Editörümüz Ömer Faruk Çolak ve Yayın Kurulu üyemiz Serdar Sayan’ın Yuvarlak Masa Toplantıları’nda bu ayki konuğu İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Haluk Levent.
Ömer Faruk Çolak: İktisat ve Toplum Dergisi’nin değerli okurları, Yuvarlak Masa Toplantısı’nda bu ayki konuğumuz Prof. Dr. Haluk Levent. Bu toplantıda yoksulluk ve eşitsizlik konuşacağız. Yoksulluk ve eşitsizliğin altındaki dinamikleri, ardından bu dinamiklerin yarattığı etkileri irdeleyeceğiz. Bu da birçok farklı kavrama, birçok alana girmemize neden olacak.
Serdar Sayan: Haluk, seninle telefonda konuşurken de söyledim, bizim bu diziye başlamamız, ekonomi politikasındaki değişiklikle aşağı yukarı aynı sıraya denk geldi. Aslında ekonomi politikası demekte tereddüt ediyorum; ortada ciddi bir politika olduğunu düşünmüyorum ama adet olmuş bir politika varmış gibi konuşmak. Eylül-Aralık arası her biri 100- 200 baz puan seviyesinde olan agresif faiz indirimlerinden hemen sonra, kurun patladığı sıralar Selva Demiralp’i konuk ederek başladık bu diziye; sonra Mahfi Eğilmez, Uğur Gürses ve Murat Üçer’le devam ettik. Hep makro perspektiften neler olup bittiğini yorumlamaya çalıştık. Faiz-kur-enflasyon ekseninde epeyce sohbet etme şansımız oldu. Ama bugün son dört sayıdır konuştuğumuz konulara biraz ara verip, faiz-kur-enflasyon çemberinde olan bitenin yarattığı yoksulluk boyutunu konuşmak istiyorum. Uzun zamandır görmediğimiz kadar hızlanan bir enflasyon yaşıyoruz. Türk-İş’in son yoksulluk rakamlarına baktım. Ocak ayından itibaren geçerli olmak üzere, asgari ücrete yüklü bir zam yapıldı biliyorsun. Ama beklendiği gibi, hızlanan enflasyon asgari ücret zammını, hatta zamdan fazlasını daha çalışanların eline geçmeden aldı götürdü. Sonunda zamlı asgari ücret, Ocak ayının sonundan itibaren neredeyse kuruşu kuruşuna Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı tutarına denk hale geldi. Şubat’taki açlık sınırı tutarı ise asgari ücreti geçmiş durumda. Yani enflasyon herkes için bir sorun tabii ki ama yarattığı belirsizliği vs. bir kenara bıraktığımızda, özellikle geçim sıkıntısı çekenler açısından çok daha büyük bir sorun. Nitekim asgari ücretle çalışanlar ilk zamlı maaşlarını alıncaya kadar, o zamlı maaşın alım gücü açlık sınırı seviyesine indi. Çalışanlar açısından hiçbir işe yaramayan bu zammın işverenler üzerinde yarattığı yük de apayrı bir konu, ona da değiniriz belki. Sonuçta enflasyon toplumun değişik kesimleri için ciddi hasar yaratan bir olgu. Yoksulluk onun boyutlarından biri. Bu yüzden, bugün biraz da faiz indirimleriyle ve kurun patlamasıyla başlayan enflasyonist sürecin, özellikle dar gelirli ve kırılgan kesimler üzerinde yarattığı etkileri konuşalım diyorum.
Haluk Levent: Şimdi şöyle başlayalım o zaman. Yoksulluk, çok kabaca tanımlanacak olursa, bireylerin ya da hanenin temel ihtiyaçlarını karşılayamama hali olarak tanımlanabilir. Açlık sınırı ise gıda ihtiyaçlarını karşılayamama hali diye tanımlanabilir, en basit haliyle. Yoksullaşmanın iki yönü var. İlki gelirler tarafından: Örneğin işsiz kalınması. Hane içinde ikame edecek başka birisi yoksa bir anda hane geliri düşer ve yoksulluk riski gerçeğe dönüşmüş olur. İkincisi, fiyatlardan kaynaklanır; gelir aynı kalırken fiyatlar artarsa bu defa yine hane yoksullukla yani temel ihtiyaçları karşılayamama durumuyla karşı karşıya kalabilir. Şimdi bizim son birkaç ayda yaşadığımız şey, fiyatlar kısmından geliyor. Neden oldu bu?
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 137Sayfa Aralığı: 21-32
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.