Atatürk’ten İnönü’ ye İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye – Bozkurt Güvenç (İTD 65)

Atat%C%BCrk War Victory Military  - sezgin / Pixabay

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ile İnönü Vakfı, 9 Aralıkta güncel ve aydınlatıcı bir panel düzenledi: “Atatürk’ ten İnönü’ ye Türkiye Cumhuriyeti’ nin İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye” konulu panelde dile getirilen görüş, gözlem ve önermeleri Toplum ve İktisat okurları için özetle sunuyorum

İnönü Vakfı Başkanı Özden Toker ve Ankara Üniversitesi yöneticileri, şu günlerde yeniden gündeme gelen “Savaş / Barış” ikilemini  yorumlayan panelistleri tanıttılar:  AYM ilk Başkanı Yekta Güngör Özden, yazar Altan Öymen ve Profesör Temuçin Erten, İlhan Tekeli ve Serpil Karal Akgün.

Profesör Temuçin Erten, Birinci Dünya Savaşı’ nın barış koşulları İkinci Dünya Savaşı’ nın tohumları oldu. 1914 te başlayan Birinci Dünya Savaşı, İkinci Savaş sonunda 1945’te bitmedi; Atom füzelerinin gölgesinde bir “Soğuk Savaş” olarak günümüze değin sürdüğünü vurgulayarak açtı semineri.

İkinci Savaş’ın geldiğini gören Atatürk, “Yeni savaşlara hazır olmalıyız,” demişti. Bugün, tarihi gerçekleri yeterince incelemeyen kimi yazarlar, Birinci Savaş’a girişimizi Enver Paşa’nın, İkinciyi girmeyişimizi de İsmet Paşa’nın “tarihi hatası” olarak yorumluyor. Panelimizde, “Yurtta barış dünyada barış” Türkiyesi’ nin İkinci Savaştaki politikasını değerlendirmeye çalışacağız.

CHP Genel Başkanlarından Yazar Altan Öymen’e göre, Nükleer Soğuk Savaş, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bitmiş, yaygın kabul gören “Küreselleşen Dünya” söylemiyle de, 21. Yüzyıl barışa kavuşmuş görünüyordu. Oysa, bugün ülkemizde ve Dünya’da Üçüncü Dünya Savaşı’ nın  başlayıp başlamadığı tartışılıyor,

Birinci Savaş’ tan yenilgiyle çıkan Nazi Almanyası ile Sovyet Rusya’ nın anlaşıp Polonya’ yı bölüşmesiyle başlayan İkinci Dünya Savaşı’nda, Batılı Müttefiklerin yanında yer alan Türkiye, Kuzey komşusu Sovyetler ile dostluk ilişkisini koruması son derece zorlaştırmıştı. Şükrü Saraçoğlu’nun Moskova’ ya güven vermeyi amaçlayan ziyareti sonuçsuz kalınca, Türkiye, İngiltere ile Fransa arasındaki andlaşmalar açıklandı.

İnönü’nün, ülkeyi savaş dışında tutma politikası, türlü güçlüklere ve dış zorlamalara karşın başarıyla sonuçlandı. Türkiye,  Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Demokratik kurucuları arasında yerini aldı.

Profesör İlhan Tekeli de, İkinci Dünya Savaşı’ nın tarini nedenleri ve sonuçları yeterince incelenmeden tartışıldığı görüşündeydi.  Selim İlkin’le birlikte yazdığımız “İkinci Dünya Savaşında Türkiye” eserimizde, bu tarihi boşluğu doldurmaya çalıştık. Yok olmanın eşiğinden dönen Türkiye, önce Ordusuna, ardından sanayie öncelik verdi. Ordunun modernleşmesine dört aşamada 600 milyon, Birinci Beş Yıllık Plana  ise sadece 100 milyon ayrılmıştı. Sanayi devriminde geç kalan Osmanlı Devleti, Birinci Savaş’ ta sanayileşmiş Almanya’nın yanında yer almak zorunda kalmıştı. Cumhuriyet yöneticileri yeniden bu duruma düşmek istemediler.

İlk Demir Çelik Sanayimiz, sanıldığı gibi Karabük’te değil, Kırıkkale’ deki Makine Kimya Fabrikaları’nda kuruldu. 1930’ ların demiryolu rayları burada döküldü. İkinci Savaş yıllarındaki  8 kurralık büyük ordunun hedefi, savaş kazanmak değil, karşı taraf kurmaylarının hesaplarını etkilemekti. İtalya’ nın Yunanistan saldırısı başarısız kalınca, Türk Ordusu ağarlık kazandı.

Almanlar, Türkiye Cephesinde aylar kaybetmektense Sovyetler Birliği’ne yöneldiler.

İkinci Savaş öncesinde Türkiye başarılı bir varlık sınavı verdi. Başarılı olmasaydı savaş dışında kalamazdı. Türkiye’ nin İkinci Dünya Savaşı’ ndaki başarısını, İnönü’ nün izlediği Misakı Askeri ve İktisadi veya bağımsız bir “Milli Müdafa Ekonomisi “ile açıklayan Tekeli, bazı güncel sorunlarımızın bu politikanın değiştirilmesinden kaynaklandığını düşünüyordu.

Atatürk ve Türk Devrimi’ nin tarihçisi Profesör Enver Ziya Karal’ın kızı olan Tarih Profesörü Serpil Karal Akgün,  panelistlerin dış politikayı yönlendiren askeri, siyasi ve ekonomik yorumlarına karşı çıkmadan, Cumhuriyet Devrimi’ nin “Yeni bir Türk toplumu ve yeni bir Türk insanı” yaratmaya kararlı Milli Eğitim politikası üzerinde durdu. Kurtuluş Savaşı’ ndan sonra bağımsız bir devlet ve güçlü bir ordu kurulabilirdi; ama “Yeni bir Türk toplumu ve Türk insanı yaratılması,” uzun vadeli bir Kültür projesiydi. İkinci Savaş boyunca, M.E. Bakanı H.-A. Yücel ve arkadaşlarının yönettiği eğitim reformları ile Köy Enstitüleri projesi, “çağdaş uygarlık düzeyine erişmek” ülküsüne bağlı kaldı.

Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda izlediği politikasında, Milli Eğitim’ deki  barış inancı ve heyecanının büyük katkısı oldu. Türk çocuğu şekersiz çay içti ama babasız kalmadı.

Bugünkü sorunlarımız, Milli Eğitim’ den Dini Eğitime dönüşü deneyen, popülist bir “Yeni Türkiye” yaratma polikasından kaynaklanıyor. Serpil Akgün, “Asla karamsar olmayalım, Türk Devrimi dimdik ayakta” diyordu.

Özetle, uzak görüşlü Atatürk uyarmış; İsmet İnönü Savaş yılları boyunca Türkiye’yi Savaş dışında tutma politikasını başarıyla yönemişti..

Anı, soru ve görüşleriyle sunuşları destekleyen değerli katılımcılar, paneli düzenleyen kurumları ve panelistleri heyecanla kutlayıp teşekkür ettiler.

Bu özetin yazarı Güvenç, panelle ilgili bir kaç anısını paylaştı. Başbakan Çörçil, ‘İkinci Dünya Tarihi ‘ eserinde İnönü’yü şöyle övmüştü: “Balkanlarda açmayı tasarladığım ikinci cepheye katılması için İnönü’ yü dört yıl boyunca zorladım. Direndi ve  kazandı. Onun yerinde olsaydım ben de aynı politikayı izlerdim.”

Fransız tarihçi Paul Dumont, “Türkiye’ nin Mimarı Mustafa Kemal’ in en büyük eseri, Osmanlı bakiyesi dini cemaatlerden laik bir ulus yaratmasıdır,” görüşünü savunmuştur.

İkinci Savaş yıllarında lise öğrencileri Köy Enstitüleri’ ni Cehaletten Kurtuluş Savaşı olarak izledik; Cumhuriyetimizin geleceğine güvendik. Olgunluk (Bakalorya) sınavını veren arkadaşlarımız, Dünya üniversitelerine doğrudan kabul edildiler, başarılı oldular.

“Almanlar, daha zayıf görünen Türkiye yerine acaba neden Sovyetler Birliği’ne saldırdı?” Panel’ de sorulmayan bu soruyu: Trakya’ da görevli bir kurmay subay olan Lütfü Güvenç şöyle yanıtlamıştı: “Almanlar, bir iki haftada belki Sakarya köprüleri ile Bilecik tünellerine ulaşabilir, orada dururlardı. Zira, Birinci Dünya Savaşı’ ndan önce inşa edilen Bağdat Demiryolu, ‘Alman Savaş Makinesini’ ni desteklemeye yeterli değildi. Ne var ki, 1941’de ülkemizi savaştan sakınan  “yolsuzluk,” her zaman bizden yana olmayabilirdi.”

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti , kurucu Atatürk ve İnönü’nün “Yurtta Barış Cihanda Barış” politikasını sürdürmeli, Orta Doğu bölgesinde Barış Ülkesi kimliğini korumalıydı.

___________

* CBT’de yayımlanmak üzere tasarlanan bu yazı, Derginin kapatılması üzerine gecikti; ama güncelliğini yitirmedi. Vidyo kayıtlarını bulup gönderen Prof. Dr. Temuçin Erten’e teşekkürlerimle (BG).

 

Bir cevap yazın