İTD 173. Sayı – Yeni Bir Krize Doğru


Türkiye’deki iktisadi gerçekleşmeler, hükümetin 2023 seçimleri sonrasında uyguladığı ekonomi programının istenilen sonuçları sağlamayacağını göstermekte. Mart ayı başında açıklanan büyüme ve enflasyon verileri bu saptamamızı güçlendirmekte. Türkiye ekonomisi büyümeye devam etmekte. Ancak büyümenin motoru yine inşaat ve finans sektörü. Tarım sektörü ve imalat sanayinin GSYH içinde aldığı pay düşmeye devam etmekte. Nitekim tarım sektörünün GSYH’den aldığı pay 2022’de %6,5, 2023’te %6,2 iken bu oran 2024’te %5,6’ya geriledi. İmalat sanayinin payı aynı yıllarda sırasıyla 22,1, 19,5 ve 17,1 oldu. Buna karşılık inşaat sektörünün payı yine sırasıyla 4,9, 5,5 ve 5,9 düzeyinde gerçekleşti. Gayrimenkul sektörünün GSYH’deki payı da aynı yıllarda 3,7, 3,9 ve 5,1’e kadar yükseldi. Türkiye ekonomisi bu yıllarda adeta müteahhitlerce yönetildi. Bu olgu aslında bu yıllara özgü değil. Uzun dönemdir ekonomiyi yönetenler, tercihlerini bu sektörden yana kullandı.

Diğer yandan açıklanan verilere göre kişi başına GSYH 15.463 dolar. Bu, dört kişilik hane halkı için 61.852 dolar demek, yani 2 milyon 258 bin TL. Asgari ücretin 22.000 TL, emekli maaşlarının 14.500 TL’de yığıldığı bir ülkede hangi aile bu gelire sahip? Elbette çoğu değil. Bu rakamlar bize, Türkiye’de “biri yer biri bakar” noktasına geldiğimizi göstermekte.

Bu dönemde hükümeti (halkı değil) memnun eden gelişme, ülkenin yeniden borçlanabilir ülke konumuna gelmesi. Bu da yüksek faiz oranlarıyla mümkün oldu. IMF’in mali denetimine girmemek için bankalardan borçlanmaya gidildi. Sonuçta 2023 Haziran ayında kamu borç stoku 5 trilyon 617 milyar iken 2023’ün sonunda 9 trilyon 529 milyara yükseldi. Yani 18 ayda 3 trilyon 97 milyar TL’lik borçlanmaya gidildi. (Cumhuriyet hükümetleri AKP iktidar gelene kadar geçen 79 yılda sadece 258,9 milyar TL borçlanmıştı. Üstelik Osmanlı Devleti’nden kalan borçları da 1954 yılına kadar ödemişti. 2002-2024 arasında yine geçmiş hükümetlerin bu ülkeye kazandırdığı fabrikaları 70 milyara AKP-MHP hükümetleri sattı ve bu geliri de kullandılar).

Özel sektör de hükümetin izlediği iktisat politikasını kullanarak servet (sermaye kısmen) biriktirme konusunda oldukça atak davrandı. 2023 yılı ilk çeyreğinde özel sektör dış borç stoku 234,1 milyar dolar iken 18 ayın sonunda bu stoku 266,6 milyar dolara taşıdı.

Türkiye, enflasyonu sadece faiz politikasıyla kalıcı olarak düşüremiyor. Sorun yapısal ve maliye politikasının da kullanılmasını gerektirmekte. Yapının içinde, tarım ve imalat sanayindeki üretimsizlik ve bölüşüm sorunu yatmakta. Bunlar da crony kapitalizm yöntemiyle çözülmez; tam aksine, ağırlaşır. Maliye politikasının kısıtı bütçe açığıdır. Bütçe açığını kapatmak için kamu harcamalarının fonksiyonel yapısının değiştirildiği gibi, kurumlar vergisini artırmak için büyük ölçekli firmalar vergiye tabi kılınmalı, bunun yanında hızla servet vergisi uygulamasına geçilmeli.

Bu çarpık tablo toplumun geniş kesimleri tarafından bilinmiyor. Muhalefet, emekli maaşları üzerinden konuşmakla işini yaptığını düşünüyor. Halbuki Türkiye döviz kurlarını bu düzeyde tutmanın sonuna yaklaşıyor. Yeni bir kur dalgalanması kapıda. Nitekim 24 Ocak 2025 ile 25 Şubat arasında yani bir ayda döviz cinsinden mevduattaki artış 8 milyar 858 milyon dolara ulaştı. Velhasıl parası olanlar yine TL’den kaçmaya başladı.

Şunu toplumun her kesimi bilmek zorunda: Gelir dağılımının bu kadar bozulduğu bir ülkede ortak bir toplumsal sözleşme üzerinde mutabık kalınamaz. Bu da ülkeyi karmaşaya ve kaosa sürükler. Bunu özellikle muhalefet iyice algılamalı ve ekonomide farklı paradigmalara yönelmeli. Bu paradigmanın temelinde de gelir eşitsizliğini, yoksulluğu yok edecek politikalar olmalı. Ancak bu politikaları uygularken eğitim eşitsizliğini çözmek, kadın ve çocuk haklarını hayata geçirmek zorundayız. Daha da ileri gidiyorum, çiğnenen hayvan hakları da sahiplerine geri verilmeli.

Değerli okurlar, bu sayımız özel bir sayı. Tüm makaleler Türkiye’nin kadın iktisatçılarınca yazıldı. Mart 2025 sayımızın asıl editörü Ayça Tekin-Koru’dur. Kendisine ve çalışmalarıyla bize destek veren tüm akademisyen dostlara çok teşekkür ediyoruz. İyi ki varlar, iyi ki yazdılar.

1962 yılında Elazığ’da doğdu. 1977 yılında Sivas Lisesi’nden mezun oldu. 1981 yılında Ankara İ.T.İ.A’dan lisans, 1992 yılında Gazi Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. 2003 yılında Profesör oldu. Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Dekanlık (2003-2005), Gazi Üniversitesi’nde Genel Sekreterlik (2006-2008) yaptı. 2009 yılında üniversiteden ayrıldı. Özel sektörde danışmanlık yapmaya başladı. 2006 yılında TİSK Akademi Dergisi’nin kurucu editörü oldu, derginin 2017 yılında kapanmasına kadar editörlüğünü yaptı. 2010 yılında İktisat ve Toplum, 2018 yılında EfilJournal dergilerini çıkarmaya başladı ve halen her iki derginin editörlüğünü yapıyor. Dünya Gazetesi’nde 2009 yılından bu yana her hafta düzenli yazıyor. Halen Hacettepe Üniversitesi ve TOBB - Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans dersi veriyor. Başlıca çalışma alanları, para teorisi ve politikası, finansal piyasalar ile işgücü piyasalarıdır. Son yayınlanan kitabı “Ekonomide Masallar Gerçekler”.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.