2030 yılına 8 kala, insanlık olarak, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından iş gücü piyasalarında çok da başarılı bir süreç yönetimi gerçekleştiremediğimiz ortadadır. Gerek yatay gerekse de dikey cinsiyet ayrımcılığı açısından göstergeler alarm vermektedir.
1. Giriş
Cinsiyet eşitliğinin sağlanması, günümüzde, küresel sürdürülebilir kalkınma amaçlarından biri olarak gündemde yerini korumakla birlikte, yeni bir kavram ya da farkına son dönemlerde varılmış bir sorun değildir. Öte yandan tarihsel süreçlerde kadının aile ve toplum içerisindeki dezavantajlı konumu hep göz önünde olsa da kadın-erkek eşitliği tartışmalarındaki seslerin gücü, esasında kadınların iş gücü piyasalarında daha aktif rol almaya başlamalarıyla birlikte artmıştır. Kadınların iş gücü piyasalarındaki aktif rolü ise Sanayi Devrimi’nin yarattığı ucuz iş gücü ihtiyacına ve ardından da dünya savaşları süresince, özellikle sanayileşmiş ülkelerin iş gücü piyasalarında erkek emek faktörünün sayıca azalmasına dayanmaktadır (Marcellus, 2006). Kadınların, erkeklerin yerine ikame iş gücü olarak devreye daha yoğun girmeleriyle birlikte, iktisadi süreçlerdeki rolleri artmış ve bu da onlara zamanla seçme-seçilme hakkı gibi birtakım demokratik hakların da kapılarını açmıştır (Türkcan, 2021: 148).
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 146Sayfa Aralığı: 113-118
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.