Dünya nüfusu, Malthus’un nüfus teorisinin aksine, zengin ülkelerde azalıyor, fakir ülkelerde artıyor. Bu olgu, ülkelerin kendi içinde de geçerli. Gelişmiş, kişi başına gelirin yüksek olduğu bölgelerde nüfus artış hızı düşük, gelişmemiş olan bölgelerde ise daha yüksek seyretmekte. Nitekim toplam doğurganlık hızı dünya ortalamasının üzerinde seyreden ilk beş ülke, Afrika’nın yoksul ülkeleri Nijer, Çad, Mali, Somali ve Kongo Cumhuriyeti olurken, ortalamanın altında kalan ülkeler Tayland, Japonya, İtalya, İspanya ve Ukrayna’dır.
Ülkemizde de toplam doğurganlık hızı benzer bir gelişim göstermekte. TÜİK tarafından yayımlanan son nüfus istatistiklerine göre oran 1,51’le dünya ortalaması olan 1,54’ün altında kalmıştır. Bu durum gelecek yıllarda da azalarak sürecek gibi durmaktadır. Yapılan ana projeksiyonlara göre, Türkiye nüfusu 2053 yılında 93,9 milyona çıkarak tepe noktasını görecek ve daha sonra düşmeye başlayacak, 2100 yılına gelindiğinde ülke nüfusumuz 76,7 milyona kadar gerileyecek.
Nüfus artış hızının yüksek olması nasıl sorunlar yaratıyorsa, düşük olması da sorunlara neden olmakta. Bu sorunların başında da elbette işgücü yetersizliği, sağlık harcamaları ve yaşlı bakımı gelmektedir. Türkiye hemen her alanda olduğu gibi bu konuda da hazırlıksız. 22 yıldır ülkeyi yöneten siyasal İslamcı partinin nüfus politikası sadece iki olguya dayanmaktaydı: En az beş çocuk yapın, biz de onları kindar ve dindar nesil olarak yetiştirelim. AKP’yi 2002 ve sonrasında yapılan her seçimde iktidara taşıyan halk, partinin bu talebine sessizce karşı durdu. Beş çocuk yapmadığı gibi 2002 öncesinin de altında bir doğurganlık hızını yakalama yönünde bir davranış biçimi sergiledi.
İTD’nin bu sayısı nüfus ve ekonomi ağırlıklı makalelerle çıkıyor. Akademisyen dostlarımız dosya konumuza yoğun ilgi gösterdiler. Hepsine verdikleri destekten dolayı çok teşekkür ediyoruz. Bu sayımızda dergimizde ilk defa yazan yazarlar da göreceksiniz. Onlara da İTD’ye hoş geldiniz diyorum.
Elbette her zaman olduğu diğer konularda da makalelerimiz var. “Gündeme boğulmadan, ancak gündemden de kopmadan yayıncılık yapma” ilkemize bağlı bir sayı hazırladık. Umarım keyif alırsınız.
Bu satırları yazdığım gün TBMM’de hayvanları yok etme yasası kabul edildi. Evinde üç, yayınevinde bir kedi besleyen bir hayvan sever olarak bu yasanın canımı acıttığını söylemek isterim. Kapitalizmin “güçlü olan yaşar, güçsüz olan yok olur” ilkesine sıkı sıkıya sarılan iktidar partileri ne yazık ki yine doğayla savaşma yolunu seçtiler. Onlara tek söyleyeceğim: doğa, kendisine uymayan müdahaleleri er ya da geç kusar. İklim değişimi bunun en güzel halidir.
Değerli okurlar, yaz sıcağında da sizlerle birlikte olmak bizim için keyif verici. Siz de bize kitaplarımızı, dergilerimizi satın alarak ve abone olarak destek olun (shop.efilyayinevi.com). Unutmayınız, Türkiye’de ekonomi alanında kala kala 29 süreli yayın kaldı. İçlerinde bağımsız yayıncılık yapan da galiba sadece biziz.
Sevgiyle ve okuyarak kalın.





Bir cevap yazın