Arz ve Talep ve Enflasyonla Mücadele – Mahfi Eğilmez


Arz, bir mal veya hizmetin belirli bir zamanda, belirli bir fiyatla alıcılara sunulmasıdır. Bu anlamda arz, üretimden farklı bir kavramdır. Üretimde, üretilen mal veya hizmetin alıcıya sunulması, satılması şartı yoktur. İnsanın kendi tüketimi için ürettiği ürünler üretimdir. Bunların arz olarak kabul edilmesi için satışa sunulacak olması gerekir. Talep, piyasalarda, satın alma gücüyle desteklenmiş olarak bir mal veya hizmete yönelmiş satın alma isteğidir. Bu çerçeveden bakıldığında talep, istekten ayrılır. İstek oluşumu bir satın alma gücüyle desteklenmemişse talep olaya dönüşmez. Bir kişinin yeterli satın alma gücü yoksa bir Ferrari arabayı beğenmiş ve istemiş olması talep değil, istektir. Ancak cebinde ya da banka hesabında yeterli satın alma gücü varsa ve o arabayı istiyorsa o zaman talep söz konusu olur. Bir ülkede toplam arzın gidişini görebilmek için sanayi, tarım ve hizmet üretiminin aylar itibarıyla değişimine bakmak gerekir. Ne yazık ki sanayi üretimi dışındaki alanlar açısından elimizde böyle düzenli seriler yok. O nedenle sanayi üretiminin aylık değişimendeksini ülkenin toplam arz eğrisini temsil eden endeks olarak almak durumundayız. Sanayi üretimi toplam üretimin(GSYH) yüzde 25 – 30’unu kapsıyor. Bununla birlikte kalan bölümler özellikle ticaret, finans alt kesimleri başta olmak üzere hizmetler kesimi üzerinde de son derecede etkili. Çünkü sanayi üretimi bankalardan alınan kredileri, faiz ödemelerini yani finans kesimini; pazarlanan mallar ve sunulan hizmetler açısından da ticaret kesimini fazlasıyla etkiliyor. O nedenle sanayi üretimini reel kesimin arz görünümünü temsilen alabiliriz. Grafik 1 sanayi üretimi endeksinin aylık olarak yıllık bazda değişim oranlarını gösteriyor (Kaynak: TÜİK, Sanayi Üretim Endeksi, Mayıs 2023. Örneğin Mayıs 2023’teki -0,2 oranı yani eksi binde iki, 2022 yılı Mayıs ayına göre sanayiüretiminin binde 2 gerilediğini ortaya koyuyor). Grafiğe bakılacak olursa sanayi üretimi 2022 sonundan itibaren ciddi bir gerileme içinde görünüyor. Bu, bize ekonomide arz açısından bir düşüş yaşandığını anlatıyor.

Grafik 1 

 

Ekonominin talep yönünü değerlendirmek için bakmamız gereken grafik ise perakende satış hacmi yıllık değişim oranı endeksidir. Bu endeks bize aylar itibarıyla yıllık bazda satışların nasıl değiştiğini, bir anlamda talepte nasıl değişiklik yaşandığını gösterir.

 

 

Grafik 2 

 

Grafik 2 perakende satış hacmi yıllık değişim oranı endeksinin aylık olarak yıllık bazda değişim oranlarını gösteriyor (Kaynak: TÜİK, Perakende Satış Endeksleri, Mayıs 2023. Örneğin Mayıs 2023’teki 28,4 oranı, 2022 yılı Mayıs ayına göre perakende satış hacminin yüzde 28,4 arttığını ortaya koyuyor). Grafiğe göre, perakende satış hacmi ya da değindiğimiz gibi talep, 2022 yılından itibaren hızla artmaya devam ediyor. Bu iki grafiği yan yana koyduğumuzda arzın düştüğü ama talebin arttığı bir ekonomi çıkıyor karşımıza. Bu da bizi büyümenin nereden geldiğine götürüyor. Büyüme, talep yani tüketim kökenli. Talep nasıl böyle yüksek olabiliyor? Onun da yanıtı enflasyon ve TL’nin yabancı paralara karşı değer kaybında yatıyor. Faizin gerçek enflasyona karşı negatif olduğu bir ortamda üç şey yükselir: Döviz kurları, borsa, mal fiyatları. (Mal fiyatları gayrimenkulden otomobile, altından deterjana kadar geniş bir alanı kapsar.) İnsanlar, sürekli satın alma gücü kaybı yaşamamak için ellerindeki parayı faizden daha çok kazanç sağlayacağını düşündükleri alanlara yatırırlar. Bu gibi dönemlerde borsa rekor kırar, gayrimenkul fiyatları anormal düzeylere yükselir, otomobil arzı talebi karşılayamaz olur, her türlü mala talep artar. Bu alanlara talep arttıkça fiyatlar daha da yükselir ve talep daha da artar. Ekonomi, tüketimle büyür hale gelir. Yukarıdaki iki grafiğin bize söylediği şey Türkiye ekonomisinin tüketimle büyüdüğüdür. Onu da besleyen şey TL’nin sürekli iç ve dış değer kaybetmesidir. Büyüme modeli tüketimin artırılmasına bağlanmış; onu da paranın değer kaybıyla bütünlemiş bir ekonomide enflasyonla mücadele edilmez.

İstanbul'da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (iktisat ve maliye bölümü) bitirdi. Doktorasını Gazi Üniversitesi'nden 'Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Finansmanı' başlıklı tezi savunarak aldı. Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığı kamu hizmetinde Maliye Müfettişi, Maliye Başmüfettişi, Gelirler Genel Müdür Yardımcısı (tedvir), Hazine Genel Sekreterliği Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Washington Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Müşaviri, Kamu Finansmanı Genel Müdürü, Hazine Müsteşar Yardımcısı, Washington Büyükelçiliği Ekonomi Ticaret Başmüşaviri olarak görev yaptı. 1997 yılının Temmuz ayında Hazine Müsteşarı olarak atandı, aynı yılın Aralık ayında bu görevden istifa ederek kamu görevinden ayrıldı. Hazine'de görev yaptığı dönemlerde Temsan (Türkiye Elektromekanik Sanayii A.Ş.), TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) yönetim kurulu üyeliklerinde, YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) üyeliğinde, Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası guvernör vekilliği ve guvernörlüğünde bulundu. Kamu kesiminden ayrıldıktan sonra özel kesimde, çeşitli kuruluşlarda yönetim kurulu danışmanlığı, yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde on yıl öğretim görevlisi olarak ders verdi. Yeni Yüzyıl ve Radikal Gazetelerinde, aylık CNBCe Business dergisinde köşe yazıları yazdı, CBNCe ve NTV televizyonlarında ekonomi danışmanı ve yorumcusu olarak çalıştı. Kadir Has Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders veriyor. Hitit uygarlığının tanıtılmasına yaptığı katkılar nedeniyle Çorum ve Hattuşa (Boğazkale) belediyelerince fahri hemşehrilikle ödüllendirildi, Türk Eskiçağ Enstitüsü'ne muhabir üye olarak seçildi.

Bir cevap yazın