Türkiye ekonomisinde kriz inişli çıkışlı salınımlar göstererek derinleşmesini sürdürüyor. Ekonomik yapıdaki dengesizlik artan oynaklık (volatilite) ile birlikte daha da kemikleşerek, kalıcı hale dönüşmek üzere. Bu satırların yazıldığı günlerde önce işsizlik rakamlarında, daha sonra da “tüketici güven endeksindeki” bozulma, ekonomideki daralmanın 2019’un ikinci yarısına da yayılacağı endişelerini dile getirmekteydi. Bir yandan da “piyasaların beklentisi” bundan böyle en az dört sene boyunca “seçim yarışının söz konusu olmadığı bir Türkiye’de yapısal reformların artık uygulanmaya konulacağı” umuduyla çalkalanmakta. “Yapısal reform gerekliliği” iktisat gündemimizde neredeyse ilahi bir kutsanma yükümlülüğüne dönüştürülmüş durumda. Peki, nedir bu yapısal reformlar? Ne yapılmalı, hem de geciktirilmeden? Bu yazıda bu konuyu ele almak arzusundayım. Bunun için de önce yakın tarihimizden, 2001 sonrasında Türkiye’nin uyguladığı para, maliye ve gelirler politikalarındaki deneyimlerine başvurarak, mevcut sorunlarımızın kökenlerine inmeye çalışacağım.
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 104Sayfa Aralığı: 9 - 19
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.