Bir ay sonra yüzyılın ilk çeyreğinin son yılına gireceğiz. Yüzyılın ilk çeyreğinde dünya önce 2008 iktisadi krizine sonra da pandemi krizine girdi. Şimdi de üçüncü dünya savaşının sınırlarında dolaşıyor. Üstelik dünyanın üç büyük ülkesi, geçen yüzyılın başlarında olduğu gibi otoriter liderlerce yönetilmekte. Rusya ve Çin, bırakın demokrasiyi, faşizme sürüklenmekte.
Bu gelişmelerden etkilenen Türkiye’de, 2002’de siyasal İslamcı bir parti iktidar geldi. Demokratik yollarla iktidara gelen parti, ülkeyi 22 yılın sonunda dünya demokrasi endeksine göre hibrit (melez) bir demokrasiye dönüştürdü. Bu dönüşüm, 1979’daki İran İslam Devrimi gibi olmadı. Adeta kurbağa sıcak suya yavaş yavaş bırakıldı. 2010 Anayasa değişliğiyle yargı bağımsızlığı yok edildi. Ardından sürmekte olan Ergenekon-Balyoz davalarıyla ordu, sivil vesayetin emrine girdi. Nihayetinde 2017 Anayasa değişikliğiyle rejim değişti. Türkiye parlamenter demokrasiden Cumhurbaşkanlığı sistemi adıyla kavramsallaştırılan, siyaset biliminde yeri olmayan bir sisteme geçti. Bu süreçte siyasal ve toplumsal dönüşüm elbette sancılı oldu. Darbe girişimi bu yüzyılda da Türkiye’nin başına yine dert oldu.
Ülkenin üst yapısındaki değişiklikler altyapıdaki çözülmeden kaynaklandı. Kamu işletmeleri özel sektöre devredildi (Özelleştirme diyemiyorum. Çünkü çoğu KİT ve İDT adeta bedelsiz devredildi). Kamunun elindeki iktisadi gücün az sayıdaki oligorakla paylaşılması ve denetimsiz maliye politikası gibi nedenlerle ekonominin tıkanması kaçınılmazdı. Ben söylemiştim demek hoş değil fakat 2017’nin sonunda yayımladığım “Ekonomide Masallar Gerçekler” kitabında sistemin tümüyle tıkandığını, krizin kaçınılmaz olduğunu yazmıştım. Öyle de oldu.
İTD’nin bu sayısında önce yaşadıklarımız, sonra da uygulanan iktisat politikaları ele alınmakta. Derginin tamamı elbette sadece bu konuya ayrılmadı. Diğer konulara da yer verdik. Yılın son sayısı olduğu için de kısıtlarımızı zorladık, oldukça kalın bir sayıyla karşınızdayız. Destek veren tüm akademisyenlere teşekkür ediyoruz.
Değerli okurlar, yayın dünyası 2024 yılını çok zor geçirdi. Kâğıt, matbaa, personel (maaş değil, SGK primleri ve vergiler) vb. maliyetleri ana zorluklarımız oldu. Birçok girdinin fiyatı acımasızca yükseldi. Devlet yayıncılara destek vermediği gibi vergiler yoluyla maliyet yükünü daha çok arttırdı. Bugüne kadar bu yükü çektik. Umarım 2025 yılında da bu ağır yükü çekebiliriz.
Yeni yılınız kutlu olsun. 2025’te görüşmek umuduyla.
Sağlıkla, sevgiyle ve okuyarak kalın.





Bir cevap yazın