaparak yayına hazırlanmasını sağladım. Aylık güncel konu ve/ya sorunlar üzerinde odaklanan çözümlemeler içeren otuz kadar makalemin İTD’de yayınlanmasına bu şekilde aracı olan Ömer Faruk Hoca’ya editörlükte göstermiş olduğu hoşgörülü ve müşevvik biçemli yaklaşımı için şükranlarımı bir kez daha buradan ifade etmek isterim.
Vefat ettiği Ekim 2025 ayı içine kadar Ömer Faruk Hoca’nın sadece İTD editörlüğü değil, aynı zamanda Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi ve siyasal gündeme ilişkin kapsamlı derleme bir kitap çalışması da hızla devam etmekteydi. Ayrıca, İTD’deki köşe yazıları dışında çeşitli mecralardaki yayınları da ilgi ile izlenmekte olan bir akademisyen, meslektaşımızdı. Son derecede velud olduğu bir çağda ani bir biçimde aramızdan ayrılan Ömer Faruk Hocamız zamansız olarak bu dünyadan ayrılarak, yeri kolay doldurulamayacak bir boşluk bıraktı. Kendisi her zaman meslektaşları tarafından şükran ve tazimle anılmaya hak kazanmış bir meslektaşımız ve arkadaşımız olarak hafızalarda ve gönüllerde yer alacaktır.
Ömer Faruk Çolak’ın Ardından
Fatma Doğruel
Değerli meslektaşımız Ömer Faruk Çolak aramızdan ayrıldı. Türkiye’deki iktisat dünyası önemli bir değerini kaybetti. Ömer Faruk Çolak hocaydı, editördü, yazardı ve yayıncıydı. Ancak onun yaratıcılığının ürünü bütün bu faaliyetlerinin dışında ortaya çıkardığı “görünmez başka bir şeydi”. O “görünmez şey” Türkiye’de iktisat dünyası için fikirlerin paylaşıldığı bir tartışma platformu yaratmasıydı. Bu platform iktisadın farklı alanlarında çalışan ve farklı yaş kuşaklarından araştırmacıların bir araya gelmesini sağladı. Bu platformun en önemli iletişim aracı İktisat ve Toplum Dergisi’ydi. Ömer Faruk Hocamız, İktisat ve Toplum Dergisi’nin son sayısının editoryal yazısında Derginin 15. yılını doldurduğunu belirtmiş. On beş yıl her ay bu içerikte bir dergi yayımlamak, yayıncılık koşullarının zorlaştığı ve çok hızlı değiştiği bir ortamda kolay değildir. Ancak Ömer Faruk Hoca İktisat ve Toplum Dergisi ile bunu başardı. Bütün bu yıllar boyunca Dergi, akademik yayıncılık çizgisi ile iktisatla ilgilenen genel okuyucunun ilgisini çekecek yayıncılık çizgisi arasında yer alan başarılı bir yaklaşımla, iktisatçıların sesi oldu. Dergi aynı zamanda Türkiye’deki ve küresel ekonomideki gelişmeleri izlemek ve anlamak isteyenler için de ilgi çekici ve zengin bir kaynak olma başarısını gösterdi.

Birinci İktisat ve Toplum Kongresi, 6 Aralık 2023.
Şüphesiz İktisat ve Toplum Dergisi’ne odaklanmak Efil Yayınlarının, Efil Journal da dahil olmak üzere, geniş bir yelpazeyi kapsayan özgün yayınlarını ve çeviri kitaplarını gölgelememeli. Ayrıca, düşünceleri tartışmak ve paylaşmak sadece yazının gücüyle olmuyor. Efil Yayınları öncülüğünde, farklı üniversitelerden meslektaşların katkıları ile düzenlenen konferanslar ve değişik içeriklerde etkinlikler aracılığı ile üretken bir çevre yaratıldı. Bütün bu faaliyetler Ömer Faruk Hocamız ve değerli eşi Fethiye Çolak’ın desteği ile zenginleşti ve çoğaldı.
Kayıplarımızın arkasından yazmak kolay değil! Türkiye’deki iktisat dünyasına katkılarını unutmamak üzere sevgili eşi Fethiye Çolak ve oğulları ile Efil Yayınevine bu büyük kayıp için en içten üzüntülerimi ve başsağlığı dileklerimi iletirim.
Bir Eflatun Teşekkür
Gülçin Elif Yücel
Yaklaşık üç yıldır “Sanattan Yansımalar” başlıklı bir sayfa hazırlıyorum dergimizde. Her ay, iktisatla sanatın kesiştiği o hattı arıyor; bazen bir tablonun içinden, bazen bir romanın satır aralarından iktisadi düşüncenin izini sürüyorum. Bu köşe, benim için yazı yazdığım bir alanın çok ötesine geçti; düşüncemin nefes aldığı, estetikle buluştuğu bir sığınak oldu zamanla. Şimdi bu satırları, bu alanın var olmasına fırsat veren insana, İktisat ve Toplum Dergisi’nin yaratıcısı Ömer Faruk Çolak Hocam’a, bir teşekkür olarak yazıyorum.

12. Ankara Kitap Fuarı, 19 Şubat 2018.
Türkiye’de iktisat dergiciliğini yalnızca politika analizleriyle sınırlamayan nadir isimlerden biri olarak onun vizyonu, iktisadın hayatın her alanına dokunma fikrine dayanıyordu. Bu bağlamda, bir iktisatçı olarak sanat üzerine yazı yazma fikrimi ilk paylaştığımda, “Ekonomi dergisinde sanat sayfası mı olur?” demeden ve hiç tereddüt etmeden, neler planladığımı sordu ve ardından “Olur” dedi. Genç bir akademisyene, üstelik bir kadın iktisatçıya, düşüncenin sınırlarını genişletebileceği bir alan açmıştı. Bu bir güven ve inanç ifadesiydi. Bir kadının akademik ve entelektüel üretimine yer açmak, ona güvenmek ve söz hakkı tanımak, bu ülkede hâlâ bir vizyon göstergesi ne yazık ki. O, bunu hiçbir zaman “ayrıcalık” gibi sunmadı; doğal olanın bu olduğunu hissettirdi. Düşünceye, emeğe ve özgürlüğe saygı diliydi sunduğu.
Gönderdiğim yazılar yayımlandığında, ara sıra kısa ama anlamı derin mesajlar alırdım ondan: “Harika bir yazı olmuş hocam. Teşekkür ederiz.” Bu cümlelerde bir düşünce yolcusunun desteği vardı elbet. Her kelimesiyle teşvik eden, yönlendirmeyen ama alan açan bir tavır… Fikir üretimini bir rekabet değil, bir ortaklık alanı olarak görürdü. Bu yüzden, İktisat ve Toplum onun elinde bir dergi olmaktan çok, farklı seslerin, farklı bakışların bir araya geldiği bir düşünce platformuna dönüşmüştü. Böylece hem akademinin disiplinini hem de sanatın sezgisini yan yana görmek mümkün oldu. Belki de bu yüzden derginin sayfalarında hiçbir zaman tek bir ton hâkim olmadı. Ömer Faruk Hoca çok sesli bir orkestranın şefiydi. Çoğulluğu seven, çoğulculuğu teşvik eden bir insandı çünkü. Hocanın iktisadı soyut bir sistemler bütünü olarak değil, insan davranışlarının, duygularının ve yaratıcılığının bir uzantısı olarak gördüğünü düşünüyorum. Bu sezgi, onun hem bir entelektüel hem de bir insan olarak ne kadar bütünsel bir bakışa sahip olduğunun göstergesiydi.
Ankara’ya iki kez, dergiyi ziyarete gittiğimde saygıdeğer eşi Fethiye Çolak Hanımefendi ile sohbet ettim. Zarafetiyle ve sıcaklığıyla, Ömer Faruk Hoca’nın yanında nasıl güçlü bir denge kurduğunu hissettim. Her iki seferde de, ne yazık ki hocayla yüz yüze tanışma fırsatım olmadı. Ancak her yazışmada, her sözcüğünde, bir nezaket çizgisi, bir düşünce terbiyesi hissediliyordu.
Belki de bu yüzden, İktisat ve Toplum düşünmenin biçimini değiştiren ekol bir dergi. Ömer Faruk Çolak, geride bir tutum bıraktı. İnsanı merkeze alan, bilgiye sınır koymayan, diyalogdan beslenen bir yaklaşım. İnanıyorum ki, bu yaklaşım İktisat ve Toplum’un sayfalarında yaşamaya devam edecek.
Bize, düşünmenin her zaman insana dair bir eylem olduğunu hatırlattığınız için teşekkür ederim. Bir insanı anlatmanın yolu, onun bıraktığı yankıyla olur. O yankının rengi eflatun. Şimdi, o sessizliğe uygun bir şiirle “huzurla uyuyun” diyorum sayın hocam.
Bir Eflatun Ölüm
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
Behçet Aysan
“Kuşlar Yok Olunca”: Ömer Faruk Çolak’ın Ardından
Hüseyin Özel
“Yine bir dost gitti. Kurutulmuş felsefe bahçesinden bir kişi daha eksildi” diyordu Ömer Faruk Hoca Metin Sarfati’nin ardından (Kuşlar Yok Olunca: s. 89; sonraki sayfa numaraları da bu kitaba atıftır). Ne yazık ki bahçeyi bırakıp gidenlere o da katıldı. Geride bıraktıkları, bizler, onu her zaman iyi bir insan ve tabii “insandan yana” (s. 77) bir iktisatçı olarak hatırlayacak. Türkiye’de iktisadın gelişimi, dahası, farklı iktisadi yaklaşım ve bakış açıları arasında bir diyalog ve etkileşim platformuna dönüşen İktisat ve Toplum dergisini, Fethiye Çolak ile birlikte yaratan, gerçekten de “şövalyece” bir çabayla 15. yılına eriştiren Hoca, bu eseriyle de yaşayacak. Hocanın hem insani yaklaşımı hem de farklı görüşlerin dergide dile getirilmesini sağlama çabaları, hepimize, özellikle de genç kuşaklara yol gösterici nitelikte. Birbiriyle kimi zaman konuşmaktan bile imtina eden farklı görüşteki iktisatçılar, büyük bir istekle Dergide yerini alarak bu şövalyece çabanın sürmesine katkıda bulundular. Kendi adıma, bu çabalara küçük de olsa katkı verenler arasında olmanın onurunu ve gururunu her zaman yaşayacağım. Bu katkıların, bundan böyle de esirgenmeyeceğinden, böylelikle de hocanın eserinin daha uzun yıllar yaşatılabileceğinden hiç kuşku duymuyorum.

Hüseyin Özel, Metin Sarfati ve Ömer Faruk Çolak
İkinci Ulusal EconHarran İktisat Kongresi, 20-21 Nisan 2017.
Hocanın tek katkısı, İktisat ve Toplum değil kuşkusuz. Efil Yayınevi’ni iktisat konusunda uzmanlaşan en önemli, hatta tek yayınevi haline getirmek için, yine Fethiye Çolak ve yayınevi emekçilerinin verdiği uğraş da her zaman hatırlanmaya, her kuşaktan iktisatçıya yol göstermeye devam edecek. Bunun yanında, Efil Journal’ı kuran ve onu uluslararası itibara sahip bir iktisat dergisi yapmaya çalışan Hoca, bu projesi ile hatırlanacak her zaman.
Bütün bunların yanında, başlattığı gelenekler, büyük bir vefa örneği olan “Asaf Savaş Akat İktisat Ödülü” ile geçtiğimiz yıl ikincisi düzenlenen, her kuşaktan iktisatçıların bir araya gelerek düşüncelerini paylaştıkları, yüz yüze tartıştıkları önemli bir platform olan “İktisat ve Toplum Kongreleri”, Hocanın iktisat camiasına yaptığı önemli katkılar arasında. Özellikle Türkiye’deki farklı üniversitelerde düzenlediği toplantılarla genç kuşak öğrenci ve öğretim elemanlarına ulaşarak bu diyaloğun sürmesi konusundaki gösterdiği çabalar da son derece önemli.
Bütün bunları bir ömre sığdıran Hocanın, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve çalışkanlığı, aslında iktisat biliminin gelişmesi bakımından önemi kuşkusuz olan, akademi dışı bir kurumsal oluşumu da yaratmış oldu. Bütün bu katkıları gerçekleştirebilen, iktisadın gelişimi, daha da önemlisi iktisadın insanı yönünün vurgulanması konusunda bu kadar çaba gösteren, bunda da başarılı olan başka bir iktisatçı bulmak zor gerçekten.
“Benim derdim hep bir mum yakma çabası … isterim yanımı yöremi aydınlık kılmayı” (s. 95) diyordu Hoca. Yanını yöresini bir mumdan çok daha fazla aydınlatan, özel yaşamında aydınlatmayı sürdürdüğü gibi, ülkemizde halihazırda saldırı altında olan Aydınlanma çizgisinin yılmaz savunucularından da olan ve “kuşları” yaşatmak için varını yoğunu ortaya koyan Ömer Faruk Hoca, hiç unutulmayacak; buna tüm kalbimle inanıyorum. Devrin daim olsun Hocam.
Acı Kayıp
İzzettin Önder
Bir değerli dostun kaybı için genellikle “acı kayıp” ifadesi kullanılır. Dikkat edilirse, bu ifadede “acı” sıfatı “kayıp” ismini perdelemektedir. Yani, “acı kayıp” ifadesinde “acı” ve “kayıp” sözcükleri eşit ağırlıkta durmamaktadır. Profesör Dr. Ömer Faruk Çolak’ın vefatı, acıdır evet, fakat Çolak Hoca’nın vefatı aynı derecede gerek dost camiasında gerek ondan çok da öte akademik ve basın camialarında yaşanan büyük bir kayıptır. Hocamıza rahmet dilerken, hakkında konuşmanın zorluğunu göğüslemek çok ağır geliyor insana. Zira çok vakitsiz kaybettiğimiz Ömer Faruk Hoca hem akademik yaşama hem de basım yaşamına katkı yaptığı gibi, kendisinden sonra da sürdürülmesine inandığım çok önemli bir başlangıç yapmıştır ve ekonomik koşulların tüm zorlamalarına rağmen bu girişimini inanılmaz bir çaba ile sürdürmüştür. Akademik camianın bir ferdi olarak, bu acı kaybı yaşarken, aynı zamanda Hoca’nın topluma yapmış olduğu katkılardan fevkalade müstefit olduğumu ve bu nedenle büyük bir teşekkür borcumun bulunduğunu da ifade etmek istiyorum.
Ömer Faruk Hoca’nın hocalığını değerlemeye ne hakkım ne de haddim olabilir! Ancak bu konuda ifade edilenlerin beni fevkalade mutlu kıldığını ve Hoca hakkında söylenenlerin kalbimizde silinemez bir iz bıraktığını söylemeden edemeyeceğim. Ömer Faruk Hoca’nın hocalık niteliği tartışmadan vareste olarak, şunu söyleyebilirim ki, İktisat ve Toplum dergisinde Hoca’nın çizdiği yol ve dergide yer verdiği yazılar bilim dünyasına ve meslektaşlarına olduğu kadar öğrencilerine bakışını ve onlara verdiği değeri de yansıtır.

Şanlıurfa, 2014.
Hoca’nın yönetiminde İktisat ve Toplum Dergisi, başlığı ile fevkalade isabetli olduğu gibi, başlıkla müsemma yaptığı hizmetlerle de ekonomik camiaya ve topluma fevkalade yararlı olmuştur. İktisat bilimin “Politik Ekonomi” gibi fevkalade vurgulu isminden, “İktisat Teorisi” olarak fevkalade renksiz ve duygusuz isme dönüştürülerek, sömürücüyü sömürülene karşı gizlemesi ve yabancılaştırması tam bir insanlık suçu olarak görülmelidir. Ömer Faruk Hoca’nın derginin adında “iktisat” ile “topum” sözcüklerini birleştirerek, iktisat alanında toplum için yapılması gerekeni vurgularcasına, süreç ile sonucun bir arada ele alınmasını ve bu bilim alanının otistik olarak toplum için bir katkı yapamayacağını vurgulaması Hoca’nın ayrıca takdire değer bir saptamasıdır. Bu vurgu, günümüzde inanılmaz bir hızla gelişen ve nicel yönelişlerle giderek toplumsal sorunlardan uzaklaşırcasına otistik bir havaya bürünen iktisat bilgisini topluma yarar sağlayıcılığı ile bir yere oturtmada fevkalade başarılı olmuştur. Son krizde İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in London School of Economics’i ziyareti akabinde akademisyenlerin Kraliçeye sundukları metin, krizin gerekçesini açıklamaktan uzak, alanın topluma ve toplum sorunlarına yabancılaşmış yapısının ve bu yapı ile uğraşanların çaresizliğinin ifadesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Toplumda yararlı olarak tasarlanması gereken iktisat biliminin sömürücü sermaye başatlığında toplumsal hizmetten örtülü toplumsal sömürü (mute compulsion) alanına çekilmesine karşı İktisat ve Toplum Dergisi adeta güçlü bir mücadele ile karşı koyarak ikinci bir akademik alan oluşturma gayretine girmiştir. Kriz ya da cari açık veya enflasyon, işsizlik, hanehalkı borçluluk gibi konuların, Marx’ın Onbirinci Tez yaklaşımıyla, anlatmanın ötesinde nedensellik bağlamında açıklanarak oluşumun kökenine inilmesi gerektiği İktisat ve Toplum Dergisi yazılarında hissedilir. Bu durum, birinci yüzyılını deviren Türkiye’mizin hikâyesinde de, “Politik İktisat” yazılarında da hissedilir ve kimi genç akademisyen dostların ekonomi-sosyoloji karşımı anlatımlarında da ortaya çıkar. Ömer Faruk Hoca’nın İktisat ve Toplum Dergisi ile bilime ve topluma yaptığı katkı çok büyük olmuştur. Hoca’nın takipçilerinin derginin bu yapısını sürdüreceğine bütün kalbimle inanıyorum.
İktisat ve Toplum Dergisi’nin bir başka hizmeti de genç akademisyenlere ve hiçbir ayırım yapmadan her alandaki gençlere dergi olanağını açarak, hem ilgili kişilerin akademik yükseltmelerine katkı sağlaması hem de dergide farklı renk ve görüşlerin yansımasına yol açması bakımından alana yapılmış fevkalade katkı oluşturmuştur.
Dergiye müdavim yazarların yanında genç akademisyenlerin de teşvik edilerek, değerli yazılarıyla dergide boy göstermelerinin sağlanması bireye olduğu kadar, ülkemizin akademik yaşamına da çok büyük katkı sağlamıştır ve sağlamaktadır.
Cumhuriyetimizin birinci yüzyılının değerli yazılarla her alanda incelenmesi ve yapılan katkıların dört mufassal cilt olarak (Yüzyılın Ekonomisi) topluma sunulması çok değerli bir tarih hazinesidir. Toplumun ileri yıllarında sosyo-ekonomik antropoloji niteliğindeki çalışmalarda çok değerli kaynak hizmeti görmeye aday dört ciltlik muazzam eser Ömer Faruk Hoca’nın unutulmaz eseri olarak yaşayacaktır.
İktisat biliminin Luther’i olarak anılan Adam Smith’e analojik olarak Türk ekonomi dünyasının Luciano Pavarotti’si olarak anılacak Ömer Faruk Hoca’mızı gerek akademik yaşam gerekse bilim dünyası için büyük bir kayıp olarak minnet ve şükranla anarken, ebedi istirahatgâhında huzur ve sükûnla uyumasını diliyorum. Hocamızı ebediyete uğurlarken, her zaman harika bir söylem olduğunu düşündüğüm şu ifadenin Hocamıza uyduğunu bütün kalbimle inanıyorum: “Bir alimin ölümü, bir alemin ölümü gibidir!”
Ömer Faruk Çolak: Zamanın İçinde Bir Dost
Kadri Yamaç
Bazı insanlar, hayatın içinden sessizce geçer ama geçtikleri her yerde kalıcı bir iz bırakırlar. Ömer Faruk Çolak da öyleydi. Ne sesini yükseltirdi ne de kendini öne çıkarırdı; ama bulunduğu ortamda bir dinginlik, bir denge hissedilirdi. Zamanla anladım ki bu, onun hem karakterinin hem bilgisinin ağırlığından geliyordu.
Yirmi yıla yakın bir dostluğumuz, ortak çalışmalarımız, aynı havayı paylaştığımız sayısız günümüz oldu.
Onu yakından tanıyan herkes gibi ben de şunu bilirim: O, bilgiyi bir süs değil, bir sorumluluk olarak taşırdı.
Binlerce kitabın, sayısız düşünürün izinden geçmişti ama hiçbir zaman sadece “okumuş” biri olmadı; her okuduğunu yeniden yoğurur, hayata ve insana dair bir anlam arayışına dönüştürürdü.
Onun için düşünmek, yaşamanın bir biçimiydi — sessiz ama sürekli bir emekti.
Çalışkanlığı, hayranlık uyandıracak kadar kararlıydı.
Hiçbir işi ertelemez, hiçbir ayrıntıyı görmezden gelmezdi.
Günün sonunda yaptığı her işte bir iz bırakırdı — o iz, yalnızca titizlikten değil, insana duyduğu saygıdan doğardı.
Ona göre, işine gösterdiğin özen aslında varoluşa gösterdiğin saygıydı.
Bu yüzden onunla çalışmak, sadece üretmek değil, insanın kendi ölçüsünü yeniden bulması demekti.
Ama bütün bu ciddiyetin ardında, yumuşak bir kalp gizliydi. İyilik onda bir alışkanlık değil, doğallıktı. Kırmadan, küçümsemeden, acele etmeden yaşardı.
Birinin sıkıntısını hissettiğinde, söze gerek kalmadan yanına giderdi.
Bu iyi kalplilik, onun entelektüel yanını bambaşka bir ışıkla parlatırdı: çünkü bilgiyle merhameti bir arada taşıyabilmek, nadir insanlara özgü bir inceliktir.
Şimdi yokluğunda, onun sesinin yerini sessizlik aldı.
Ama o sessizlik, eksilmekten çok bir derinliğe dönüşüyor.
Bazen bir cümlede, bazen bir kitap sayfasında, bazen bir sessiz düşünme anında onun izini yeniden duyuyorum.
O artık aramızda değil, ama bıraktığı düşünce, emeğin, dostluğun ve zarafetin toplamı hâlâ burada.
Yerini doldurmak mümkün değil; çünkü onun varlığı, yalnızca yaptığı işlerle değil, nasıl bir insan olduğuyla anlam kazanıyordu.
Onu özlüyorum — ama aynı zamanda, ondan öğrenmeye devam ettiğimi de hissediyorum.
Çünkü bazı insanlar, hayattayken de, öldükten sonra da zamanın içinde yaşamayı sürdürürler.
O da onlardan biriydi: sessiz, derin, çalışkan, iyi kalpli bir insan.
Ve artık, zamanın en sessiz yerinde, kendi ışığıyla yaşamaya devam ediyor.
Ömer Faruk Hoca’nın Anımsattıkları
Kenan Mortan
İktisat ve Toplum Dergisi’nin ilk ayları…
Rahmetli Osman (Arolat) aradı ve ‘’Yeni bir iktisat dergisi var. Bizim Ömer Faruk (Çolak) çıkarıyor. Al, bak, sonra ortak bir şeyler yazalım, orayı boş bırakmayalım’’.
Tipik bir Arolat tavrıydı: Yeniyi bulup izlemek, sonra ortak el vermek…
Dergiyi hemencecik buldum. Derli-toplu bir ekonomi dergisiydi. Tabii ki ipi çeken Ömer Faruk Hoca’ydı. Ama haksızlık etmeyeyim, eşi Fethiye Çolak Hanım olmasa bu işin altından kalkması mümkün olmazdı.
Ömer Faruk rahmetli, Gazi’den erken emeklilik kararı almış olmalıydı.
Bir köşeye çekilmek yerine, emeklilik ikramiyesini ve muhtemelen ömrü boyunca biriktirdiklerini katık parası yaparak, İTD’yi çıkarma kararı almıştı.
Bir de adını ‘’ Efil’’ olarak verdikleri, tüzel bir oluşum kurulmuştu. ‘’Efil’’ Türkçemizde ‘’yumuşak, tatlı esen rüzgar‘’ anlamına geliyordu. Demek ki Efil, yayın dünyasında çeşitli mecralardan yürüyecek, çok katmanlı bir yayın anlayışı sürdürecekti.
‘’Katman’’ deyince bunun hayli bir zahmetli yol izlediğinin birebir tanığıyım.
İTD‘nin gününde çıkması, akademisyenlerin tek tek aranması, kapak başlıklarının saptanması, yeni bir dergi için dudak bükenlerin iknası görev kapsamı içinde yer alan birkaç başlıktı.
Bütün bunların üstesinden gelmek saygıdeğer Ömer Faruk’un misyon olarak üstlendiği iş olurdu.
Bunun için pratik bir yöntem geliştirmişti: Dergiye yazı veren kıdemli iktisat ve siyaset bilimciyi ‘’Editör Mektubu’’nda duyuruyor, sonra da o ismi ‘’Danışma Kurulu’’na alıyordu.

İkinci İktisat ve Toplum Kongresi, 19 Aralık 2024.
Bu yöntem etkili olmuş olmalı ki yazılar hem arttı hem de konu başlıkları çeşitlendi. En güzeli, iktisat düşünce dünyasının genç beyinleri bu etkinliğe katılır oldu. Hem de yurdun dört bir köşesinden…
Akademik etkinliklerin yeni ilgi odaklarını görür/izler olmuştuk.
Yanı sıra, ardı ardına gelen özgün araştırma, çeviri ve yeniden basım kitap etkinlikleri başladı. Bu eserlerin neredeyse hemen tamamının editörlüğünü Ömer Faruk Hoca üstlenmişti.
Bir çabası da, raflarda artık tozlanmaya bırakılmış Haydar Hoca (Kazgan) ya da Sencer Hoca (Divitçioğlu) gibi isimlerin yazdıkları incelemelerini yeniden kitaplığımıza kazandırması olacaktı. Bunu bir kuyumcu titizliğiyle yaptığını biliyorum.
Yayın paleti çok genişti: Kıbrıs uyuşmazlığı müzakere masasının birinci derece tanığı olan ve editörlüğünü üstlendiğim Ergün Olgun’un belge-anıları (Kıbrıs Müzakere Süreci Seyir Defteri) basıma hazırdı. Ağırlığı belge olan bu eseri kim basardı?
Aklıma ilk düşen Efil Yayınları oldu. Fethiye Hanım’ı aradığımda hemen “basarız” dediğini dün gibi anımsıyorum.
Ömer Faruk Hoca işte bu dönemde spordan siyasete, beslenmeden azınlık siyasetine, çok geniş bir düşünce havzasını cömertçe kucakladı.
2019’da “İktisat ve Toplum Dergisi Asaf Savaş Akat İktisat Ödülü” başlıklı bir iktisat makalesi yarışması düzenlendiğinde, bu hem Asaf Savaş Hoca’ya sağlığında bir kadirbilirlik hem de yurt dışında çalışan iktisat düşünürleri için bir ‘’açık çağrı’’ oldu. Yepyeni isimleri bu yolla tanıdık, yazdıkları ve düşündükleri konulardan yana haberdar olduk.
Ömer Faruk Hoca’nın bir yeniliği de üniversitelerle birlikte gerçekleştirdiği ortak panel ve seminerler oldu. Öğrenci dünyası yaşayan dünya ve ülke gündeminden yana bilgilendi.
Ve Ekim 2025’te o canlı, yaşam dolu üretken insan, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak apansız sonsuzluğa karıştı…
Onun ürünü olan İTD ise 181. sayısını geride bırakıyor.
Ekim 2025’te derginin sosyal medyasında Cumhuriyet’in 102. yılı, “Bu topraklarda nefes alan herkes için Cumhuriyet; bir duruş, bir umut, bir ışıktır.” sözleriyle kutlanıyor.
Bu umudu filizlendirdiği, bunun için bir duruş koyduğu ve ışığını yakmaktaki öncülüğü için Ömer Faruk Çolak Hoca’yı anmak, Cumhuriyeti yaşatmak ülküsüyle örtüşüyor.
Ömer Faruk Hoca!
Huzur içinde uyu…
Ömer Hoca’nın Anısına
Leyla Firuze Arda
Ömer Faruk Hoca’nın erken aramızdan ayrılışının ardından ona ithaf edeceğim bir yazı (yalnızca kendim okusam bile) yazmasam olmayacaktı. Çünkü birçoğumuzda olduğu gibi yolun başındaki bir doktora öğrencisi olduğum zamandan itibaren iktisatta çıktığım yolda yolculuğuma inanç kattı ve dolayısıyla ben de anısı da, hatırası da çok büyük. İktisada ilgi duyan birçok öğrenci gibi yolum İktisat ve Toplum Dergisi ile kesiştiğinde, Ömer Faruk Hoca’nın yaratıcısı olarak elinde tuttuğu bu üretkenlik ağının çok kıymetli olduğunu fark etmiştim. Kendisi bu dergiyi ve yayıncılığı diri tutabilmeye hayatını vakfetmişti. Tek başına ama (sayesinde) hep birlikte ancak kendisinin de ifade ettiği gibi hiçbir tarafa yaslanmadan bir mücadele başlatmış ve bunu da başarmıştı.
Ömer Faruk Hoca’yı iktisat camiasını birleştirme yetkinliğe ulaştıran şey hiç kuşkusuz “herkesin hocası” olma gücüydü, en köklü üniversiteden Anadolu’nun en ücra köşesindeki tüm iktisatçıların fikrini merak etti, dinledi ve dikkate aldı. Kendisine ne zaman yeni bir fikirle gitsem “prensipte anlaştık” sözü ile inancımı tazeledi, ancak yarım kalan çok fazla şeyi de çok erken arkasında bırakarak aramızdan maalesef ayrıldı.
Türkiye Ekonomisi uzunca bir süredir krizde veya krizin eşiğinde. Ekonomiyi yapay bir gerçeklikte ele almadığını bildiğimden ekonomide neler olduğunu anlamak için hep ona baktım ne söyler ne yazar diye. Geriye dönüp baktığımda bize miras kalan sayısıyız eserinin arasında şunu fark ettim ki yalnızca İktisat ve Toplum’ un önsözlerinde bile hazineler yatıyor. Dikkatli gözler her bir sayı için o tarihte Türkiye ve Dünya ekonomisinde her ne yaşanıyorsa o önsözde “gerçek” bir analiz bulabilir. Ki bu yönüyle İktisat ve Toplum’ u Türkiye ve Dünya’nın son 20 yıllık tarihine tanık atayarak aramızdan ayrıldı. Akademik değerin endeks ve atıf değerlerine indirgendiği günümüzde onun yazdığı bir önsöz bile görünüşe bakılırsa bu indirgemeciliğe bir itiraz niteliğinde ve umarım süreç içerisinde zihinsel tersine dönüşe ışık yakacaktır.
Başta Ömer Faruk Hoca’nın yol arkadaşı ve en büyük destekçisi olan eşi Fethiye Çolak’ a, varlıkları ile kendisine güç veren oğullarına sonrasında ise tüm iktisat camiasına sabırlar diliyorum.
Ömer Faruk Çolak’ın Ardından
Mehmet Saya
Yıl 2014. Harran Üniversitesi’nde asistanlığa başladığımda ilk işim İktisat ve Toplum Dergisi’ne üye olmak oldu. Kısa bir süre sonra bölüm başkanımız bir kongre yapılacağını ve yazışmaları yürütmemi istedi.

Oğuz Esen, Ömer Faruk Çolak ve Asaf Savaş Akat – EconHarran’14 Ulusal Ekonomi Kongresi, 23–24 Ekim 2014.
Adı, EconHarran’14 olan kongreye Ömer Faruk Hoca da geldi. Hoca o gün resmen döktürdü… Kendi kendime “Umarım hocayla yine yollarımız kesişir.” diye söylendim. Sonra aradan yıllar geçti ve doktora bitti. İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde “hoca” olarak başladım. Ömer Faruk Hoca’yı, moderatörlüğünü yürüttüğüm online seminer dizisine bir mail yazarak davet ettim. Hoca, aynı gün içinde nazik bir geri dönüşle daveti kabul etti. Çok heyecanlandım. Seminerin afişi çıktıktan sonra duyuruya başladık. Okuldaki bazı iktisatçılar, “Ömer Faruk Çolak’ı nasıl ikna ettin?” diye soruyordu. Ben de ilkin “Hocayla kankayız.” diye takıldıktan sonra bombayı patlatıp(!) “Maille haberleştik.” diye muhabbete devam ediyordum. Sunum günü geldi, çattı. Online bir akademik seminere göre kalabalık bir dinleyici sayısı vardı. Hoca; Bankalar, Devlet ve İktisat Politikaları başlıklı bir sunum yaptı. Osmanlı Devleti’nin son döneminden başlayıp günümüze kadar geniş bir bakış açısı sundu. O gün hocanın performansı yine harikaydı. Yer yer sunumun dışına çıkarak ezbere rakamlar veriyor, şahit olduğu bazı kriz dönemlerinden kesitler anlatıyor ve ekstra parantezler açıp detaylara girerek aklımızı alıyordu. Sunum bittikten sonra bölümdeki iki finans hocasından biri “Hoca ne konuştu ya! Daha önce hocayı hiç dinlememiştim.” diyerek hayranlığı belirtti. Diğer finans hocası ise kendini tutamayıp benimle tokalaştı ve “Ben de daha önce dinlememiştim. Çok iyi Mehmet.” diye beni tebrik etti. Sanki sunumu ben yapmışım gibi. Ben de “İyi olan Ömer Faruk Hoca’ydı. Ben de sizler gibi hayranlıkla dinledim.” diyerek düzelttim. Kısacası Hocam, sizi tanıyanların yanında bir de sizi tanımayanların gönlüne değdiğiniz. Yattığınız yer incitmesin sizi…

Sn. Ömer Faruk Çolak Anısına
Mert Can Duman
Bundan 13 yıl önce… TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi İktisat Bölümü’nde yüksek lisansımı yapıyorum. Aynı okulun lisans bölümünden mezun olurken aklımın ucundan dahi geçmeyen “akademiye katkı sunma merakım” iyiden iyiye harlanmış…
Hocalarımın yazdığı İktisat ve Toplum Dergisi’ni elimden düşürmüyorum. Bir seferinde, iktisat bilimini toplumla buluşturmak için olanca gücüyle çabalayan Ömer Faruk Hoca’ya demiştim ki “Hocam bir süredir bir konu üzerinde çalışıyorum, size göndersem günün birinde İktisat ve Toplum’da yer verir misiniz?”
Bugün 2025 yılının en iyi doktora tezi ödülünü aldığım yolculuğun ilk adımları bu sorunun cevabıyla atılmıştı: “Hocam gönder tabii, kıymetli katkılara her zaman kapımız açık.”
Birkaç hafta sonra yazımı, hocalarımı gıptayla okuduğum dergide basılı görünce yaşadığım mutluluğu hayatım boyunca unutamam. Ki İktisat ve Toplum Dergisi’nin o sayısını da kütüphanemde ayrı bir yerde saklarım.

Necat Coşkun, Ömer Faruk Çolak ve Hasan Ersel – Ekonomide Arayış: İktisat ve Toplum Dergisi, 5. Yıl Etkinliği, Hacettepe Üniversitesi, 9 Aralık 2015.
Sonrasında birçok makalemle yer aldığım, “Türkiye’de Neden Bu Kadar Çok AVM Var?” başlıklı makalemin 40. sayısının kapak yazısı olduğu İktisat ve Toplum Dergisi’ni ailesinden ayırmayan Ömer Faruk Hoca’yı bu kadar kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Hayat bir oyun sahnesi… Bu oyunda rol alan bazı insanlar hayatımıza öyle bir dokunur ki; oyunun sonuna kadar her zaman hatırlanmaya ve hatırlatılmaya değer olur.
Ebediyete irtihal eden, yıllarca çocuğu gibi büyük bir heyecanla ve hevesle yeni sayısını kendisinin de beklediği elinde tuttuğunuz bu derginin kurucusu, kıymetli hocamız Sayın Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak’a Allah’tan rahmet, sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Mekânınız cennet olsun Hocam, sizi her zaman tebessümle anımsayacağım.
Ömer Faruk Çolak’ın Ardından
Nazire Nergiz Dinçer
Ömer Faruk Hoca’yı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim.
Ömer Faruk Hoca, birçoğumuz gibi araştırma ve eğitim yoluyla iktisat bilimine değerli katkılar sunan bir hocamızdı. Ancak onun katkısı bunlarla sınırlı değildi.
Büyük bir adanmışlıkla yürüttüğü, Türkiye koşullarında adeta bir Don Kişotluk olarak adlandırılabilecek bir işe girişti: Bir dergi kurdu.
İktisat ve Toplum Dergisi, tam 15 yıl boyunca, aralıksız her ay yayımlandı.
Bu başlı başına büyük bir başarıydı; ama Ömer Faruk Hoca için bu da yetmedi.
Efil Ekonomi Araştırmaları Dergisi’ni kurdu. Bunların yanında yayıncılık alanında da aktif olarak çalışmaya devam etti.
Her birimizin fikirlerini daha geniş kitlelere duyurmamıza vesile oldu.
Özellikle İktisat ve Toplum Dergisi’ni konferanslar, paneller gibi akademik etkinliklerle destekleyerek hem akademisyenleri bir araya getirdi hem de onların seslerini duyurmalarına yardımcı oldu.
Bu yönüyle, sadece yayıncılık yapmakla kalmadı, iktisat alanında bir arada düşünmenin ve paylaşmanın önünü açtı.
Ama benim için Ömer Faruk Hoca, bütün bu akademik kimliğinin ötesinde, meslektaşlarına sürekli destek olan ve yüreklendiren bir dosttu.
Her zaman pozitif, yapıcı ve paylaşımcıydı.

Timur Han Gür, Nazire Nergiz Dinçer, Necat Coşkun ve Ömer Faruk Çolak
ODTÜ Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, 27 Kasım 2019.
Bir fikir paylaştığınızda sizi yargılamaz, tam tersine o fikri büyütmenize yardım ederdi.
Onunla yapılan her sohbet hem düşündürür hem de harekete geçme isteği verirdi.
Hastalığı sırasında bile hiç durmadı; sürekli üretti, sürekli paylaştı.
Bu kadar üretken, bu kadar işini seven, bilime, topluma ve memleketine hizmet etmeyi her şeyin önüne koyan bir insan kolay bulunmaz.
Benim için Ömer Faruk Hoca, hem bir hoca, hem bir dost hem de örnek bir insandı.
Keşke vaktimizin kıymetini bilseydik.
Keşke daha fazla vakit geçirebilseydik.
Onu her zaman sevgiyle, saygıyla ve büyük bir özlemle anacağım.
Ömer Faruk’un Ardından…
Necat Coşkun
Ömer Faruk’la kırk yılı aşan dostluğumuzun ardından bu satırları kaleme almak benim için hiç kolay değil. Asistanlık döneminde başlayan akademik yolculuğumuz, neredeyse her aşamada kısa aralıklarla birbirine paralel ilerledi.

Oğuz Esen, Necat Coşkun ve Ömer Faruk Çolak
Urla, Özbek Koyu, 2017.
Her zaman üzerinde düşündüğü, hayata geçirmeyi planladığı bir makale, kitap ya da araştırma projesi olurdu. Başladığı işi hızla sonuçlandırırdı. Üretkendi, ortak çalışma yapma konusunda uyumluydu. Genç asistanları teşvik eder ortak çalışma yapardı. Ders vermeyi, öğrencilerle bir arada olmayı severdi.
Muğla Üniversitesi’nde Dekanlık yaptığı dönemde fakülteye akademik, kültürel ve sosyal anlamda çok önemli katkılar sağladı. Büyük ve kapsamlı kongreler düzenleyerek pek çok iktisatçıyı bir araya getirdi. Üniversitenin ve fakültenin, bölgenin en cazip kampüslerinden biri hâline gelmesinde büyük emekleri oldu. Daha sonra Gazi Üniversitesi’ne dönerek Genel Sekreterlik görevini üstlendi. O dönemin zorlu koşullarına rağmen üniversite için kalıcı ve önemli işler başardı.
Üniversiteden ayrıldıktan sonra, asistanlık yıllarından beri kurmayı hayal ettiği yayınevini gerçeğe dönüştürdü. Eşi Fethiye’nin desteğiyle yönettiği Efil Yayınevi, pek çok değerli iktisat eserini Türkçe literatüre kazandırdı. Yeni ve önemli kitaplar Türkçeye çevrilirken, baskısı tükenmiş klasikler yeniden yayımlandı. Bu yayınevi, Türkçe iktisat yazınının gelişimine büyük katkı sağlayarak, ticari anlamda zorlu ama idealist bir misyonu cesaretle sürdürdü.
Ömer Faruk’un öncülüğünde çıkarılan İktisat ve Toplum dergisi ile önemli bir boşluğu doldurdu. Ayrıca Anadolu’nun birçok ilindeki üniversitelerde her yıl düzenlediği toplantılarla, genç akademisyenlerin ve öğrencilerin ufkunu genişletti; onları saygın iktisatçılarla tanıştıkları ortamlar sağlayarak farklı bakış açılarıyla tanıştırdı.
Akademik çalışmaların ötesinde, biz aynı zamanda seyahat arkadaşıydık. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Karadeniz’in yaylalarına kadar birçok yere birlikte gittik. Adıyaman’da Nemrut Dağı’na tırmanışımız hâlâ hafızamda; o zorlu yolculukta gösterdiği dayanıklılık, onun için yıllarca bir övünç kaynağı olmuştu. Mardin Kalesi’nden Mezopotamya ovasının büyülü manzarasını seyretmek, Diyarbakır’ın tarihi dokusunu keşfetmek, Hasankeyf’in ve İshak Paşa Sarayı’nın görkemini yaşamak, Karadeniz’in serin yaylalarında dolaşmak… Hepsi, her hatırlayışta yüzümüzde tebessüm oluşturan unutulmaz anılar olarak kaldı.
Ne yazık ki Ömer Faruk aramızdan çok erken ayrıldı. Onun yokluğu, dost olarak büyük bir boşluk bıraktı. İyi bir dostu kaybetmenin hüznünü hep yüreğimizde hissedecek, onu daima özlemle anacağız.

Necat Coşkun ve Ömer Faruk Çolak – Ekonomide Arayış: İktisat ve Toplum Dergisi, 5. Yıl Etkinliği, Hacettepe Üniversitesi, 9 Aralık 2015.
Sevgili Ömer Faruk’un Ardından…
Oğuz Esen
Ömer Faruk ile dostluğumuz, asistanlık yıllarımız olan 1980’lere kadar uzanır. O yıllarda başlayan arkadaşlığımız, meslek hayatımız boyunca hiç kopmadı; aksine, yıllar geçtikçe daha da derinleşti.
2000’li yılların başında benim İzmir’e gelmemle birlikte bu dostluğumuz kesilmek bir yana, daha da güçlendi. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin kuruluş yıllarında düzenlenen pek çok panel, konferans ve benzeri etkinliğe katılarak büyük katkı sağladı. Ardından başlayan Muğla’daki dekanlık döneminde de aynı enerji ve kararlılıkla iddialı işler gerçekleştirdi.
Yayıncılık öncesinde bizleri TİSK Akademi dergisi etrafında bir araya getirmişti; ardından İktisat ve Toplum Dergisi (İTD)’nin doğuşuna tanıklık ettik. Dergi konusunda görüş alışverişinde bulunduğu küçük bir grup içinde ben de yer alıyordum. İTD’nin başarılı olması için olağanüstü bir çaba gösterdi. Ülkenin dört bir yanındaki iktisat bölümlerinde paneller, konferanslar düzenledi; bazılarında ben de yanındaydım.

Ömer Faruk Çolak, Abdullah Takım, Necat Coşkun ve Oğuz Esen
Küresel Ekonomide Yeni Eğilimler ve Türkiye Ekonomisi Paneli, Erzurum Atatürk Üniversitesi, 2 Mayıs 2019.
Kısa sürede İTD, Türkiye’nin en saygın ve üretken iktisat dergilerinden biri haline geldi.
Sonraki yıllarda da durmadı; her seferinde yeni bir fikrin, yeni bir projenin peşindeydi.
2020 sonrasında neredeyse her yıl yeni ve kapsamlı bir çalışmayı hayata geçirdi.
Meslektaşlarına karşı son derece vefalıydı. Pek çok anı ve armağan kitabının hazırlanmasına önayak oldu; bunları hiçbir ticari kaygı gütmeden, sadece dostluk ve mesleki saygı duygusuyla yayımladı.
Bu projelerin birçoğunda yer alma şansına sahip oldum.
Ne yazık ki, yine böyle iddialı bir projenin neredeyse sonuna gelindiği bir dönemde aramızdan ayrıldı.
Onu kaybetmek büyük bir kayıp, ama arkasında bıraktığı dostluk, üretkenlik ve heyecan dolu miras hep bizimle yaşayacak. Asaf Savaş Hoca’nın da dediği gibi, Ömer Faruk iktisadı çok seviyordu.
Ama bence onu asıl özel kılan, insanları da aynı samimiyetle sevmesiydi.
Yaptığı her işe duyduğu inanç ve çevresine kattığı dostlukla hep hatırlanacak.
Prof. Ömer Faruk Çolak’ın Ardından, Sevgi ile
Oktar Türel
Meslektaşımız ve dostumuz Prof. Ömer Faruk Çolak, bizleri tarifsiz hüzün ve elemlerle baş başa bırakarak Ekim 2025’te aramızdan ayrıldı. Onun sosyal bilimlerle uğraşanlara örnek olacak, kısa, ama verimli çalışma yaşamını kısaca anımsamakta yarar var.
Ömer Faruk’a iktisat dalında 1984’te Y. Lisans, 1992’de Doktor ünvanını kazandıran ilk meslek yılları, Türkiye ekonomisinin “neoliberal dünya”ya uyum çabalarının yoğunlaştığı ve ekonomik başarımın büyük savrulmalardan geçtiği yıllarla örtüştü. Onun 1980’li ve 1990’lı yıllardaki ulusal iktisat yazınına katkıları makroekonomik kuram ve politikalar ile parasal iktisat ve finans üzerinde yoğunlaşmakla birlikte, bu konularla sınırlı kalmadı. Dahası, 1990’lı yıllar ve sonrasında onun salt “akademik” öğretim ve üretimle yetinmediği, güncel ekonomik sorunlara ilişkin “popüler” yazıları ile geniş toplum kesimlerini bilgilendirmeye çaba harcadığı, özgeçmişinden izlenebiliyor.
2000’lı yıllarda ve özellikle 2007 – 09 küresel finans krizi sonrasında Ömer Faruk’un toplumsal sorumluluk kaygıları daha da pekişti. Hem dünyada hem de Türkiye’de siyasal ve ekonomik ortam hızlı bir biçimde evrilirken, sosyal bilimlerle uğraşanların kendi bilgilerini sınama / yeni bilgiler üretme / toplumu aydınlatma yükümlülükleri de yükseliyordu. Ömer Faruk, bu değişim ortamına üç büyük atılımla katıldı: Efil Yayınevi’nin kuruluşu (2008); İktisat ve Toplum (2010) ile Efil Journal’ın (2018) yayın yaşamına girişi. Efil Yayınevi, çeşitli sosyal bilim dallarındaki seçkin telif ve çeviri eserleri geniş toplum kesimlerinin erişimine açmayı amaçlıyordu. İktisat ve Toplum, (i) yerleşik sosyal bilim kuramlarına eleştirel bakabilmeyi, (ii) titizliği ve akademik standartları ön planda tutarak, anlaşılabilir bir dille okurlara ulaşmayı; (iii) sosyal bilimlere disiplinler – arası bakışı özendirmeyi öngörüyordu. Efil Journal’ın ilgisi ise “akademik” çalışmalar üzerinde yoğunlaşacaktı.

Ayrıntıları daha geniş bir inceleme gerektiren bu atılımlarda Ömer Faruk, yakın aile ve dost çevresinin destekleriyle yetinmedi; çok daha geniş bir insangücü kümesinin entelektüel kapasitesini harekete geçirmeyi başardı. İktisat ve Toplum ile Efil Journal’ın danışma ve yayın kurullarının alışılmamış genişliği bu başarının somut kanıtı sayılmalıdır. Ömer Faruk’un meslektaşlarıyla ilişkilerinde sergilediği yakınlık ve sıcaklık önünde, muhataplarına en uygun düşen davranış biçimi, kendilerine anımsatılan sorunlar üzerinde kafa yormak ve “fikir üretmek” olabilirdi; onlar da çoğunlukla öyle davranageldiler.
Söz konusu ilişkilerde muhatapları onun düşüncelerini paylaşmayabilirlerdi; Ömer Faruk için önemli olan şey, düşünsel üretimde titizlik ve dürüstlükten uzaklaşılmaması idi. Onun bağlı kaldığı özgür düşünce ve hoşgörü anlayışının toplumsal ilişkilerde ne kadar gerekli ve yararlı olduğu, yaşadığımız günlerde açıkça ortaya çıkmakta.
Ömer Faruk’un aramızdan erken ayrılması, onun başlattığı atılımların güçlenerek sürmesini durdurmayacak. Huzur içinde uyusun.
Uzaklardan Bir Dostluk
Rauf Gönenç
Ömer Faruk Hoca ile kendisi hayattayken on yıl boyunca uzak ülke ve şehirlerden yazışıp bir kez bile bir karşı karşıya gelemedik, oturup dereden tepeden bir sohbet yapamadık, serbest bir zaman geçiremedik, içimde çok büyük bir ukde, telafisi yok…
Fakat eminim ki ekonominin çok ötesindeki, daha doğrusu çok derinindeki dünyalarda kalbi, hisleri, düşünceleri, hikayeleri çoktu… Onları dinleyemedim.
Ekonomi üzerine muhtelif yazışmalarımız, İktisat ve Toplum’da makale yayınlarımız oldu. Bir makalenin tercümesinde yaşadığımız sorunları büyük bir zarafetle ve fedakârlıkla yönetişini unutmayacağım. Son günlerde iştahla üzerinde çalıştığı kitaba bir katkı için sıcak haberleşmelerimiz oldu. Ekonomi konuları etrafında uzaktan, samimi bir dostluk yaşadık.
Ömer Faruk Hoca’nın bende bıraktığı iki derin iz şunlar oldu: olağanüstü çelebi bir insan ve olağanüstü heyecanlı bir ansiklopedist. Sanıyorum ki bu iki karakter çizgisi Hoca’nın kişiliğinde ve yaşamında zaten birbirine çok bağlıydı.
18. yüzyılın malum muhteşem macerasının bayrağını taşımaya devam eden bir dünya ansiklopedisti gibi bilgiyi bir hazine gibi itinayla korumaktan, damıtmaktan, belgelemekten, yaymaktan fiziki bir haz alır gibi bir hali vardı! Ve hiç yorulmadığı bu çabanın bir ucundan, herhangi bir ucundan ve herhangi bir şekilde tutan herkese babacan bir bakışı ve şefkati…
Dokunduğu her şeyde şu da hissediliyordu – en yakınları belki teyit edeceklerdir: Bütün gerçek ansiklopedistler gibi aydın, laik, hümanist bir Cumhuriyet fikrine, Türkiye Cumhuriyeti fikrine aşık gibiydi…
Çok büyük saygıyla…
Ömer Faruk Hoca
Sacit Hadi Akdede
Ömer Faruk Hoca’nın hemen aklıma gelen mesleki açıdan ilk özelliği iktisadı çok sevmesiydi. Her iktisat hocası iktisadı sever ama Ömer Faruk Hoca her makalede heyecanlanacak bir yön ya da boyut bulurdu. Bu konudaki enerjisi hiç bitmeyecek gibiydi. Bazen içindeki enerji dışarıya çıkarken konuşması aklının hızına yetişemiyor da bedenini şişiriyor diye düşünürdünüz. Bu kadar enerji çok zayıf bir bedende olamazdı derdim kendi kendime. Sanki bir sahne gösterisinin başrolünde oynayan tenör gibiydi.
Ömer Faruk Hoca ile sayısını hatırlayamadığım toplantı, konferans, sempozyum, panel vb. etkinlikte bulundum. Her zaman konuşması akıcı, ilgi çekici, ufuk açıcı ve coşku dolu olurdu. Sonrasındaki sohbetlerde ise çok dostça, insancıl ve her zaman iyi niyetliydi.

İktisat ve Toplum Dergisi yayımlanmaya başlamadan çok önce Ömer Faruk Hoca’nın dergiyi kafasında uzun süre kurguladığını biliyordum. 8-9 Ekim 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Afyonkarahisar’da düzenlediği “Bütçe Sürecinde Parlamentonun Değişen Rolü” başlıklı uluslararası sempozyumda şu anda ikisini de rahmetle andığım Osman Aydoğuş Hocam ve Ömer Faruk Hocamla beraberdik. Hatta sempozyum sonrası Osman Hocamın Afyon’daki köyünde Osman Hocamın kardeşine misafir olmuştuk. O geziden aklımda kalan bilimsel bildiriler değil de üçümüzün geçirdiği hoş zamanlar, güzel sohbetler aklıma geliyor şimdi. O sempozyumunda Ömer Faruk Hocam bir dergi çıkarmak istediğini ve muhtemel içeriğini bizimle paylaştı. Osman Hoca ve ben, en az Ömer Faruk Hoca kadar heyecanlandık çünkü Ömer Faruk Hoca o kadar inanarak anlatıyordu ki bu derginin çıkmaması mümkün değildi. Biliyorum ki Hoca, başka hocalara da bu fikrini açmış onların da görüşünü almıştı. İyi ki öyle yapmış. Hocanın ismini yaşatacak başka birçok vesile vardır ama bu İktisat ve Toplum Dergisi de onun ismini “Türkiye İktisadi Düşünme Tarihine” silinmeyecek şekilde yazmıştır. Halkımızın dediği gibi: Ruhu şâd olsun, devri daim olsun.
Kadim Dostum Ömer Faruk Çolak’ın Ardından…
Serdar Sayan
Ömer Faruk Çolak benim kadim dostumdu. Kadim kelimesini bilerek kullanıyorum çünkü onunla kaç yılında, ne zaman tanıştığımızı hatırlayamayacağım kadar eskiydi dostluğumuz. Onu kaybettiğimiz haberini alınca yaşadığım şokun üzerinden bir süre geçtikten sonra ancak farkettim ki sanki hep—en azından profesyonel kariyerlerimizin en başından beri—tanışırdık gibi geliyor. Sanırım Türkiye Ekonomi Kurumu üyeliğimiz vasıtasıyla tanıştık.
Zihnimde en net canlanan en eski görüntü Başkent Üniversitesi’nin Kızılcahamam’daki uygulama otelinde ailece kahvaltı ettiğimiz 1990’lar sabahına dair. Masadaki çocukların şamatası ve ortamdaki çatal bıçak vd. seslerin uğultusu arasında yürütmeye çalıştığımız keyifli sohbet sırasında Faruk’un ne kadar çok şey okumuş olduğunu hayranlıkla fark etmiştim.

Sonradan yaptığımız bütün sohbetler bu hissi güçlendirerek sürdürdü ama onunla asıl yakınlaşmamız İktisat ve Toplum Dergisi’ni çıkartmaya hazırlandığı(mız) sırada oldu. O zamanlar Türkiye insanın bütün enerjisini, yeni bir şeyler yapma isteğini emen bir “gayya kuyusu”na henüz dönüş(türüle)memiş olduğu için ben iktisat bilimini meslekten olmayan “sivillere” de sevdirecek bir “popüler bilim” dergisi çıkartma fikrini çok heyecan verici buluyordum. Hatta kendim de insanların etraflarında gördükleri türlü olayların ardındaki hemen akla gelmeyecek ama okuyunca “ne ilginçmiş” dedirtecek iktisadi mekanizmaları sıkıcı bir akademik üslup kullanmaksızın anlatan yazılar yazmak istiyordum.
İşte Faruk da tam böyle bir dergiye ihtiyaç olduğunu düşünüyordu ve benim de düzenli olarak köşe yazmamı istiyordu. Çok sayıda keyifli öğle yemeği, kahve buluşması sırasında yaptığımız sohbetler ve tartışmalar sonucunda İktisat ve Toplum’un sosyal bilimler için bir tür Bilim ve Teknik dergisi rolü oynaması ve benim de her ay “Ahkam Keseri” başlıklı bir köşe yazmam konusunda uzlaştık. (Dergideki diğer düzenli köşe de Erinç Yeldan’ın “Mutatis Mutandis” köşesi olacaktı ve böylece İktisat ve Toplum piyasa fikrine yakın ve uzak iki iktisatçının düzenli köşe yazdığı bir popüler bilim dergisi olarak yayına başlayacaktı.)
“Ahkam Keseri” köşemi birkaç yıl her ay düzenli ve çok keyif alarak yazdım. Köşe epeyce sadık bir okuyucu kitlesi de edindi. Dani Rodrik’in her sayıda ilk önce “Ahkam Keseri”ni okuduğunu ve çok eğlenceli bulduğunu söylediği tweet’inden sonra köşenin meraklıları daha da arttı. (İtiraf etmeliyim ki iş yoğunluğum her sayının hazırlanma takvimine uymamı zorlaştırdığı için pek çok yazımı geç teslim ettim maalesef ama sevgili Faruk ve eşi Fethiye büyük bir sabırla, bazen dergiyi matbaaya ve dağıtıcıya göndermeyi geciktirerek beklediler beni.)

Birinci İktisat ve Toplum Kongresi, 6 Aralık 2023.
Zaman içinde vakitsizlik baskısı artınca yazılarımın aylık düzeni bozuldu ve giderek sıklığı da azaldı. Epeydir de hiç yazamaz oldum ama her sayıyı incelemeye ve her sayıdan birkaç yazıyı dikkatle okumaya devam ediyorum. Düzenli yazamadığım dönemde Faruk “gel o zaman bir söyleşi dizisi başlatalım; konuşmaların deşifre edilmiş halini yayınlarız her ay” dedi. 10 sayı sürdürdüğümüz bu proje çerçevesinde Faruk ile ben Selva Demiralp, Mahfi Eğilmez, Uğur Gürses, Murat Üçer, Haluk Levent, Timur Han Gür, Güven Sak, Gökhan Özertan, Kamil Yılmaz ve Gülçin Özkan gibi isimleri ağırlayıp, çok güzel söyleşiler yaptık ve dergi(miz)de yayımladık.
İktisat ve Toplum’un yayıncısı Faruk (ve sevgili eşi Fethiye) idi ama ben hep bizim dergimiz olarak gördüm İktisat ve Toplum’u. Nitekim son iki yıldır TEPAV ev sahipliğinde, kimileri bir biçimde dergide yayımlanacak tebliğleri seçmemize de yardımcı olması amacını da güderek düzenlediğimiz İktisat ve Toplum kongrelerinde tüm süreçlere severek (ve artık yazamadığım köşem için hissettiğim vicdan azabıyla) katkıda bulundum.
Faruk’un ölümü ani ve beklenmedik olması itibarıyla da, uzun süren meşakkatli bir tedavi sürecinin bitmesinin ona verdiği mutluluğun tadını çıkartmasına izin vermemesi itibarıyla da sarsıcı oldu. Ben uzun süre idrak edemedim bu haberin anlamını. Durumu daha da sarsıcı ve inanılmaz kılan sadece 10-12 gün öncesinde neşeyle beni arayıp “Serdar’cım Ekim sayısı derginin 15. yıldönümü sayısı biliyorsun, 10. yılda yaptığımız gibi 15. yılı için de bir kutlama yemeği yapalım ve biraz eğlenelim.” demiş olmasıydı. 15. yıl sayısının matbaadan çıktığını görüp eline alamadı ama oradan okumaya devam ettiğine eminim.
Nur içinde yatsın sevgili arkadaşım ve meslektaşım.
Ömer Faruk İçin
Şiir Yılmaz
Bu kez sözümü dinlemedin Tontonum. Hani benden çok korkardın? Hani hayatta bir karından bir de benden korktuğunu söylerdin. Ne oldu? Karından, benden korkacağına ondan, ölümden korksaydın ya… Ben seni bir kez korkuttum. Demek ki adam akıllı korkutmuşum. Öyle ki unutamamışsın. Öyle ki seni korkuttuğumu, korkutmak ne kelime tehdit ettiğimi ben de unutmamışım. Doktora sınıfımda, o zaman Bankacılık Yüksek Okulu diye bilinen okulda asistandınız Hamdi Oral’la sen. İkiniz de ara sınavlarda en başarısız iki öğrenci olarak karşımdaydınız. Rahmetli Ergin İğrek Hoca’yla size haber yolladım. “Bu gidişle benden geçemezler. Söyle onlara akıllarını başlarına toplasınlar. Gelecekleri ile oynamak istemem. Ama bu işin şakası yok. Bunlar bu meslekte ya devam edecekler, ya gidecekler…”
Tehdit yerini buldu. Final sınavında Hamdi ile Ömer Faruk ara sınavlarda aldıkları düşük notlara karşın ortalamayı hiçbir itelemeye gerek kalmadan tutturdular ve meslekte kaldılar. Bu olayı sık sık hatırlar, bana da hatırlatır hatta nerelerden soru gelebileceğini tahmin ederek nasıl çalıştıklarını ballandıra ballandıra anlatırdı. O korku devam etmiş olmalı. Öğretim üyeliğini ve öğrencilerini hiç ihmal etmedi Ömer Faruk. İhmal etmediği, titizlendiği, hep daha fazlasını vermek istediği tek alan belki de öğretmek, öğretmek, öğretmek oldu. Yöneticilik görevlerinde de bulundu. Yöneticilik denilince aklıma hep bir dostumun bana söyledikleri gelir: “Gereksiz dostluklar ve gereksiz düşmanlıklar edinmek istiyorsan yönetici ol…” Yöneticilik, yeni bir şeyler yapmayı hedefleyenler için her zaman yeni dost ve düşmanlar edinme yolu olmuştur. Meyve veren ağaç taşlanır, sözü boşuna söylenmemiş anlaşılan. Sen de geçici dostlar, kalıcı düşmanlar edinmişsindir mutlaka. Çünkü sen meyve veren ağaçtın. Yöneticiliğin boyunca yaptığın işlere kendi damganı vurmasını bildin. Taşın altına elini koymaktan hiç çekinmedin, sakınmadın. Gene de bana soracak olurlarsa senin en başarılı olduğun alanın yayıncılık olduğunu hiç duraksamadan söyleyebilirim.

Yayıncılık, öğrenmenin ve öğretmenin ayrılmaz bir parçası olduğu için keyif verici ve vazgeçilmezdi herhalde senin için. En zor koşullarda bile yayıncılığı ödün vermeden sürdürdü Ömer Faruk ve Fethiye. Güzel ve değerli kitaplar bastılar. Ömer Faruk’un iktisat tarihi ve iktisadî düşünceler tarihine olan merakı hiç bitmedi. Kitaplarımı -belki de korkusundan- hiç ikiletmeden basarken, yeni baskılarını yaparken benim düşünce tarihi boyutunu ihmal etmeden konuları ele alışımı beğenir ve çalışmalarımı da o yüzden benimserdi. Her bir araya gelişimizde edebiyattan söz açar, klasikleri okuduğunu, öğrencilerine edebî okumalar yapmalarını salık verdiğini söyler, dönem başında dağıttığı okuma listesinde yer alan edebî yapıtları gösterir, fikrimi sorardı.
Ne yazık ki sık karşılaşan, sık görüşen insanlardan değildik. Her görüşmemizde kilosunu sorar, ne zaman kilo sorununa eğileceksin derdim. Bu konuda konuşmayı sevmediğini, bir tek bana ses çıkaramadığını karısından öğrenmiştim. O cesaretle sormayı sürdürdüm. Hatta bir gün çok ileri gittim. Hemen onun yanında tanıdığım, güvendiğim bir diyetisyeni arayıp onun adına randevu aldım. Diyetisyenle görüşmesinin sonucunu öğrenmek için aradığımda Fethiye, Faruk’un o randevuyu iptal ettirdiğini, ancak bir başka diyetisyene gideceğini uzun uzun anlatmaya başladı. Yan çiziyordu. Onun için kilo sorun değildi. Kilosuna karşın bütün kan değerleri normaldi. Hatta doktorlar bile bu işe şaşıyordu. Obezite böyle bir hastalıktı anlaşılan. Hastaya hasta olduğunu kabul ettirmeyen bir hastalık. Benim, bana gelinceye kadar daha kim bilir kimlerin öğütlerini kulak arkası etmesini sağlayan bir bağımlılık. Ölüm nedeni sorulacak olursa kuşkusuz obezite denilmeyecek ancak bileğini burkmasıyla başlayan sürecin arka planında kocaman bir vücut, o ağırlığın bileğe bindirdiği yük ve o baskının yol açtığı defalarca yeniden yeniden yaşanan kırılmalar… Hastalığıyla ilgili bilgi almak için Fethiye’yi aradığımda ilk sorum kilo durumu nasıl demek oluyordu. Kendisiyle hiç konuşmadım. Konuşsam da kendisine kilo durumunu sormazdım sanıyorum yoksa gene dayanamayıp sorar mıydım? Ben ne yaparsam yapayım o kilosundan korkmuyordu.

Birinci İktisat ve Toplum Kongresi, 6 Aralık 2023.
Nedense çok aralıklı ve az görmeme karşın her görüşmemizde çok yaşamayacağını, öleceğini biliyor, düşünüyor duygusuna kapılmışımdır. Sanki yapacağını, yapabileceklerini yapmış, kemale ermiş insanlara özgü bir duruşu vardı. En önemli, en başarılı eserleri sürekli övündüğü, gurur duyduğu iki oğluydu. Karısı, hâlâ âşık olduğu karısı, vazgeçilmeziydi.
Beni gelip evimden alacak, evine götürecek, bahçede mangal yapacak, birlikte şöyle uzun uzun oturacaktık. Ölüm olmasaydı…
Seni yeterince korkutamamışım tontonum.
Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak Anısına…
Timur Han Gür
Türkiye iktisat camiasının güler yüzü, sevgili Ömer Faruk Çolak Hocam.
Bakalım sensiz nasıl bir araya geleceğiz, nasıl organize olacağız, nasıl yazacağız, nasıl konuşacağız…
Son 10 yılda yakından tanıdığım, tanıdıkça daha çok sevdiğim, yakınlaştığım ve ortak birçok projeye imza attığım çok değerli dostum. Gerçekten çok erken, çok acele oldu. Çok üzgünüm, çok büyük bir kayıp. Türkiye iktisat camiasının başı sağ olsun.
Ömer Faruk öncelikle çok iyi bir akademisyen, konuşmacı, öncü, girişimci, organizatör, yayıncı ve yazardı.
Çok iyi bir hoca olduğunu eski tüm öğrencilerden bizzat duydum. Öğrendikleri değerli bilgiler nedeniyle konuları ele almadaki doğru yaklaşımlarımızda Ömer Hoca’nın büyük payı var dedikleri için bunları yazıyorum. Yetiştirdiği öğrencilerin gösterdikleri başarı bunu zaten kanıtlar niteliğindedir. Birlikte gittiğimiz her yerde mutlaka eski bir öğrencisi yanımıza gelir, kattığı her şey için teşekkür ve minnet duygularını iletirdi.

Ömer Faruk Çolak, Hüseyin Özel ve Timur Han Gür – Birinci İktisat ve Toplum Kongresi, 6 Aralık 2023.
Ruhundaki girişimcilik ve öncülük hiç ama hiç bitmezdi. Sürekli olarak yeni bir düşüncesini paylaşır, birlikte bu işi yapabilir miyiz diye sorar ve daha önemlisi bu fikri çabucak hayata geçirirdi. İktisat ve Toplum Dergisi, Efil Journal, yıllık konferansları işte böyle hayata geçti. Hemen iş bölümü yapar, finansmanından editoryal yapıya kadar her şeyi paylaşarak, danışarak ama çabucak hayata geçirirdi. Geniş çevresi sayesinde o kadar kolaylıkla bu organizasyonları yapardı ki insan şaşırırdı. Telefon açtığında yok diyemeyeceğiniz bir tonda, heyecanlı ama sakin, zorlayıcı ama sevecen tavrı ile mutlaka o projeye dahil edilirdiniz. Yazınızı azıcık geciktirseniz gelen telefonun Ömer Faruk Hoca’dan olduğunu bilirdiniz. Bu kadar yoğun temposuna rağmen disiplini hiç kaybetmez, zamanlamasını aksatmaz ve takibini sürdürürdü. Hani vardır ya sevecen, kibar, bilgili insanlar sizi o yumuşak tavırlarıyla disipline eder, çalıştırır, kapsayıcı tavrıyla işe sokar. İşte aynen öyleydi Ömer Faruk Hocam.
Çok iyi bir yazardı. Çok çabuk durum değerlendirir, ana fikri en yalın biçimde okuyucuya iletir, zevkle okurken anlatım güzelliği içinde konuyu çok net kavratırdı. Son nefesinde bile yazdığı gazete yazısına, okuyunca hayran kalmamak elde değil. Bilgi sahibi olmasının yanında bilgiyi paylaşım ve anlatım dili ve yorumlaması olağanüstüydü.
Pozitif ayrımcıydı. Kadınlara, emekçilere, doğaya, çocuklara büyük saygı duyar, onların mücadelesinde hep ön cephede yer alırdı. Sokaktaki kediden barınaktaki köpeklere kadar doğal yaşamın dostuydu.
Türkiye ve Dünya ekonomisini çok yakından takip eder, derin bilgisi dışında en iyi yorumu ve öngörüleri önce hep Ömer Faruk Hoca’dan dinlemeyi isterdiniz. İyi ki birlikte programlar yapmışız, iyi ki birlikte projelere imza atmışız hocam.
Işıklarda uyu.
Bıraktığın eserlerde yaşayacaksın.
Sevgiyle…
Ömer Faruk Çolak’ın Ardından
Verda Özgüler
İktisat ve Toplum Dergisi (İTD) ile 2017 yılında tanıştım. Dergiyi o kadar çok beğendim ki geriye dönük olarak tüm sayılarını edinmek ve rafımda yer vermek için uğraştım. İlk sayılardan bazıları basılı kopya olarak yoktu. Bu süreçte sürekli görüşüp yazışarak tüm sayıları basılı temin ettim. Bu görüşme ve yazışmalar sırasında karşılaştığım olumlu ve yapıcı yaklaşımdan İTD’nin bir dergiden daha fazlası olduğunu anladım.

Aradan geçen yıllarda çok değerli Ömer Faruk Çolak ve sevgili eşi Fethiye Çolak ile hiç yüz yüze gelip tanışmadım ama her yeni dergi sayısı elime ulaştığında kendimi her zaman iyi ve destekleyici bir ailede gibi hissettim. Tüm sayıları tek tek ve severek okurken üniversite yıllarımdan çok değerli hocam Korkut Boratav’ın yazıları, söyleşileri dergideki varlığı tüm diğer değerli hocalarımın varlığı gibi beni hep mutlu etti.
Çok büyük ve güzel bir akademik ailenin bir parçası olma hissini yaşatan değerli Ömer Faruk Çolak Hoca’nın vefat haberini aldığımda çok üzüldüm. Her ölüm erken ölümdür ama bu kadar üretken, akademik alana katkıları bu kadar fazla olan bir değerin erkenden aramızdan ayrılması gerçekten çok üzücü oldu.
Yaşam telaşım içinde akademiden ayrılışım, çok yakın zamanda ve altı ay arayla anne ve babamı kaybetmiş olmam gibi pek çok neden ile bir türlü dergiye yazı gönderecek gücü kendimde bulamadım. Şimdi bu yazıyı yazarken değerli hocanın giderken beni de bilgisayarın başına geçirmesi bu satırları daha büyük bir hüzünle yazmama neden oluyor. Keşke daha önceki sayılar için gelen davet yazılarına olumlu yanıt verebilseydim. Ama kısmet, her yeni sayı için bu ay yazayım, bir dahaki aya yetiştireyim derken bir veda yazısı yazmakmış. Mekânın cennet olsun değerli hocam.
Kayıpların ardından, kalanların yaşadığı boşluğu, hüznü, özlemi yoğun olarak yaşadığım bu günlerde değerli hocamın sevgili eşine, çocuklarına, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. Eserleriyle yaşayacak olan hocamıza İktisat ve Toplum Dergisi ile oluşturduğum bir görselle veda etmek istiyorum. Yarattığınız güzellikler hiç unutulmayacak değerli Ömer Faruk Çolak Hocam.

Kaynak: İktisat ve Toplum Dergisi (180 sayı) kapsamında yer alan makaleler esas alınarak oluşturulan kelime bulutu.





Bir cevap yazın