Finansal Okuryazarlık Üzerine Notlar: Gençler ve Finansal Okuryazarlık – Devrim Dumludağ


Pek çok ürün için aklımızda bir fiyat oluşturmuyoruz ve bu durumda karşıdan gelecek pek çok sinyale açık oluyoruz; bu da bütçemiz üzerindeki kontrolü yitirmemize neden olabiliyor.

Giriş

Eudaimonia köşesinde geçtiğimiz sayıda finansal okuryazarlık konusuna ilişkin genel notlar paylaşmıştım. Yapılan araştırmalarda finansal okuryazarlık düzeyinin en düşük olduğu grup olarak gençler ön plana çıkmaktaydı. Bu yazıda finansal okuryazarlığı, İktisat ve Toplum Dergisi okuyucularının önemli bir bölümünü oluşturan üniversite öğrencileri üzerinden biraz daha açmak istiyorum.

 Kısıtlı bir bütçeyi eğitim ve sosyal aktiviteler başta olmak üzere çeşitli alanlara etkin olarak dağıtmak hiç kolay değil. Benzer şekilde eğer tasarruf edilebiliyorsa, finans piyasalarının işleyişinin pek bilinmediği bir ortamda bu tasarrufu etkin kullanmak da bir o kadar zor. 

Bu yazıda gençler açısından bütçe kullanımının ne anlama geldiğini, iyi bir bütçe yönetimine yönelik çalışmaların neleri kapsadığını inceleyeceğiz. Bütçe çalışmalarının davranışsal boyutu ve teknik boyutunun neler içerdiğini tartışacağız. Bunu yaparken, uluslararası yazından örneklerin yanı sıra, 2013 yılından bu yana üç bine yakın üniversite öğrencisiyle yürüttüğüm finansal okuryazarlık eğitimlerindeki gözlemlerimi de sizlerle paylaşacağım. 

Bütçe Yönetimi 

Bütçe yönetimi temel olarak harcama ve gelir yönetimi demek. Kulağa başta oldukça kolay gelen bu tanıma rağmen pek çok insanın bütçesini yönetirken zorluk yaşadığını biliyoruz. Gençler açısından durum daha da zor, çünkü kısıtlı gelir kaynaklarını başta eğitim, eğlence ve kültürel etkinlikler olmak üzere çeşitli alanlara dağıtmak hiç kolay değil. Üniversite öğrencileriyle yürüttüğüm finansal okuryazarlık eğitimlerinde gözlemlediğim, katılımcıların çok düşük bir oranının iyi bir bütçe yönettiğini düşünmesiydi. 

Öte yandan standart iktisat teorisi bizlere ekonomik aktivitelerimizde bütçemizi iyi yöneteceğimiz yönünde özel bir anlam yüklemiş durumda: 

Ne istediğini bilen, ihtiyaçlarının farkında olan, alacağı ürünleri önceden belirleyen ve onlara fiyat biçen, ürünlerin özelliklerine erişebilen, ürünler/markalar arası sağlıklı karşılaştırma yapabilen, alacağı ürünün en uygun nerede satıldığını da araştıran bir birey var karşımızda. Ekonomik faaliyetlere giriştiğinde “Homo economicus” olarak adlandırılan bu birey, ister finansal ister günlük faaliyetler olsun, fayda maksimizasyonunu sağlamak amacıyla rasyonel davranan; bilgiye erişen ve bu bilgiyi sağlıklı değerlendirebilen; fayda-maliyet analizini başarıyla yapabilen bir figür olarak karşımıza çıkıyor. 

Bu varsayımlar beraberinde “tüm ekonomik faaliyetlerimizde böyle mi davranıyoruz?” sorusunu gündeme getiriyor. Özellikle (teknolojinin de yardımıyla) ilgimizi çeken ürünlerde daha dikkatli, araştıran ve karşılaştıran özellikler sergileyebiliriz ancak her ürün için bu şekilde bir yaklaşım sergiliyor muyuz? Psikolojik faktörler davranışlarımızı ne kadar etkiliyor? Yoksa hemen her işlemimizde davranışsal iktisatçılardan Dan Ariely’nin “Superman”’e, Richard Thaler’in ise “Mr. Spock”’a benzettiği Homo economicus özellikleri sergiliyor muyuz? 

Davranışsal iktisat ve davranışsal finans alanlarında yapılan araştırmalar insanların karar alma sürecinde sistematik hatalar yapabildiğini, psikolojik faktörlerin kararlarımız üzerinde oldukça etkili olabildiğini gösteriyor. Bu durum beraberinde bütçe yönetme becerimizi olumsuz etkiliyor. 

Örneğin, yakın bir arkadaşınızın doğum günü var ve siz de bir pasta alarak evinin yolunu tutacaksınız. Bir pastaneye girdiniz ve 8 kişilik bir pastanın fiyatının 200 liradan başlayarak 800 liraya kadar uzandığını gördünüz. Bu durumda ne yapardınız? Herhalde 200 liralık pastayı alırdınız ve oldukça tutumlu bir davranış sergilediğinizi düşünürdünüz. 

Bir de şöyle bakalım isterseniz, evden çıkmadan bir pastaya ne kadar ödeyeceğinizi düşünmediniz, değil mi? Peki şimdi düşünelim, mütevazı bir kutlama için bir pastaya en çok ne kadar para vermek isterdiniz. Eğer cevabınız 200 liranın altında ise analizi birlikte gerçekleştirmiş olduk. Homo economicus herhangi bir ürünü almadan önce ona bir fiyat biçer, daha sonra ürünün fiyatı daha düşük ise bu onun tüketici rantı olur. 

Sorun şu ki, bizler pek çok ürün için aklımızda bir fiyat oluşturmuyoruz ve bu durumda karşıdan gelecek pek çok sinyale açık oluyoruz; bu da bütçemiz üzerindeki kontrolü yitirmemize neden olabiliyor. 

İndirimler ve Kampanyalar 

Tüketici olarak kararlarımızı etkileyebilen pek çok sinyale sıkça maruz kalabiliyoruz; çapalama, çerçeveleme, referans etkileriyle kendimizi iyi hissettiren alışverişler yapabiliyoruz ama farkında olmadan ihtiyacımız olmayan bir ürünü satın alabiliyor veya ürünlere ödemek isteyeceğimizden daha yüksek bir bedel ödeyebiliyoruz. 

Gelen sinyallerden bazıları veya bu sinyallerin zamanlaması ihtiyacımız olan ürünler için bize oldukça avantaj sağlayabiliyor ancak sorun şu ki, bu tür sinyaller ihtiyacımız olmayan ürünleri de bizlere aldırabiliyor. Örneğin, bir spor ayakkabısının fiyatı %40 düştüğünde ihtiyacımız olmadığı halde indirimin büyüklüğünden ötürü bu ürünü almaya yönelebiliyoruz. 

Özellikle internet üzerinden alışverişin arttığı bir dönemde bu tür sinyallere çok daha fazla maruz kalıyoruz. Geçtiğimiz yazıda belirtiğimiz üzere sabah uyandıktan sonra telefonumuzu açar açmaz bu tür sinyaller bize hızla gelmeye başlıyor ve bunların cazibesiyle evlerimiz ihtiyaç duymadığımız ürünlerle dolup taşabiliyor. En önemlisi ise kritik bir ihtiyacımıza yönlendirebileceğimiz belli bir parayı bloke etmiş oluyoruz. 

Kredi kartı kullanımında da benzer hatalar yapabiliyoruz. Örneğin yapılan araştırmalar nakit kullanarak alışveriş yapanların kredi kartı kullananlara göre daha az harcama eğiliminde olduğunu gösteriyor. Çünkü cebimizden para çıkması bizde kayıp hissini uyandırıyor ve bir gerçek var ki, kaybetmeyi sevmiyoruz (Epstein, 2006). 

Kredi kartı kullanımıyla ilgili ilginç bir deneyin gerçekleştirildiği Prelec ve Simester (2000)’in çalışması kritik bir basketbol maç biletine (açık arttırma usulünde) kredi kartıyla yapılmak istenen ödemenin nakde göre iki kat daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu durum kredi kartı kullanımında cebimizden para çıkmaması sonucu yaşadığımız acının azalması açısından önemli bir bulgu sunuyor. Kredi kartı kullanımında cebimizden para çıkmadığı gibi ödemesini erteleyerek ürüne o anda sahip olmuş oluyoruz. Bu nedenle pek çok insan soğuk kış günlerinde Akdeniz’deki yaz tatili taksitlerini öderken hayıflanabiliyor. 

Gençlerde kredi kartı kullanım oranı yetişkinlere göre çok daha az. Bunun temel nedeni, gençlerin gelir kaynaklarının kısıtlı olması. Kredi kartı kullanımıyla ilgili yaşanan en büyük kaygı ise borç birikimi. Özellikle gençlerin yakın çevresinde gördüğü deneyimler kredi kartı kullanımına karşı mesafeli duruş sergilemelerine neden oluyor. Türkiye için yaptığımız bu gözlem uluslararası bulgularla da paralellik taşıyor. ABD’de yapılan bir araştırma, üniversite birinci sınıfta kredi kartı sahipliğinin %39 olduğunu; ilerleyen yıllarda ise ciddi oranda arttığını gösteriyor ancak bu öğrencilerin sadece yarısı kredi kartı ödemelerinin tamamını yapabiliyor (The Ohio State University, 2014). 

Gençlerin sıklıkla kullandığı bir başka araç ise öğrenim kredileri. Öğrenciler eğitim hayatları boyunca ihtiyaç duymaları durumunda öğrenim kredisi için başvuruda bulunabiliyorlar. Öğrencilerin eğitimlerini ekonomik anlamda zorlanmadan devam ettirmesini sağlayan kredilerle, sosyal ve kültürel gelişimin de desteklenmesi hedefleniyor. 

Burada kritik nokta, kredi kullanım şartlarının iyi anlaşılmasıdır. Örneğin, geri ödeme koşulları, enflasyon artışını yansıtan ödeme planları, erken ödeme durumunda ne tür avantajların olduğu gibi kritik konuları iyi anlamak oldukça önemli. ABD’de yapılan bir araştırmada kredi kullanan öğrencilerin %49’unun mezuniyet sonrası ne kadar aylık taksit ödeyecekleri hakkında bir fikirleri olmadığını göstermektedir. Örneğin, Ohio Eyalet Üniversitesi tarafından ABD’de 60 kurumda yaklaşık 25 bin üniversite öğrencisiyle yapılan araştırma katılımcıların %54’ünün kullandıkları krediyi geri ödeyemeyeceklerine inandıklarını gösteriyor. Ve yine öğrencilerin %76’sı kredi durumlarıyla ilgili olarak stres yaşadıklarını belirtiyor (The Ohio State University, 2014). 

Türkiye’de öğrencilerin borçlarını ödeyebilmesi için son 10 yılda 5 defa kredi yapılandırılmasına gidilmesine rağmen geri ödemelerde önemli bir artış sağlanamadığını görüyoruz. Spor ve Gençlik Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre son 10 yılda da toplam 10 milyona yakın öğrenciye yaklaşık 33 milyar lira öğrenim kredisi verilmiş. Buradan hareketle davranış temelli bir bütçe çalışması gençlerin kredi kartı ve öğrenim kredisi kullanımında önemli bulgular sunarak bütçenin daha verimli kullanılmasına olanak sağlayacaktır. 

Davranış temelli bütçe yönetimi açısından davranışsal iktisat kitaplarını okumak okuyuculara alışverişlerimizde iplerin gerçekten bizim elimizde olup olmadığına dair önemli bir farkındalık kazandıracaktır. Bütçe çalışmasının davranışsal boyutuna ilişkin olarak çeviri kitaplar arasında Dan Ariely’nin akademi dışı okuyucu hedefleyen ve keyifli bir anlatımı olan kitapları (Akıldışının Mantığı, Akıldışı ama Öngörülebilir), ekonomi Nobel ödüllü psikolog Daniel Kahneman’ın “Hızlı ve Yavaş Düşünme” kitabı, yine Nobel ödüllü iktisatçı Richard Thaler ve Cass Sunstein’in “Dürtme” kitabı oldukça yararlı bilgiler içermektedir. 

Türkçe yazında ise üç çalışmayı okuyucularla paylaşmak isterim. Bunlardan biri Emrah Aydınonat ve Barış Urhan’ın derlediği “Hayatın İçindeki İktisat”, diğeri ise benim de editörleri arasında bulunduğum “İktisatta Davranışsal Yaklaşımlar”. Son çalışma ise Ticaret Bakanlığı Davranışsal Kamu Politikaları Aksiyon takımının hazırladığı ve elektronik olarak da ücretsiz edinilebilecek “Senin Kararın mı?” başlıklı çalışma. 

Bütçe Yönetimi ve Bilgisel Boyut 

Bütçe çalışmalarında benimsenen teknik yaklaşımda katılımcılarla interaktif harcama ve gelir çalışması yapılır. Bu çalışmalarda amaç katılımcıların harcamalarını ne kadar hatırlayıp hatırlamadığını görmelerini sağlamak, zorunlu ve değişken harcama ayrımının önemini aktarmak ve harcamaların düzenli bir şekilde kaydedilmesi durumunda sağlayacağı avantajları göstermektir. 

Üniversite öğrencileriyle yürüttüğüm bütçe çalışmalarında harcamalara ilişkin temel gözlemlerim şu şekilde oldu: 

Katılımcıların büyük çoğunluğu geçmiş harcamalarını hatırlamakta zorlanmaktadır (harcamalar üzerinde kontrol olmaması). 

Pek çok katılımcı harcama kalemlerini önceden belirleyerek bu kalemlere yönelik önceden bir bütçe ayırmamakta, çoğunlukla spontane bir şekilde harcama yapmaktadır (tüketici artığı – spontane harcama). 

Çalışma sonunda harcamaların tahmin edilenden fazla olduğu görülmektedir (harcamalar üzerinde kontrol olmaması). 

Çalışma sonunda en çok dışarıda yemek, ulaşım ve üçüncü olarak da eğitim harcamalarına para harcandığının farkına varılmıştır (harcamaların bileşeni analizi). 

Bu süreçte katılımcılardan çok çeşitli tepkiler duyduğumu da söylemeliyim, kimi ailesine çok fazla harcama yaptığı için bir özür konuşması hazırlama kararı alırken kimi de okul yemekhanesini daha çok kullanma karar aldı. Katılımcıların önemli bir kısmı ise hesaplarına geçen parayı ilk haftalarda kontrolsüz bir şekilde harcadıktan sonra kalan günlerde evden çıkmayarak ve ucuz/ sağlıksız beslenmeyle bütçelerini dengelemeye çalıştıklarını ifade ettiler. 

Harcamalara yönelik farkındalık sağlandıktan sonra harcamaların kategorilere nasıl ayrılması gerektiğine yönelik bir çalışma yapılır. Burada amaç zorunlu/ sabit harcama ve değişken/ isteğe bağlı harcama ayrımının pekiştirilmesidir. Örneğin ödediğimiz kira, aidat, telefon paketleri vb. sabit harcamalardır. Bunları her ay mutlaka ödemek zorundayız ve her ay ne kadar ödeyeceğimizi de biliriz. 

Bu nedenle bütçe çalışmalarında öncelikle sabit harcamalar sıralanır ve (tabiri caizse) bir kutuya kitlenir. Aksi takdirde bir katılımcımızın başına geldiği gibi değişken kalemlere yapılan onlarca harcama sonrasında ev kirasını ödeyebilmek için çok zor durumda kalabiliriz. Veya başka bir katılımcının başına geldiği üzere sabit harcamaları karşılayabilmek için kredi çekmek gibi çok zorlu yollara girebiliriz. 

Öte yandan isteğe bağlı veya değişken harcamaları yönetmek daha kolay. Önceliği sabit harcamalara verdiğimizde değişken harcamalara bütçemiz yetmiyorsa bile en azından çözüm üretebilmemiz mümkün. Örneğin ilgili ay için bu harcamadan vazgeçebilir veya daha ucuz bir alternatif arayışına girebiliriz. Bu noktada katılımcılarla interaktif olarak ucuz alternatifler üretme çalışmaları/tartışmaları yapılır. Katılımcılardan bu konuda çok yararlı öneriler geldiğini söylemeliyim. Genellikle kahveyi ve çayı mataraya koyarak okula gitme; daha sıklıkla yemekhanede yemek yeme; dışarıda yemektense evde daha çok yemek yapma; evden okulda sandviç getirme; ulaşımda öğrenci kartı ağırlıklı yolculuk etme; kullanılmış kitapları satın alma; spor salonu yerine bisikleti tercih etme veya okulun imkânlarından yararlanma; internet üzerinden kampanyaları takip etme gibi çok çeşitli alternatifler sundular (Dikkatinizi çekmiştir, dışarıda yemek en önemli harcama kalemlerinden biri olduğundan gelen önerilerin çoğu da yemekle ilgili oldu). 

Bu çalışmanın arkasından gelir odaklı çalışmalar yapılır. Katılımcılarla gelir kaynakları sıralandıktan sonra (üniversite eğitimini aksatmayacak şekilde) ne tür ek gelir yaratabileceklerine ilişkin tartışmalar yürütülür. Eğitimler boyunca pek çok katılımcının bu tartışmalar sonrasında başta özel ders olmak üzere düzensiz iş ve part-time işlere yöneldiğini fark ettim. Bazı katılımcılar ise (takı, müzik aleti çalma gibi) hobilerini kazanca dönüştürmek konusunda çok başarılı işlere imza attılar. 

Bütçe çalışmasında şu ana kadar harcamalarımız üzerinde kontrolümüzün olmasını, önceden bir bütçe ayırmamız gerektiğini, harcamalarımızın dağılımını, zorunlu ve isteğe bağlı harcamaları, isteğe bağlı harcamalara ucuz alternatifler bulmanın önemini ve gelirimizi nasıl arttırabileceğimizi konuştuk. 

Tüm bunlardan sonra üç adımlı bütçe çalışmasına geçilir. Bu çalışma için önümüzdeki birkaç ay harcamaların düzenli bir şekilde not alınması büyük önem taşıyor. Günümüzde akıllı telefonlardaki bütçe programlarıyla bu not alma işini hızlı ve kolayca yapabilmek mümkün. Üç adımlı bütçe çalışmasında öncelikle bir sonraki ay için tahmini gelir ve tahmini harcamaların hesaplanması gerçekleştirilir. Bu çalışma sonucunda karşımıza çıkabilecek durumlar şunlardır: 

Tahmini gelir > Tahmini gider (TASARRUF İHTİMALİ) 

Tahmini gelir < Tahmini gider (REVİZYON GEREKİYOR) 

Tahmini gelir = Tahmini gider (DİKKATLİ OLMAKTA FAYDA VAR) 

Eğer tahmini gelir tahmini giderden fazlaysa bu iyiye işaret. Ancak adı üzerine henüz tahmin aşamasındayız ve süreç içinde gerçekleşecek gelir ve harcamalar örtüşmeyebilir. Öte yandan tahmini gider tahmini gelirden fazla ise hemen müdahale etme şansı var. Müdahale ya gelir arttırıcı kalemlere yapılabilir veya sabit harcamalara dokunamadığımız için değişken harcamalara müdahale edilebilir. Ancak süreç burada yeni başlıyor: Ay boyunca yapılan harcamaları not düşmek gerekecek. Bir deftere/ excel/telefon uygulamasına düzenli not düşerek ay sonunda bütçenin durumu kolaylıkla hesaplanabilmektedir. Ay sonunda eğer gerçekleşen gelir harcamalardan fazlaysa ortada bir TASARRUF var demektir. Bu tasarrufu nasıl kullanmalıyız sorusu hemen karşımıza çıkacaktır. Eğer tersi durum geçerli ise ortada bir BORÇLULUK var demektir. Borç yönetimi de başlıca bir alan olarak karşımıza çıkmakta. 

Bu çalışmaları eğitim sonrasında da devam ettiren katılımcılar oldukça benzer geri dönüşler yaptılar. Neredeyse tamamı ciddi tasarruf elde etmişti ve daha önce bütçeleri üzerinde en ufak kontrolü olmayan kişilerdi bunlar. 

Sonuç 

Finansal okuryazarlık eğitiminden edindiğim deneyimler bana ekonomi okuryazarlığı ve finansal okuryazarlık derslerinin ilk öğretimden üniversiteye kadar müfredatta yer almasının ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Bu konuyla bağlantılı olarak önümüzdeki yazıda gençlerin elde ettikleri tasarrufu nasıl değerlendirdiklerini ve iktisat fakültesi dışındaki öğrencilerin ekonomiye ilişkin bakış açılarını değerlendireceğiz. 

Kaynaklar 

Ariely, D. (2010). Akıldışı ama öngörülebilir. Optimist Yayın Grubu. 

Ariely, D. (2012). Akıldışının Mantığı. Optimist Yayın Grubu. 

Aydınonat, N. E., & Urhan, Ü. B. (2019). Hayatın İçindeki İktisat: İktisadi Davranışlara Farklı Bir Bakış. İletişim Yayınları. 

Dumludag, D., Gokdemir, O., Ruben, E., & Neyse, L. (2016). İktisatta Davranışsal Yaklaşımlar, İmge Kitabevi. 

Epstein, R. A. (2006). Behavioral economics: human errors and market corrections. The University of Chicago Law Review, 73(1), 111-132. 

Kahneman, D. (2016). Hızlı ve yavaş düşünme. Varlık Yayınları 

Prelec, D., & Simester, D. (2001). Always leave home without it: A further investigation of the credit-card effect on willingness to pay. Marketing letters, 12(1), 5-12. 

Thaler, R. & Sunstein C.R. (2013) Dürtme. Sağlık Zenginlik ve Mutlulukla ilgili Kararları Uygulamak, Pegasus Yayınları. 

The Ohio State University (2014). National Student Financial Wellness Study: https://cssl.osu. edu/posts/documents/nsfws-key-findings-report.pdf 

Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı (2018), Senin Kararın mı? https://ticaret.gov.tr/ data/5b9623ea13b8761ce82c5e34/ senin_kararin_mi.pdf

Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 138
Sayfa Aralığı: 70-74

Devrim Dumludağ, Marmara Üniversitesi İktisat Bölümünden mezun olduktan sonra, yüksek lisans ve doktora eğitimini Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladı.Yazdığı doktora tezi Osmanlı Bankası Müzesinin düzenlediği Bankacılık ve Finans Tarihi Araştırma Yarışması’nda mansiyon ödülü aldı. 2008 yılında Hollanda’da University of Groningen’de ekonomi bölümünde post-doc, 2009 yılında Rotterdam Erasmus Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulunan Devrim Dumludağ 2012-2014 yılları arasında Maastricht Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak görev yaptı. Devrim Dumludağ halen Maastricht Üniversitesi ve Rotterdam Erasmus Üniversiteleri ile işbirliği halinde tüketim, mutlak gelir, nispi gelir ve yaşam memnuniyeti konularında projeler yürütmektedir. Ulusal ve uluslararası literatürde mutluluk, doğrudan yabancı yatırımlar ve kurumlar üzerine çeşitli makaleleri yayınlanan Devrim Dumludağ, halen Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde görev yapmaktadır.

Bir cevap yazın