On yıllar süren savaşlardan çıkmış, sermaye birikimi olmayan, insan kaynağı yetersiz, tarımsal ekonomiye dayalı, dışa bağımlı, altyapı yatırımları eksik, yoksul, yorgun bir ülkede sanayi mi kurmak istiyorsunuz? Hayal gibi! Biraz anakronizm olacak ama “Hayallerinin peşinden git.” düsturunu 1920’lerin Türkiye’sinde izleyecekseniz, -ki bugünlerin kişisel gelişim kitaplarının ya da sosyal medyanın didaktik paylaşımlarının vazgeçilmez ve pek klişe bir mesajıdır- önce sanayiyi teşvik etmek için bir kanun çıkaracak; özellikle 1929 Bunalımı’nın getirdiği ekonomik ortam nedeniyle teşviklerin yetmediğini görünce de, bir program çerçevesinde sanayi yatırımlarını devlet öncülüğünde yapacaksınız. Cumhuriyet’i kuran kadroların İzmir İktisat Kongresi’nde kendini belli eden, tümüyle piyasa güçleri tarafından kurgulanan ve yürütülen bir ekonomi tasarımına dayanan ideolojiye ikna olmuş hallerinin, 1930’larda bu ideolojiyi tereddütle karşılar hale dönmesinin nedeni, piyasa güçlerinin bir ekonomiyi yönlendirmedeki başarısızlığı değildi. Kendi haline bırakılsaydı, pekâlâ ekonomi kendi dinamikleriyle işler, neyin nasıl üretileceği ve nasıl paylaşılacağı sorunlarını rahatlıkla çözerdi. Buradaki mesele, bu çözümlerin ideal olarak istenen çözümler olmamasıydı, çünkü mevcut kaynak donanımıyla ekonominin yüksek gelir, üretim, sermaye birikimi, istihdam vb. hedeflerin tutturulmasında piyasa güçleri yetersiz kalmaktaydı
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 88Sayfa Aralığı: 25 - 30
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.