Yeni dünya düzenindeki bir ekonomi, teknolojik gelişmelere bağlı olarak büyümektedir. Son 30 yılda yaşanan teknolojik gelişmeler, birçok ülkede işgücü piyasasını yeniden şekillendirmiştir. Artan bir hızla daha yüksek yeterlilik talebi yaratan teknolojik ilerlemenin kazananı, bilgi ve becerilerini durmaksızın yenileyenler olurken; sıradan işlerin makineler tarafından yapılmasıyla düşük vasıflı işçiler ya daha düşük ücretle işlerini yapmaya razı olmakta ya da işlerini kaybetmektedirler. İstihdamda daha vasıflı işçiye olan talebi artıran teknolojik ilerleme neticesinde, işgücü piyasalarının gerektirdiği niteliklere sahip olanların sıradan işçilere göre ücretleri artmıştır. Vasıflı işgücünü mükâfatlandıran “beceri yanlı teknolojik değişimin” şekillendirdiği yeni istihdam yapısı, daha yetenekli, daha yaratıcı ve yüksek eğitimli insanlara daha fazla fırsat sunmaktadır.
Nitelikli işgücü arzı, teknolojik değişimin talep ettiği işgücü ihtiyacıyla eş zamanlı artmazsa emek geliri eşitsizliği artmaktadır. Dolayısıyla eğitim sistemi, piyasanın ihtiyacı olan nitelikli işgücünü sağlayabilecek şekilde iyileştirilirse, beceri yanlı teknolojik değişimin kaynaklık ettiği emek geliri eşitsizlikleri telafi edilebilir. Eğitime yapılacak yatırımların daha fazla insanın teknolojiyi benimseyip becerilerini geliştirmesi ve piyasa sistemine dâhil edilmesi vasıtasıyla ücret kutuplaşması önlenebilir. Beceri yanlı teknolojik gelişme nedeniyle vasıflı ve vasıfsız işgücü arasındaki ücret farkının en belirgin olduğu ülkelerin başında ABD gelmektedir. ABD istihdam yapısı, konuya ilişkin oldukça iyi bir örnek olmakla birlikte onu diğer ülkelerden farklı kılan husus ise beceri arzının beceri talebi ile Avrupa’daki gibi eş zamanlı artmamasıdır (Acemoğlu, 2003). Peki, ABD’de beceri arzı neden daha düşüktür? Bunun altında yatan en büyük nedeni Goldin ve Katz (2008), ABD’de yükseköğrenime yeterince yatırım yapılmaması ve eğitimin yüksek maliyeti nedeniyle nüfusun bir kısmının eğitim kapsamının dışında kalmasıyla açıklamaktadırlar.
Artan emek eşitsizliğinin ve ortalama bir işçi için işgücü verimliliğini artırmanın ABD kısmındaki çözümünün, sosyal refah devleti programları çerçevesinde daha kapsayıcı bir eğitim sistemini yeniden düşünmekten geçtiği açıktır. Dolayısıyla ABD örneğinde eğitim olanaklarının herkes için ulaşılabilir olması ve daha çok sayıda insanın üniversite eğitimi alması sağlanırsa beceri primi (skill premium) azalacak bu da tırmanan gelir eşitsizliğinde bir çıkış noktası yaratabilecektir. Bunun neticesinde ise ekonomik büyümenin nimetlerinden daha çok kişi yararlanabilecektir. Peki, Türkiye için?
Bu konuyu tartışmaya açmadan önce bir başka konunun altını çizmek gerekiyor. ABD’de istihdamdaki beceri yanlı teknolojik değişim neticesinde eğitimin getirisinde artış olmuştur. Bunu söylerken ABD’de yükseköğrenim ile beceri kazanımı arasındaki ilişkinin kasıtsız altını çizdiğimin farkındayım. Eğitim düzeyi artan bireylerin, gelişen teknolojiye bağışıklığı arttıkça ücretleri yükseliyor. Türkiye’de ise durum, kendine özgü bir karmaşıklık içeriyor. Türkiye’de eğitimin kapsayıcı niteliğinin yükseköğrenim kurumlarının neredeyse her kente açılmasıyla yükseldiği inkâr edilemez. Ancak planlamadan uzak bir şekilde yükseköğrenim kurumlarının sayıca bu denli artmış olması, ülke genelinde eğitim kalitesinin düşüşüyle sonuçlanmıştır. Beceri kazandıramayan düşük kaliteli eğitimin yaygınlaşmasının ise eşitsizlikleri tersine çevirebilecek gücü var mıdır?
Ücret kutuplaşması ele alınırken iki tür işçiden bahsedilmektedir; (1) vasıflı (yüksek düzey eğitime sahip) ve (2) vasıfsız (düşük düzey eğitime sahip). Vasıflı işçinin üniversite derecesine sahip, vasıfsız işçinin ise lise diplomasına sahip olduğu varsayılır. Acemoğlu (2002), bu sınıflandırmanın yalnızca 20. yüzyıl ABD’si için uygun olduğunu ve diğer birçok ülke veya tarihsel süreç için bu sınıflandırmanın farklılık gösterebileceğinin altını çizmektedir. İlgili literatür, Goldin ve Katz (2008)’ın çalışmalarına sıklıkla atıf yapmaktadır. Yani emek piyasasında meydana gelen eşitsizlik “teknoloji ve eğitim arasındaki bir yarış” çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çalışmalarının özü, teknik ilerleme neticesinde meydana gelen beceri talebine piyasanın beklediği şekilde eğitim sisteminin cevap verebilmesiyle -beceri arzının artırılmasıyla- eşitsizliğin artmayacağı şeklindedir. Peki, bu çerçeve Türkiye için geçerli olabilir mi? Bu soruya cevap vermeden önce ABD’de vasıflı işçinin üniversite diplomasına sahip birey olduğu varsayımını hatırlatmak gerekiyor. Cevabım ise hayır. Çünkü beceri arz ve talebini ücret eşitsizliği doğrultusunda düşündüğümüzde, Türkiye’de yükseköğrenim kurumlarının hızlıca yaygınlaşması öncelikle şu sonuçları doğurmuştur;
- Beceri arzı (üniversite mezuniyeti olarak varsayılırsa), piyasanın talep ettiğinden fazla arttı. Bu da “beceri primini” ABD’de olduğu gibi artırmadı. Dolayısıyla Türkiye’de eşitsizliğin kaynağını beceri yanlı teknolojik değişimde bulamayabiliriz.
- Eğitimin kalitesi ülke genelinde düştü. Üniversite mezuniyetiyle beceri kazanımı arasında olduğu düşünülen bağ zayıfladı, hatta kesildi. Üniversite mezunları, emek piyasasının beklediği donanımlara sahip olmadan mezun oldular. Bu da üniversite mezunu işsiz sayısını artırdı.
Tablo 1, ileri derece eğitime sahip bireylerin istihdam oranlarını hem ABD hem de Türkiye için göstermektedir. Bu oran Türkiye açısından dalgalı bir seyir izlerken ABD açısından ise belirgin bir azalış söz konusudur. ABD piyasalarında artan beceri talebine karşın yüksek eğitimlilerin istihdam seviyelerinde görülen azalış, beceri arzındaki azalışla ilişkilendirilir. Bu ise beceri primi yaratır. OECD raporuna göre, Türkiye’de yükseköğretim iş piyasasında artık daha az avantaj sağlamaktadır (OECD, 2019). ILO verilerine göre ise 2006 yılından itibaren ileri derece eğitime sahip bireylerin işsizlik oranı 2006 yılında %8.1’den 2018 yılında %12.2’ye yükselmiştir. ABD’de ise bu oran yıllar itibariyle %2-3 aralığında yer almaktadır.
Tablo 1. İstihdam Oranı*
*İleri Seviye Eğitimliye Göre
Kaynak: ILO, https://ilostat.ilo.org/data/.
Günümüzde piyasada talep edilen tipik bir iş, daha yüksek teknolojik “beceri düzeyi” gerektirmektedir. Edwar Lazear 2006’da yaptığı konuşmasında şunları ifade etmiştir; “Teknolojik anlamda gelişmiş toplumlarda beceri, teknolojik anlamda daha az gelişmiş ülkelere göre daha değerlidir. Dolayısıyla insanların eğitim derecelerini artırıp yeni beceriler edinmelerinin teknolojik anlamda gelişmiş toplumlarda daha fazla anlamı bulunmaktadır.” (Aktaran Krugman, 2009). Çünkü teknolojik gelişmelere entegre piyasaların talep ettiği budur. Dolayısıyla eşitsizliklerin nedenlerinin ve çözüm yollarının değerlendirilmesinde bu ayrıma gitmek yerinde olabilir.
Teknoloji düzeyi yüksek ülkelerde esnek becerilere sahip bireyler ön plana çıkıyor. Türkiye gibi orta düzey teknolojiler ile üretim yapılan orta gelirli ülkelerde ise rutin işlere talep hala yüksektir. Diğer taraftan Türkiye, Amerika veya diğer birçok ülke için hayatın farklı akışlarında olsa da gelir eşitsizliği, eğitim eşitsizliği, fırsat eşitsizliği gibi eşitsizlik kümesine bir başlık daha açarak “güç eşitsizliğini” de eklemek gerekiyor. Zira günlük hayatın şekillenmesinde aktif rol oynuyor. Emek piyasasının şekillenmesinde de hâkim olan güç eşitsizliği, becerinin önemsizleşmesine yol açıyor. Türkiye özelinde bunun nihai etkisi ise yüksek eğitimli ve yüksek becerilere sahip sayısız gencin sistemde kendine yer bulamamasına ve şansını başka ülkelerde denemek zorunda kalmasına yol açıyor. Ülkemizde piyasa, iyi eğitimden geçmiş gençlere, yeteneklerini sürekli geliştirebileceği bir “silikon vadisi” sunmuyor maalesef. Hatta sistemde tutunabilmek için -iyi ihtimalle- sıradan işlere ve daha düşük ücretlere razı olmaya zorluyor. Diğer bir senaryoda ise sıradan eğitimli ancak güce yakın olanlar onların yerini alabiliyor. Bu durumda ise sıradanlığın ve gücün kutsandığı bir düzen ortaya çıkıyor.
Sonsöz
Krugman (2009), muazzam gelir eşitsizliğinin beraberinde kaçınılmaz olarak toplumsal eşitsizlikler getirdiğini ifade eder. Dünya ise servetin ön plana çıktığı ve emeğin değer kaybettiği bir dönem yaşıyor. Yalnızca bugünü değil gelecekteki kazanımları da etkileyen servet eşitsizliği, toplumsal hareketliliği baskılıyor. Piketty’nin r>g olarak ifade ettiği yani “sermaye getiri oranının, büyüme oranını geçmesi”, toplumsal hareketliliği açıkça hedef alıyor. Stigtlitz (2012) ise beceri yanlı teknolojik değişim ile belirli bir azınlıkta orantısızca artan zenginlik arasında pek bir ilişki olmadığını ifade etmiştir. Beceri pirimi (skill premium) ile emek gelirlerinde meydana gelen eşitsizlikler bir bakıma neo-liberal söylemin de ifade ettiği gibi çalışmayı teşvik eden güdüler olabilir ki bu yönüyle bile toplumsal hareketliliği artırabilir. Ancak servet eşitsizliği farklıdır. Miras mı, çalışmak mı? Beceri mi, aile geçmişi mi? sorusuna hep servet sahibinden yana tavır alır. R>g; miras yoluyla edinilmiş servetin, yaşam süresince çalışarak elde edilebilecek servetten daha yüksek olacağını ifade eder. Geçmişten gelen servet, çalışma gerektirmez ve tasarrufla biriken servete göre daha hızlı büyür. Buna göre mirasın tasarrufun önüne geçmesi kaçınılmazdır. Piketty (2014), bu durumu geçmişin geleceği yutması şeklinde tanımlar. Beceri yanlı teknolojik değişimin yansımalarının dünya ile eş zamanlı gerçekleşmediği Türkiye’de ise mirasın tasarrufu geçmesi ya da geçmişin geleceği yutması, güç ekseninde gerçekleşiyor; emek ve beceri ise değersizleşiyor.
Kaynaklar
Acemoğlu, Daron, 2003, Cross-Country Inequality Trends, The Economic Journal, 113 (february), f121–f149.
Goldin, Claudia Dale, and Lawrence F. Katz., 2009, The Race Between Education and Technology. Harvard University Press.
ILO, https://ilostat.ilo.org/data/, (Erişim Tarihi, 26.01.2020).
Krugman, Paul, 2009, Bir Liberalin Vicdanı, Çev. Neşenur Domaniç, Literatür Yayıncılık, İstanbul.
OECD, 2019, “Education at a Glance”, https://www.oecd.org/education/education-at-a-glance/EAG2019_CN_TUR.pdf.
Piketty, Thomas, 2014, Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, Çev. Hande Koçak, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.
Stiglitz, Joseph E. Eşitsizliğin Bedeli: Bugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimizi Nasıl Tehlikeye Atıyor?. Çev. Ozan İşler, İletişim Yayınları, 2016.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.