Küresel finans krizi (2007- 09) savuşturulduktan sonra uluslararası sermaye akımlarının hızla genişlemesi, 2010’da Türkiye’ye borç-itişli, inşaat ve altyapı yatırımı ağırlıklı, yeni bir orta vadeli çevrimi başlatma fırsatı verdi. Bu çevrimin 2010- 17’deki çıkış evresinde GSYH’ye oranla epey yüksek cari işlem açıkları finanse edilebildi; GSYH ve istihdam, sırasıyla, yılda ortalama %6,8 ve %4,0 arttı; GSYH zımni deflatöründeki değişmelerle temsil edilen ortalama yıllık enflasyon hızı ise %7,9 düzeyindeydi. Ancak, çevrimin çıkış evresi sürdükçe ekonomik başarım göstergeleri gerileme eğilimine girdi. Bu eğilime paralel olarak, AKP iktidarının ülke siyasal yönetimini yeniden yapılandırma çabaları da gözlendi; Türkiye, Nisan 2017 referandumuyla parlamenter sistemden uzaklaşarak cumhurbaşkanlığı rejimine yöneldi. Haziran 2018’de yeniden cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, hem Nisan 2017 referandumuna gidilirken hem de seçim kampanyasında bu tür bir siyasal rejim değişikliğinin yönetimdeki karar alma süreçlerini hızlandıracağını ve etkinleştireceğini savunmuştu (örneğin, bkz. Facebook, 2018).





Bir cevap yazın