“Her insan bir entelektüeldir, fakat toplumda herkes entelektüel işlevini yerine getirmez.” (Gramsci, 1971)
- Giriş
İkinci yüzyılın ilk çeyreği, bilgi ekonomisinin ve dijital kapitalizmin yarattığı yeni toplumsal, ekonomik ve politik dinamiklerle şekillenmektedir. Bu dönemde inovasyon, yalnızca ekonomik büyümenin ve rekabetçiliğin motoru olarak değil, aynı zamanda toplumsal meşruiyetin ve hegemonik iktidar yapılarını pekiştirmenin aracı olarak işlev görmektedir. Erdil (2025) tarafından geliştirilen Organik İnovasyon Agorası kavramsal çerçevesi, inovasyon süreçlerinin yalnızca teknolojik gelişmeler bağlamında değil, aynı zamanda tekno-oligarşik kolektivizm, organik entelektüellerin bilgi eklemleme süreçleri ve sınıfsal çatışma dinamikleri çerçevesinde analiz edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu çalışma, kuramsal çerçeveyi ele almakta, Gramsci’nin organik entelektüel kavramıyla ilişkilendirmekte ve özellikle dijital dönüşüm teknolojilerinin toplumsal eşitsizlikler üzerindeki etkilerini Türkiye örneği bağlamında tartışmaktadır. Nihayetinde makale, inovasyon söyleminin meşruiyet üretme işlevine, dijital gözetim kapitalizmi ve platform ekonomisinin yarattığı yeni sınıfsal yapılarına ve organik entelektüellerin bu yapılar içindeki ikircikli konumuna odaklanmaktadır.
Teknolojik ilerleme, uzun süredir kapitalist üretim ilişkilerinin motor gücü olarak ele alınmıştır. Ne var ki, özellikle 21. yüzyılın başından itibaren dijital teknolojilerin ve platform kapitalizminin yükselişi, teknolojiyi yalnızca üretken güçler bağlamında değil, aynı zamanda hegemonik iktidar ilişkilerinin yeniden üretimi bağlamında ele almayı zorunlu kılmıştır (Zuboff, 2019; Srnicek, 2017). İnovasyon söylemi, bu dönemde adeta kutsal bir dogmaya dönüşmüş, toplumsal meşruiyet üretiminin en önemli ideolojik araçlarından biri hâline gelmiştir.
Bu çalışmada önerilen “Organik İnovasyon Agorası” kavramı, inovasyon süreçlerini Gramşici bir perspektiften yeniden yorumlama iddiası taşımaktadır. Organik entelektüellerin bilgi üretim ve eklemleme süreçleri, giderek tekno-oligarşik kolektivizmin meşruiyet üretimine hizmet etmekte; inovasyon ise toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren bir hegemonya aygıtına dönüşmektedir. Bu çalışmada önerilen kavramsal çerçeve, inovasyon süreçlerinin sınıfsal dinamikleri, dijital dönüşüm teknolojilerinin ikircikli doğası ve Türkiye bağlamındaki toplumsal etkileri de kısaca not etmektedir.
- Teorik Arka Plan: Organik Entelektüel ve Bilgi Eklemlenmesi
Antonio Gramsci, hegemonya teorisi bağlamında entelektüelleri toplumsal iktidar ilişkilerinin taşıyıcısı olarak tanımlar. Gramsci’nin hegemonya teorisi, toplumsal iktidarın yalnızca zor aygıtlarıyla değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik araçlarla tesis edildiği fikrine dayanır (Gramsci, 1971). Gramsci, bu bağlamda entelektüelleri toplumsal yapıdaki kilit aktörler olarak tanımlar ve onları iki gruba ayırır. Geleneksel entelektüeller, kendilerini toplumsal ilişkilerden bağımsız gören, din adamları, akademisyenler, yazarlar gibi grupları içerir. Organik entelektüeller ise belirli bir sınıfın üretim ilişkilerinden doğan, o sınıfın dünya görüşünü sistemleştirip topluma yayma işlevi üstlenen entelektüellerdir. Organik entelektüel, yalnızca bilgi yaratan değil, aynı zamanda toplumsal meşruiyetin inşacısıdır. Onların temel işlevi, egemen sınıfın çıkarlarını “doğal” ve “evrensel” gerçekler gibi sunarak hegemonya üretmektir.
Gramsci’nin kavramını yeniden yorumlayarak, günümüzün teknoloji uzmanları, mühendisleri, veri bilimcileri gibi ancak özellikle bilgi yoğun iş hizmetleri sunan bilgi emekçilerinin, organik entelektüel kimliğini taşıdığını savunmak mümkündür. Ancak bu yeni organik entelektüeller, yalnızca sınıf temelli bir aidiyet değil, aynı zamanda küresel ölçekli tekno-oligarşik kolektivizmin bilgi üreticileri haline gelmiştir. Organik entelektüel alt sınıfı, sözde oligarşik bir kolektivizm yaratmakta ve bilişsel kapasiteleri, oligarşi ile organik entelektüeller arasında bilgi eklemlenmesi için birleştirici bir şekilde meşruiyet yaratmak amacıyla kullanılmıştır. Bu cümlede geçen “bilgi eklemlenmesi,” bilgi yaratımı süreçlerinin salt teknik bir faaliyet olmadığını, aynı zamanda hegemonik meşruiyet yaratma sürecine hizmet ettiğini vurgular. “Bilgi eklemlemesi” kavramı, temelde iki boyuta sahiptir. Epistemolojik boyutu, bilginin çeşitli biçimlerinin (örtük ve/veya kodifiye) dönüştürülmesi ve paylaşılmasıdır. Öte yandan, sosyo-politik boyutu, bilginin belirli toplumsal çıkarlar doğrultusunda yeniden kurgulanması ve hegemonik anlam kazanmasıdır. Bu anlamda, entelektüel faaliyet yalnızca akademik ya da teorik değil, aynı zamanda gündelik hayatın pratiklerine sirayet eden bir hegemonya mücadelesidir. İnovasyon literatüründe bilgi eklemlemesi genellikle Nonaka ve Takeuchi’nin (1995) “bilgi spirali” modeliyle açıklanır. Bu modele göre, bilgi sürekli olarak bireyler ve organizasyonlar arasında dönüşmekte, paylaşılmakta ve yeni bilgi üretimi için zemin oluşturmaktadır. Ancak Gramşici perspektiften bakıldığında bilgi eklemlemesi, yalnızca bir bilgi yönetimi süreci değil, aynı zamanda iktidar ilişkilerinin kurulduğu ve yeniden üretildiği bir hegemonik alandır. Bu yazı, işte tam bu noktada önemli bir müdahalede bulunmaktadır.
“Oligarşik Kolektivizm” kavramı, Orwell’ın 1984 romanında, totaliter iktidar yapılarını ve kitlesel gözetimi tanımlamak için kullanılır. Bu kavramı günümüz dijital kapitalizmine taşısak, özellikle büyük teknoloji firmalarının veri tekelleşmesi, algoritmik manipülasyon ve gözetim kapitalizmi pratikleri, tekno-oligarşik kolektivizmin güncel örnekleri olarak değerlendirilir (Zuboff, 2019). Organik entelektüeller, yalnızca teknik bilgi üretmezler; ürettikleri bilgi, oligarşik iktidarın meşruiyetini inşa eden söylemsel araçlara dönüşür.
Bu çalışmada önerilen “Organik İnovasyon Agorası” kavramıyla, inovasyon süreçlerinin yürütüldüğü yeni kamusal alanlara işaret edilmektedir. “Agora” kavramı, Antik Yunan’da demokratik tartışmanın, fikir alışverişinin ve toplumsal etkileşimin mekanıydı. Ancak dijital çağın agorası, bir yandan katılımcı inovasyon süreçlerini mümkün kılmakta, öte yandan gözetim ve manipülasyonun aracı hâline gelmektedir Örneğin, hackathonlar ve açık inovasyon platformları, yaratıcı fikirleri toplar; ancak bu fikirlerin mülkiyeti genellikle büyük şirketlerde kalır. Sosyal medya, bireylerin sesini yükseltir; fakat algoritmalar kamuoyu oluşturmayı manipüle edebilir.
- Dijital Dönüşüm Teknolojileri: İnovasyonun İkili Karakteri
Dijital dönüşüm teknolojileri (yapay zeka, büyük veri, bulut bilişim, blokzincir, nesnelerin interneti, vb.), üretken güçler açısından devrimsel potansiyele sahiptir. Ancak aynı zamanda gözetim kapitalizmi süreçlerini derinleştirmektedir (Zuboff, 2019). Platform kapitalizmi (Srnicek, 2017), özellikle “veri”yi hem ekonomik meta hem de siyasi kontrol aracı haline getirmiştir. Bu bağlamda, dijital dönüşümün iki yüzlülüğü, kamu yararına açık inovasyon potansiyelinin toplumsal kontrol mekanizması olarak kullanılmasıdır. Srnicek (2017), platform kapitalizmini, veri toplayan, ağ etkileri yaratan, çapraz sübvansiyonlarla pazar hakimiyeti kuran şirketler etrafında şekillenen bir ekonomik model olarak tanımlar. Bu yazının temel yaklaşımıyla bağdaştırıldığında, platform kapitalizmi, organik inovasyon agorasının “sahibi” konumuna geçer. Katılımcı inovasyonun demokratik potansiyelini sömürür ve bilgi eklemlenmesini tekno-oligarşik kolektivizmin çıkarlarına yönlendirir.
Organik entelektüeller, dijital teknolojiler sayesinde bilgi üretim süreçlerinin merkezi aktörleri haline gelmiştir. Ancak bu bilgi, yenilikçi çözümler üretmek yerine oligarşik kolektivizmin iktidarını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. Örneğin, büyük veri analistleri, tüketici davranışlarını tahmin etmek için çalışırken, aynı zamanda sosyal kontrol mekanizmalarına veri üretir. Yapay zeka mühendisleri, toplumsal ayrımcılığı algoritmik düzeye taşır (Noble, 2018).
- Türkiye Bağlamında Organik İnovasyon Agorası
Türkiye, görece dijitalleşme süreçlerinde hızlı bir yol kat etmiştir, e-Devlet uygulamaları yaygınlaşmıştır; sosyal medya kullanımı yüksektir; dijital tedarikçi start-up (başlangıç firmaları) ekosistemi gelişmektedir. Ancak dijitalleşme, toplumsal eşitsizlikleri de derinleştirmektedir. Kırsal bölgelerde internet erişimi düşüktür (Erdil vd. 2025). Kadınların dijital katılımı erkeklere göre daha zayıftır (Aydın, 2021; Erdil vd. 2025). Gelir düzeyi arttıkça dijital beceriler de artmaktadır (Bayraktutan & Tunç, 2021).
Türkiye’de organik entelektüeller genellikle, üniversiteler, teknoparklar, özel sektör Ar-Ge birimleri bünyesinde çalışmaktadır. Öte yandan, Akademik özgürlükler sınırlıdır. Kamu destekli Ar-Ge projeleri zaman zaman siyasi ajandalarca belirlenmektedir. Ayrıca, girişimcilik ekosistemi uluslararası yatırımcılara bağımlıdır.
Bu çerçevede organik entelektüel, toplumsal çıkar yerine oligarşik kolektivizmin çıkarları için bilgi yaratır hale gelmiştir. Bu bağlamda Türkiye’de de bireylerin yalnızca “tüketici” ve “veri üreticisi” konumuna indirgendiğini görmekteyiz. Ulusal ve uluslararası dijital platformlar, bireylerin davranışlarını analiz etmekte; kişiselleştirilmiş içerik kisvesi sunma adı altında tercihlerini yönlendirmekte; bireyi yurttaştan ziyade tüketiciye dönüştürmektedir. Öte yandan yasa dışı biçimde elde edilen birtakım veriler (e-devlet verilerinin sızdırılması gibi), bunun sonucu oluşan yasadışı pratikler ve siber güvenlik zafiyetleri durumu daha vahim hale getirmektedir. Tüm bu süreçler, toplumsal katılımı daraltma potansiyeli taşımakta ve yurttaşlık bilincini zayıflatmaktadır.
Şu ana kadar çizilen perspektif her ne kadar disütopik bir tablo çizse de, çözüm arayışlarını tamamen dışlamaz. Organik inovasyon agorasının demokratik bir kamusal alan olarak yeniden inşa edilmesi mümkündür. Bunun için birtakım kamu politikası adımları atılması süreçlerini olası olumsuz etkileri ile başa çıkmak için gereklidir. Bu anlamda, birkaç örnek vermek gerekirse (ki bu örneklerin her biri ayrı bir yazı konusudur) ilk çırpıda akla gelen şunlardır: Açık bilim ve açık veri politikaları, dijital okuryazarlığın artırılması, kooperatif temelli dijital platformlar, demokratik dijital yönetişim modelleri gibi politikalar önerilebilir.
- Sonuç
Bu çalışmada, “Organik İnovasyon Agorası” kavramından hareketle, günümüz dijital kapitalizminin toplumsal eşitsizlikler üzerindeki etkilerini teorik ve analitik bir çerçevede incelenmiştir. İnovasyon, yalnızca teknolojik ilerleme değil, aynı zamanda hegemonya üretiminin bir aracı olarak karşımıza çıkmakta; organik entelektüeller ise bu sürecin hem taşıyıcısı, hem birincil faili ve hem de kurbanı olmaktadır. Bu yazı, Gramsci’nin kavramını çağdaş bağlama taşır ve dijital dönüşüm teknolojileriyle iç içe geçmiş yeni bir organik entelektüel tipolojisi ortaya koyar. Buna göre, organik entelektüeller artık yalnızca belirli bir sınıfın temsilcisi değildir ve fakat küresel ölçekte faaliyet gösteren tekno-oligarşik kolektivizmin bilgi emekçileri haline gelmişlerdir.
Yazının belki de en önemli katkısı, dijital çağda inovasyon agorasının ikili karakterini (katılımcılık, şeffaflık, yenilikçilik üzerinden demokratik potansiyel ve gözetim, manipülasyon, sömürü üzerinden hegemonik araçsallaştırmayı) vurgulamasıdır. Bu ikili yapı, inovasyon süreçlerinin ne kadar karmaşık bir hegemonya alanı haline geldiğini gösterir. Bilgi eklemlemesi, bir yandan toplumsal sorunlara çözüm üretirken, öte yandan iktidar yapılarını güçlendirebilir. Bu noktada inovasyonu, modern çağın en güçlü ideolojik aygıtı olarak tanımlayabiliriz. Çünkü inovasyon söylemi, eşitsizlikleri, güvencesizliği ve toplumsal dışlanmayı görünmez kılabilir. Ancak yazının uyarısı nettir. Bu bilgi emekçileri, üretken güçler yaratsalar da, aynı zamanda mevcut iktidar yapılarını meşrulaştıran hegemonik aygıtlar olarak işlev görmektedir.
Türkiye özelinde ise, dijitalleşme süreçleri hızla ilerlerken toplumsal eşitsizlikleri de beraberinde getirmektedir. Yazıda sunulan kavramsal çerçeve Türkiye bağlamında da son derece işlevseldir. Türkiye’de, e-devlet uygulamaları yurttaşlara kolaylık sağlarken, aynı zamanda gözetim mekanizmalarını da genişletir. Dijital girişimcilik söylemi, genç nüfusa “yükselme” vaadi sunar; fakat bu ekosistem büyük ölçüde uluslararası yatırımcılara bağımlıdır. Akademik bilgi yaratımı süreçleri, çoğu zaman kamu politikalarındaki hegemonik söylemle şekillenir. Örneğin, kamu fonları destekli projelerde “yenilikçi” olmak, çoğu zaman yalnızca teknik kriterlerle değil, siyasal ajanda ile de ölçülebilmektedir. Üniversitelerdeki teknokentler, bilgi eklemlemesini sermaye gruplarının çıkarları için gerçekleştiren organik entelektüellerin mekanı hâline gelmiştir.
Bu yazıda sunulan yaklaşım yalnızca eleştirel olmakla kalmamakta, aynı zamanda normatif bir çağrı da içermektedir. Organik entelektüellerin, farklı kitlelerle yeniden toplumsal bağlar oluşturmaları, demokratik dijital platformların oluşumu ve gelişimini desteklemeleri, açık bilim ve açık veri gibi kolektif bilgi yaratım modellerine yönelmeleri gerektiğini savunur. Gramşici hegemonya teorisinin dijital çağdaki bu güncellenmiş yorumu, Türkiye gibi ülkeler için özellikle kritik önemdedir. Çünkü burada dijitalleşme hem demokratik potansiyel hem de otoriter eğilimler taşıyan ikircikli bir yapı arz etmektedir. Organik inovasyon agorasını demokratik bir bilgi üretim alanına dönüştürmek, yalnızca teknolojik bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal adalet mücadelesinin de en önemli cephesidir.
Sonuç olarak, organik inovasyon agorası, bu eşitsizlikleri aşmak için önemli bir teorik araç sunmaktadır. Ancak bu kavramın demokratik potansiyeli, yalnızca teknolojik çözümlerle değil, toplumsal ve politik dönüşümlerle hayata geçirilebilir.
Kaynakça
Aydın, B. (2021). Dijital cinsiyet uçurumu: Türkiye örneği. Kadın Araştırmaları Dergisi, 11(1), 89-110.
Bayraktutan, Y. & Tunç, O. (2021). Türkiye’de dijital uçurumun boyutları ve belirleyicileri. Sosyoekonomi, 29(50), 59-78.
Erdil, E. (2025). Organic Innovation Agora: A New Perspective on Knowledge Articulation for Innovation in the Era of Techno-Oligarchy. EAEPE Conference Paper.
Erdil, E., Kazak, G. ve Akçomak, İ.S. (2025). Bilgi ve İletişim Teknolojilerine Erişim ve Çok Boyutlu Eşitsizlik, içinde Devlet Yoksullaşma, Murad Tiryakioğlu (editör), basımda.
Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. New York: International Publishers.
Noble, S. U. (2018). Algorithms of Oppression. NYU Press.
Nonaka, I. and Takeuchi, H. (1995) The Knowledge-Creating Company: How Japanese Companies Create the Dynamics of Innovation. Oxford University Press.
Srnicek, N. (2017). Platform Capitalism. Polity Press.
TÜİK (2023). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması. Ankara.
Zuboff, S. (2019). The Age of Surveillance Capitalism. Public Affairs.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.