“Heterodoks” terimi, genellikle Ortodoks karşıtı, eleştirel bir bakışı dile getirir; ancak bu terim de, hem entelektüel hem de sosyal bir boyut taşımaktadır.
Başlığın ilk kısmı, hemen hatırlayacağımız gibi, Stanley Kubrick’in başyapıtlarından Spartacus filminin final sahnesinin, “kültürümüze uyarlanmış” halini ifade ediyor; tıpkı film(ler)deki gibi, bugünlerde neredeyse her iktisatçı, “Heterodoks” iktisat yaptığını ileri sürüyor. Buna “anaakım” iktisatçılar da dahil. Bu biraz tuhaf, çünkü “Anaakım Heterodoksi” terimi, ilk bakışta bir “oksimoron” gibi görünüyor. Bu yüzden bu yazıda, Klasik-Marksist, Kurumsal, Post Keynesci, Feminist vs. gibi “geleneksel” heterodoks iktisat yaklaşımları üzerinde durulmadan, yalnızca Anaakım Heterodoks iktisadın olanaklı olup olmadığı sorusu tartışılıyor.
“Anaakım Heterodoksi”
“Heterodoks” terimi, “doğru inanç” anlamına gelen Yunanca “Ortodoks” (Ortha ve doxa) terimine karşıt olarak kullanılıyor ve “başka, farklı inanç” anlamına geliyor. Genel olarak yerleşik inanç ve düşüncelere aykırı olan görüşleri dile getirmek için kullanılan bir terim bu. Bu kavram çiftiyle eşleştirilen bir başka çift de, “Anaakım” (mainstream) ve “Anaakım olmayan” (nonmainstream) kavramları. Bu iki çift birbirine yakın olsa da, farklı biçimlerde de algılanabilir. Örneğin, bir görüşe göre (Colander, et al., 2004:490), “anaakım” ya da “yerleşik” iktisat kavramı, büyük ölçüde sosyal ve kurumsal nitelik taşıyan bir kavramdır.
Genel olarak, yalnızca entelektüel anlamda değil, akademik düzeyde de öndegelen kurum, organizasyon ve akademik dergilerde ağırlığı olan bireylerin benimsediği düşüncelere gönderme yapan bir kavram diye görülebilir. Buna karşılık “Ortodoks” terimi, esas olarak entelektüel bir kategoridir; genel olarak iktisadi düşünce tarihçilerinin en yakın dönemde hakim olduğuna inandıkları düşünce okuluna (örneğin neoklasik iktisat) göndermede bulunur. Bunun yanında, neyin Ortodoks olarak görüleceği, genellikle ortodoksinin varolduğu düşünülen dönemin ardından belirlenir; gerçek bir ortodoksi iken genellikle bir adı yoktur. Başka deyişle Ortodoks nitelemesi, geçmişe yöneliktir; geleceğe değil.
İkinci olarak da, iktisatta, Ortodoks adlandırması, genellikle bir “sapkından” gelir; örneğin: “Klasik iktisat” terimini Marx, “Neo-klasik İktisat” terimini de Veblen kullanmıştır. Bu durumda da, “Heterodoks” terimi, genellikle Ortodoks karşıtı, eleştirel bir bakışı dile getirir; ancak bu terim de, hem entelektüel hem de sosyal bir boyut taşımaktadır.
Kendilerini anaakımın dışında, “heterodoks” olarak nitelendiren iktisatçıların, genellikle National Science Foundation gibi normal kanallardan araştırma fonları elde etmeleri zordur. Benzer düşüncedeki iktisatçıların dışında anaakım iktisatçılarla iletişim, genellikle sorunludur. Anaakım ve Ortodoks, her zaman aynı olmayabilir; bugünlerde anaakımın (en genel olarak Neoklasik iktisat) kıyısında yer alan iktisatçıların, Ortodoks iktisat hakkında oldukça eleştirel olduğunu gözlemek mümkün. Ayrıca bu iktisatçılar, heterodoks iktisadın kimi unsurlarına sempati ile yaklaşabilir (Colander et. al, 2004). Örneğin bugünlerde, modern anaakım iktisadın, “neoklasik” olarak görülmeyen yeni yaklaşımlara daha açık olduğu sık sık dile getirilmektedir. Hatta, anaakım iktisadın sınırları içinde de, “heterodoks” olduklarını ileri süren yaklaşımların son zamanlarda giderek yaygınlaştığı gözlenmektedir. (Davis, 2008; Slade-Caffarel, 2019). Dolayısıyla, bir “anaakım heterodoksi”nin varlığından sözetmek mümkün görünüyor.
Öte yandan, Roger Backhouse (2000), heterodoks bir düşünce okulunun üç ölçütü karşılaması gerektiğini ileri sürüyor:
- Kendini tanımlayabilme: heterodoks iktisatçı baskın düşünce biçimlerinden uzak durma ya da bu düşüncelere alternatif sunabilmelidir.
- Sosyolojik boyut: heterodoksluk, disiplin içindeki baskın okullardan ayrı bir biçimde kurumlaşabilmeli, ayrı dergiler, konferanslar düzenleyebilmelidir.
- Çekirdek varsayımlar: Heterodoks iktisatçılar kendi teorilerini oluştururken farklı varsayımlar kullanmalıdır.
Bu ölçüler dikkate alınırsa, Anaakım iktisadın heterodoks olma savı bir ölçüde havada kalır görünüyor. Bu yüzden meseleye biraz daha yakından bakmak yarar sağlayabilir. Genel olarak, 1970’lere kadar, eksik rekabet teorileri ile Neoklasik bölüşüm teorisine Veblen ile Joan Robinson’un yaptığı eleştiriler gibi kimi önemli istisnalar dışında, hakim görüş, Neoklasik iktisat idi. Bunun dışında kalan Marksist, Kurumsalcı, bir ölçüde Post Keynesyen iktisat gibi heterodoks iktisadın da anaakım iktisat ile bir diyaloğundan sözetmek mümkün görünmüyordu.
Esas olarak Sraffa’nın (1960) “üretim tekniklerinin tersine dönmesi” (reswitching) analizi, ünlü “Cambridge sermaye tartışmaları”na yol açmış (Harcourt, 1972), bu da Neoklasik bölüşüm teorisinin iç tutarsızlığını açıkça görünür hale getirmişti. Bu eleştiriler karşısında neoklasik iktisatçılar, neoklasik iktisadı benimsemenin bir “iman sorunu” olduğunu (Ferguson, 1969: 235) savunarak, meselenin ideolojik boyutunu ortaya koymuşlardı. 1970’ler genel olarak, özellikle Marksist ve Post Keynesci eleştirilerden sonra Neoklasik iktisadın artık belini doğrultamayacağının düşünüldüğü yıllar oldu. Ne var ki, ilginç bir biçimde, bu dönüm noktasından sonra, Neoklasik iktisat, Veblen (1898, 1900)’in deyişiyle “önyargılarını” (preconceptions) değiştirmeden yeni “açılımlara” doğru yol alacaktı.
Veblen, Neoklasik iktisadın temel (ontolojik) kabullerini şöyle betimliyor:
- Marshallcı gelişme anlayışı: “natura non facit saltum”, yani gelişme, sürekli ve tedrici niteliktedir düşüncesi,
- “Normal” ve iktisadi “yasa” anlayışı; normallik, uygulandığı fenomenlerin onaylanmasını da içerir,
- Davranış yasaları hedonistik terimlerle dile getirilirler: İnsan “zevk ve acının, şimşek gibi çakan hesaplayıcısı” (Veblen, 1898) olarak görülür.
- İndirgemecilik: İnsan, statik bir ortamda yalıtılmış ve veri olarak, dışındaki güçler tarafından yönlendirilen bir atomdur: “Ruhsal olarak, hedonistik insan, bir ilk hareket ettirici değildir. Bir yaşam sürecinin yeri değildir, dışsal ve kendisine yabancı güçler tarafından yönlendirildiği zaman dışında, eyleme gücüne sahip değildir” (Veblen, 1898).
Bunun yanında, Frank Hahn (1984: 1-2), Neoklasik iktisadın üç temel kabulünün, İndirgemecilik (yöntembilgisel bireycilik), Rasyonel Seçim Kuramı ve Denge kavrayışı olduğunu söylüyor. Benzer biçimde Aykut Attar (2023), son derece ilginç olan yazısında, Neoklasik iktisadı üç katmanlı bir model olarak görmenin yararlı olacağını düşünüyor: ilk katman, değişim değerinin basit teorisi; ikinci katman, Rasyonel Seçim Teorisi ve üçüncü katman da statik ve dinamik genel denge teorisi (Attar, 2023: 351).
Yeni heterodoksinin ortaya çıkışı, genellikle bu üç alandaki gelişmeler ve kimi varsayımların değiştirilmesi ya da gevşetilmesi yoluyla gerçekleşti. Bunun yanında makroiktisat alanında, özellikle Yeni Klasik iktisadın gelişmesi, Keynesyen iktisadın ve geliştirdiği ekonometrik modellerin sorgulanması (Hoover, 2008) ile makroiktisata “mikrotemeller” sağlanması çabalarının önünü açmıştı.
Bunun yanında farklı iktisadi ve istatistiksel/ekonometrik tekniklerin uygulanması da anaakımda 1970’lerden bu yana ortaya çıkan gelişmeler olarak kendilerini gösterdiler. Bu gelişmede, iktisadın öteki bilim ve yöntemlerle olan ilişkilerinin dönüşümü de pay sahibi. Kimi zaman “Sosyal Bilim Emperyalizmi” (Harcourt 1979) diye eleştirilen bu eğilim, iktisadın özellikle bireycilik ve rasyonel seçim kuramını başka sosyal bilimlere yaygınlaştırmasına işaret etse de, daha ilginç bir başka gelişme, “tersine emperyalizm” olgusu (Davis, 2008: 350), yani başka alan ve disiplinlerden alınan yaklaşım ve tekniklerin anaakım iktisadın kendisini de dönüştürecek bir çeşitlenme yaratmasıydı. Gerçekten de, artık iktisatta, Neoklasik iktisadın şemsiyesi altına alınıp alınmayacağı tartışılır hale gelen çok sayıda farklı yaklaşımdan söz etmek mümkündür. John Davis’in verdiği (2008: 358) aşağıdaki liste, bu konuda bir fikir verebilir:
- Klasik Oyun Teorisi (John Nash, Robert Aumann, John Harsanyi, Reinhard Selten and Ariel Rubinstein),
- Davranışsal Oyun Teorisi (Colin Camerer, Ernst Fehr, Werner Guth and Matthew Rabin),
- Davranışsal İktisat (Herbert Simon, Amos Tversky, Daniel Kahneman, Richard Thaler, George Loewenstein, Colin Camerer, Jon Elster and Gerd Gigerenzer),
- Deneysel İktisat (Vernon Smith, Selten, David Grether, Charles Plott)
- Nöroiktisat (Paul Glimcher, Colin Camerer, Paul Zak and Kevin McCabe).
- Evrimsel Oyun Teorisi (Thomas Schelling, Robert Axelrod, John Maynard Smith, Ken Binmore and Larry Samuelson),
- Evrimsel İktisat (Paul David, H. Peyton Young and Douglas North)
- Ajan temelli kompleksite iktisadı (Herbert Simon, Thomas Schelling, John Holland, Brian Arthur, Douglas, North, Steve Durlauf, Alan Kirman, Paul Krugman and Leigh Tesfatsion).
Dolayısıyla, artık Neoklasik iktisat anaakım iktisat olmaktan çıkmış, onun yerine yeni gelişen farklı yaklaşımların ortaya çıkardığı bir çeşitlenme ve çoğulculuk, Ortodoks iktisadı niteler hale gelmiştir. Burada yalnızca tekniklerin ve yeni yaklaşımların değil, anaakımın temel analitik dayanaklarının da dönüşmesi sözkonusudur. Örneğin, anaakım iktisada yönelik eleştirilerin büyük bölümünün, artık geçerliliğini yitirmesinin temel nedenlerinden birisi, iktisadın, Newton fiziğini bırakıp kendisine model olarak yeni fiziği (“Kompleksite teorisi”) model almaya başlamış olmasıdır (Colander, Holt ve Rosser, 2004). Bunların sonucu, artık iktisat biliminin kendisinin de dönüşmesi ve geçmişe değil, geleceğe bakan, ideolojik bagajlarından kurtulmuş, yeni bir “Milenyum İktisadının” (Colander, 2000) doğuyor olmasıdır. Bu yeni tanımlama hem geleceğe baktığı, yeni olasılıklara açık olduğu hem de ideolojik olarak “nötr” olduğu, yani varolan karşıtlıkların oluşturduğu “ekstra bagaj”dan kurtulduğu için iktisada egemen olmaktadır. Hatta, artık Neoklasik iktisadın “ölümünden” bile söz edilebilir (Colander, 2004). Başka deyişle, anaakım iktisat artık yukarıdaki ilke ya da “önyargılarla” kendisini sınırlamamaktadır.
Colander (2004), neoklasik iktisadın egemenliğini yitirmesini aşağıdaki gelişmelere bağlıyor:
- Kaynak dağılımı: uzun süre önce bitti; çünkü sorun çözüldü.
- Faydacılık: artık pek az iktisatçı faydacılığı kabul ediyor.
- Marjinal menü seçimleri (trade off ): Modern lisansüstü mikroiktisatta, oyun teorisi neredeyse tamamen kalkülüsün yerine geçti,
- Uzun erimli rasyonellik: Modern mikroiktisatta, norma dayanan rasyonellik (belki evrimsel oyun teorisi sayesinde) ve ampirik olarak belirlenen rasyonellik kabul edilebilir yaklaşımlara dönüştü.
- Yöntembilgisel bireycilik: Bireycilik hala egemense de, modern iktisatın saldırısı altında. Kompleksite kuramcıları bütün bireyci yaklaşımı sorguluyorlar.
- Ekonomiye genel denge yaklaşımı: genel dengenin biricikliği (uniqueness) hala sorun ise de, teoride, çoklu denge ve uygun dengenin seçimi sorunları öne geçti.
Buradaki ilginç nokta, bütün bu gelişmeleri ortaya çıkaran itkinin, heterodoks iktisatçıların yönelttiği eleştiriler olmaması, gerçekte bunların çoğunluğunun neoklasik iktisadı benimseyen iktisatçılardan kaynaklanıyor olmasıdır. Bu “içsel” dinamikler, anaakım iktisada yöneltilen geleneksel eleştirileri de boşa çıkarmaktadır. Öncelikle, iktisat artık Newton fiziğinden vazgeçip kendisine “yeni fiziği” model almakta, bu da “kompleksite iktisadını” ortaya çıkarmaktadır. İkinci olarak iktisada getirilen yeni yaklaşım ve teknikler, iktisadı “içeriden” dönüştürmektedir (Colander et al., 2004). Üstelik, bu dönüşümün, aslında “ilerici” nitelikte olduğu da ileri sürülebilir (Backhouse, 2000: 152), çünkü ortodoks iktisat artık,
- Daha önce açıklanmayan fenomenleri açıklayabilmektedir.
- “Ad hoc” varsayımlara dayanmaktan vazgeçmektedir.
- Teoriler daha kesin (rigorous) niteliktedir.
- Teoriler daha genel niteliktedir (oligopol, tam rekabetten daha geneldir, tam bilgi yerini eksik bilgiye bırakmıştır vs.).
Buna karşılık Heterodoks iktisat, ortodoks iktisada göre daha az ilericidir, çünkü varsayımlarının gerçekliği, yeni teknikler ve yaklaşımlar geliştirebilme konusundaki başarısızlıkları ve ellerindeki “buldurucular”ın (heuristic) ilerlemeye daha az açık olmaları, onları alternatif olmaktan çıkarmaktadır (Backhouse, 2000).
Bu yeni, “Anaakım Heterodoks İktisadın” eski heterodoks yaklaşımlardan temel farkları aşağıdaki gibi özetlenebilir (Davis, 2008: 359-60):
- Eski heterodoks iktisat, farklı biçimlerde, farklı köken öykülerine sahipken, anaakım heterodoks yaklaşımlar, iktisadın içinde doğan, ancak alanın dışından gelen etkilerle gelişen yaklaşımlardır.
- Eski heterodoks iktisat, temel ortodoks ilkelerin reddedilmesine dayanan, ayrıca sosyoloji, tarih, politika ve antropolojiden etkilenen yaklaşımlar iken yeni heterodoksluk, bu ilkelerin gözardı edilmek yerine gözden geçirilme çabalarına ağırlık vermektedir.
- Anaakım heterodoksluğu, anaakımın profesyonel avantajlarından (bilimsel dergilerde makale bastırmaktaki kolaylık, iş bulma ve tenür almaktaki ağ bağlantıları vs.) yararlanmaktadır.
- Eski heterodoksluk, çoğulculuk savunusuna sahipken anaakım heterodoksluğu, iktisadın tek yaklaşıma sahip olmasını –profesyonel konumları gereği ve alanın çekirdeği bakımından– doğal bulmaktadır.
- Anaakım heterodoksluğu, yöntem ve yöntembilgisi pratikleri bakımından, yöntem tartışmalarından çok, formel nitelikteki modellerin
daha iyi olduğu düşüncesini benimsemektedir. Sonuç olarak, anaakım iktisatçılar, artık kendilerinin de neoklasik iktisadın dışına çıktıklarını, böylelikle de iktisadın giderek daha “heterodoks” ve çoğulcu bir disiplin olduğunu ileri sürme eğilimindedirler. Bu durum, iktisatın içindeki “merkezkaç” ve “merkezcil” güçler arasındaki gerilim ve etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır (Davis, 2019: 271- 72). Merkezkaç güçler daha çok uzmanlaşmanın yarattığı, varolan sınırların aşılması eğiliminden kaynaklanmakta, buna karşılık merkezcil güçler de birbirinden ayrı nitelikteki araştırma girişimlerini birbirine bağlayarak, paylaşılan araştırma programları yaratma eğilimine göndermede bulunmaktadır. Merkezcil güçler anlamayı derinleştirse de, ana araştırma hatlarından ayrılan soru ve sorunların gözardı edilmesine yol açar. Burada önemli olan nokta, bu iki gücün arasındaki etkileşimin sonucunun iktisadı ne yöne doğru götüreceğidir.
Burada da iki olasılık sözkonusudur (Davis, 2008; 2019: 272): birinci olasılık, merkezkaç ve merkezcil güçlerin devrevi olarak birbirlerinin yerini almasıdır; birleşmiş araştırma programları iktisatta egemen olduktan sonra heterodoks yaklaşımlar önemini artırmaya başlayabilir. İkinci olasılık da, merkezkaç güçlerin uzun bir zaman dilimi içerisinde egemenliğini sürdürdüğü durumda, giderek yükselen, aynı zamanda da çeşitlenen bir kuramlar çoğulluğunun ortaya çıkmasıdır; farklılaşmış ve merkeziyetçiliğini yitirmiş yeni araştırma programların ortaya çıkması olasılık dahilindedir. Yine de, Davis’e göre, ortodoksluk ile heterodoksluk arasındaki tarihsel ilişkiye bakıldığında, ortodoksluk, nihai olarak her zaman heterodoksluktan filizlenecektir. Bu durumda bu anaakım heterodoksluğunun birleşmiş bir alternatif program oluşturup oluşturmayacağı, bu güçlerden hangisinin baskın çıkacağına bağlı olacaktır. Ancak bu süre içerisinde, iktisadın geçen yüzyıla oranla çok daha çeşitlilik sergileyen, dolayısıyla da çoğulcu bir disiplin haline geldiğini söylemek mümkün görünmektedir. yine de bu sonuca varabilmek için acele etmemek, iktisadın tarihsel gelişmesindeki kimi dönüm noktalarına biraz daha yakından bakmak yararlı olabilir; çünkü böylelikle görünürdeki çoğulculuk maskesi altında, bir teksesliliğin empoze edilip edilmediği başka türlü ortaya çıkarılamayacaktır.
Daha fazla uzatmadan, bu tartışmalardan, iki sonuç türetilebilir gibi görünüyor: İlkin, Ortodoks ve Heterodoks iktisat arasındaki “sınır çizgisi” (demarcation line) giderek bulanıklaşmaktadır; ikinci olarak da yeni, “Ortodoks Heterodoksi”, Lakatoscu anlamda bir “ilerici” araştırma programı özellikleri sergilemektedir. Bu ikinci sonuç, yani iktisadın hem yeni teknik ve modelleri geliştirmekteki başarısı hem de giderek daha “uygulamalı” bir bilim haline gelmesi (Backhouse ve Cherrier, 2014, 2017), onun kendini yenileme ve dönüştürme gücünü göstermekte, bu da ortodoks iktisadı giderek daha çoğulcu ve heterodoks hale getirmektedir. Özellikle bu ikinci sonuç üzerinde durmaya değer, çünkü bütün bu gelişmeler, ortodoks iktisadın hem ilerici hem de, ilginç bir biçimde, “yozlaşmış” (degenerative) bir araştırma programı olduğunu da gösterebilir, çünkü bütün bu yeni gelişmeler, ontoloji ve “vizyondan” herhangi bir ödün verilmeksizin, tümüyle “fırsatçı” bir biçimde (yani, vizyondan vazgeçme pahasına yeniliklerin getirdiği potansiyellerin peşine düşmektense, bu yenilikleri alışıldık akıl yürütmeleri doğrulamak için) de kullanılabilir.
“Anaakım Ortodoksi”
Anaakım iktisadın giderek daha çoğulcu ve “heterodoks” bir yapıya kavuşması tezi, yöntembilgisi açısından, büyük ölçüde iktisadın “postmodern durumu”nu betimler görünmektedir. Bu postmodern durumun, yöntembilgisel kaynaklarından birisi, 1970’lerin ilk yarısında ortaya çıkan Yeni Klasik “devrim”in özellikle (neoklasik sentez) Keynesciliğine ve onun büyük ölçekli ekonometrik modellerine yönelik eleştirileridir. Bu eleştiriler, esas olarak, Keynesyen büyük ölçekli ekonometrik modellerden türetilen politika önerilerinin yanlış olacağı, çünkü modelin sabit olduğu varsayılan parametre ve katsayılarının gerçekte politikanın uygulanması sonucunda değişebileceğini ileri süren ünlü “Lucas Eleştirisi”ne (Lucas, 1976) dayanmaktadır. Bir başka deyişle, gerçekliğin kendisini dile getirmek için kullanacağımız “anlatı”, gerçekliğin kendisini değiştirebilecektir. Bununla elele giden bir eleştiri de, yine Yeni Klasik nitelikteki “gözlemsel eşdeğerlik” eleştirisidir (Sargent, 1976). Aslında bu da, yöntembilgisel olarak “Duhem-Quine tezi” diye bilinen ilkenin (Hausman, 1984: 348-49), yani aynı gözlemin farklı, hatta birbirine rakip nitelikte olan teorilerle uyum içerisinde olabileceği ilkesinin dile getirilmesidir. Dolayısıyla, bu “devrim”, aslında bilinen “postmodern” tezlerin iktisada, biraz da araçsal bir biçimde, uygulanmasıyla gerçekleşen bir dönüşümü nitelemektedir. Yani hem teorinin gerçekliği “kurma” ya da “bozma” gücünün hem de farklı teorilerin yanyana yaşabilir olduğu düşüncesinin kabulü, postmodernizmin iktisat alanında da yaygınlaşmasının önünü açan bir gelişme olmuştur.
Postmodern durumun ortaya çıkışı bakımından ikinci önemli gelişme, kuşkusuz, iktisadın aslında tümüyle bir öykü anlatma biçimi olduğunu ileri süren “retorik” yaklaşımıdır (McCloskey, 1983, 1985; Hausman, 1984: 415-30). Bu yüzden de farklı öykü ve anlatıların hepsine iktisatta yer olmalıdır. Bu çeşitlilik, iktisadın gelişimi bakımından verimli bir yaklaşım gibi görünse de, anaakım iktisatçıların postmodern bir bakış açısını savunurlarken aynı zamanda da çoğunluk bireycilik ile akılcılık varsayımlarını sorgulamakta çok istekli görünmedikleri gözlenebilir. Bu da, postmodern durumun Lakatoscu anlamda “bağışıklık kazandırma” stratejileri (immunizing strategems) olarak kullanıldığı kuşkusunu doğurmaktadır. Başka deyişle, anaakım iktisadın heterodoks olma savı, neoklasik iktisadın dayandığı “önyargıları” bırakmadan, önemsiz değişiklikler yoluyla anaakımın ideolojik hegemonyasını sürdürmesinin bir aracı haline gelmektedir.
Genel olarak, anakımın gelişimine ilişkin üç eğilimden sözetmek anlamlı görünmektedir. İlkin, özellikle bireycilik ve rasyonelliğin bir ölçüde gevşetilmiş (“katı çekirdeğin” sorgulanmasının hemen kıyısında durma yoluyla) biçimlerde sürdürülmesi ve kapsamının genişletilmesinden sözetmek mümkündür. Böyle bir yaklaşım giderek, anaakım iktisada, 60’ler ve 70’lerde kendisine yöneltilen eleştirileri “içselleştirerek” egemenliğini koruma olanağı sunmaktadır. İkinci olarak da, iktisattaki büyük teorik “Devrimler Çağı”nın bittiğini, iktisadın başka alanlardan yeni tekniklerle giderek daha “uygulamalı” hale geldiğini (Backhouse ve Cherier, 2018) söylemek mümkündür. Bu da aslında, “katı çekirdeğin” giderek sertleştiği, bütün yenilik ve çeşitlilik söylemlerine karşın “tekilci” bir bakış açısının sağlamlaştığını da göstermektedir. Üçüncü bir gelişme de, anaakım iktisat artık “savunma” durumundan çıkarak “Sosyal Bilim Emperyalizmi” (Harcourt 1979; Harcourt ve Purr, 2003) aşamasına girmiştir. Rasyonel Seçim kuramı, kendine yönelik eleştirileri de (“yarı rasyonellik”, “davranışsal iktisat” vs.) içererek, insan (hatta doğa) davranışının tümünü açıklayabilme savını güçlendirmektedir.
Bu gelişmelerin anlamı, anaakım iktisadın heterodoks olma savına karşın, Neoklasik iktisadın “ölmemekte” direnmesi, temel ontolojik bakış açısını pek de değiştirmemiş olmasıdır. “Heteredoks” yaklaşımları da barındıran anaakım, neoklasik iktisadın temel bir tutarsızlığının, bir yandan olaylar (events) düzeyinde kendini ortaya koyan, nedensel süreçler anlayışına dayanan bir tarihsel-süreçsel ontolojinin gerekliliğinin farkına varılmasına rağmen, hala böyle bir ontolojiye uygun olmayan, eski, sınıflamacı, tümdengelimci yöntemlere sadık kalınması olduğu söylenebilir (Lawson, 2013). Dolayısıyla, anaakım iktisadın içerisinde, iktisatçıların pratiğinde ayırt edilebilen üç bölünümün varlığından söz etmek mümkündür:
- (i) matematiksel tümdengelimciliğin bilimin ayırt edici özelliği olduğu gibi bir aşırı sınıflamacı bilim
anlayışını benimseyenler ve (ii) bu tür bakış açısını eleştirenlerin yanlış yönlendirildiklerini düşünenler;
- Sosyal gerçekliğin nedensel- süreçsel niteliğinin farkında olan, bu yüzden de realist yöntem bilgisini benimseyerek ontolojik özelliklere ağırlık verenler,
- Belirli bir düzeyde sosyal gerçekliğin nedensel-süreçsel doğasının farkında oldukları halde, yukarıdaki sınıflamacı bakış açısından kurtulamayan ve tümdengelimci modelleme yöntemlerinden ayrılamayanlar. (Lawson, 2013: 978-79)
Buradaki birinci ve üçüncü grubun, söz konusu ontolojik kabuller bırakılmadan anaakım iktisadın kendisini yeniden üretimine doğrudan katkıda bulunduğu söylenebilir. Ne var ki, bu “önyargılardan” vazgeçmeden, anaakımın “gerçek” bir heterodoks iktisat biçimi olabilmesi çok zordur. Anaakım iktisat 30 yıl öncesine göre bir değişim, hatta bir dönüşüm geçiriyor olsa da, şu anda bile kendisine yöneltilen gerçek ya da “tutarlı” heterodoks (Lawson, 2013; Slade-Caffarel, 2019) eleştirileri, yani Klasik- Marksist, Veblenci-kurumsal, Post Keynesci, Feminist, vb. yaklaşımlardan yöneltilen eleştirileri çok da ciddiye alır görünmemektedir. Bu da niyetin, radikal bir dönüşüm yerine, anaakım iktisadın kendisini değiştirirken aslında “önyargıları” daha da güçlendirmek olup olmadığı sorusunu ortaya atmaktadır. Kuşkusuz bu gözlem tümüyle yanlış, hatta “paranoyakça” da olabilir, ancak kendi adıma anaakım iktisadın kendi gelişiminin kökten bir dönüşümden hedeflemekten çok, giderek daha karmaşık yöntem ve tekniklerle de olsa, kendi “kum havuzunda “oynamayı tercih ettiğini düşünüyorum. Umalım ki, bir gün, bu havuzun dışında da bir gerçekliğin olduğu, anaakımın benimsediği temel anlayış olsun.
Kaynakça:
Attar, Aykut M. (2023), “Neoklasik İktisat” İktisat Felsefesi, Ömer Faruk Çolak (der.), Ankara: Efil Yayınları, s. 347-386.
Backhouse, Roger E. (2000), “Progress in Heterodox Economics,” Journal of the History of Economic Thought, Volume 22, Number 2,
Backhouse, Roger and Beatrice Cherrier (2014), “Becoming Applied: The Transformation of Economics after 1970.” The Center for the History of Political Economy Working Paper Series No. 2014–15; November, https:// ssrn.com/abstract.2526274 or doi:10.2139/ssrn.2526274.
Backhouse, Roger E. And Béatrice Cherrier (2017), “The Age of the Applied Economist: The Transformation of Economics Since The 1970s,” History of Political Economy, Vol. 49 (Supplement): 1–33. Https://Doi. Org/10.1215/00182702-4166239
Callinicos, A. (2006), Postmodernizme Hayır, Şebnem Pala, (çev.), Ankara: Ayraç Yayınları.
Colander, David (2000), “The Death of Neoclassical Economics,” Journal of the History of Economic Thought, Volume 22, Number 2,
- 127-43.
Colander, David, Richard P. F. Holt and J. Barkley Rosser (2004) “The Changing Face of Mainstream Economics,” Review of Political Economy, Volume 16, Number 4, 485–499, October.
Davis, John B. (2008), “The turn in recent economics and return of orthodoxy,” Cambridge Journal of Economics, vol. 32, pp. 349–366.
Davis, John B. (2019), “Specialization, fragmentation, and pluralism in economics,” The European Journal of the History of Economic Thought, vol. 26, no. 2, pp. 271-293.
Ferguson, C.E. (1969), The Neoclassical Theory of Production and Distribution (Cambridge: Cambridge University Press.
Hahn, Frank (1984), Equilibrium and Macroeconomics, Oxford: Basil Blackwell.
Harcourt, Geoffrey C. (1972), Some Cambridge, Controversies in The Theory of Capital. Cambridge, Cambridge University Press.
Harcourt, Geoffry C. (1979), “The Social Science İmperialists,” Australian Journal of Political Science, Volume 14, Issue 2 November, s. 243 – 251
Harcourt, Geoffrey C. ve P. Kerr (2003), The Social Science Imperialists, London: Routledge. Harvey, David (2000), The Condition of Postmodernity.
Cambridge: Blackwell, 2000 Hausman, Daniel (Ed.) (1984), The Philosophy of Economics: An Anthology, Cambridge: Cambridge University Press.
Hoover, Kevin D. (2008), “Causality in Economics and Econometrics,”
The New Palgrave Dictionary of Economics Online, http:// Public.Econ.Duke.Edu/~Kdh9/ Source%20Materials/Research/ Palgrave_Causality_Final.Pdf
Jameson, Fredric (1991), Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, Abdulkadir Gölcü, Nuri Plümer (Çev.), Ankara: Nirengi Kitap, 2011.
Jo, Tae-Hee ve Zdravka Todorova (ed.) (2016), Advancing the Frontiers of Heterodox Economics: Essays in Honor of Frederic S. Lee, New York: Routledge.
Lavoi, Marc (2008), “History and Methods of Post Keynesian Economics,” (Sunuş), https://www.Boeckler.De/ Pdf/V_2008_07_27_Lavoie_ Lecture_1.Pdf
Lawson, Tony (2006), “The Nature of Heterodox Economics,” Cambridge Journal Of Economics, Vol. 30, s. 483–505.
Lawson, Tony (2013), “What is this ‘school’ called neoclassical economics?” Cambridge Journal of Economics, vol. 37, pp. 947–983.
Lee, Fredereic S. (2009), A History of Heterodox Economics: Challenging the Mainstream in the Twentieth Century, New York: Routledge.
Lucas, Robert E. Jr. (1976), “Econometric Policy Evaluation: A Critique”, K. Brunner Ve A. Meltzer, The Phillips Curve and Labor Markets, Carnegie- Rochester Conference Series on Public Policy, 1, New York: American Elsevier, s. 19–46.
McCloskey, D.N. (1983), “The Rhetoric of Economics,” Journal of Economic Literature, Vol. 21, No. 2, June, s. 481- 517.
Mccloskey, D.N. (1985), The Rhetoric of Economics. Wisconsin: University of Wisconsin Press.
Özel, Hüseyin (2016), “Toplumu Piyasaya Yerleştirmek ve Sosyal Bilimin Dönüşümü,” Liberalizmi Yeniden Düşünmek, B. Gürbüz, H. Özel, M. Sarfati (ed.), Ankara: Efil Yayınevi, içinde, s. 17-48.
Özel, Hüseyin (2017), “Hangi Çoğulculuk? Anaakım İktisatta Çoğulculuk” “İktisatta Çoğulculuk” başlıklı İktisadi Düşünce Girişiminin 10. Çalıştayında sunulan bildiri (Ortadoğu Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü, 23-24 Şubat 2017).
Slade-Caffarel, Yannick (2018), “The Nature of Heterodox Economics Revisited,” Cambridge Journal of Economics, Sayı 43, S. 527–540. Sraffa, Pierro (1960), Production of Commodities by Means of Commodities: A Prelude to The Critique of Economic Theory, Cambridge: Cambridge University Press.
Veblen, Thorstein (1898), “Why is Economics Not an Evolutionary Science,” The Quarterly Journal of Economics, Volume 12.
Veblen, Thorstein (1900), “The Preconceptions of Economic Science,” The Quarterly Journal of Economics, Feb., Vol. 14, No. 2, pp. 240-269.
Son Notlar
- Heterodoks iktisadı oluşturan yaklaşımların genel kabul gören bir tarihi, Fred Lee (2010) tarafından verilmektedir. Heterodoks iktisat konusunda ayrıca bkz. Jo ve Todorova (2016), Lawson (2006), Slade- Caffarel (2018). Heterodoks İktisat ile Ortodoks iktisat arasındaki farklara ilişkin bir sunuş için: Hüseyin Özel, “İktisatta İlerleme Var mı?” Yıldız Teknik Üniversitesi Sunuşu, https://www.youtube.com/live/ NB-jcb4E6gw?feature=share.
- Aslında, rasyonellik varsayımının geleceğe yönelik beklentilere de uygulanması gerektiği savı ile fiyatların tümden esnek olduğu, rekabetin sorunsuzca işlediği bir genel denge çerçevesine dayanan bir “devrimden” yani “eski şarabın yeni bir şişeyle sunulduğu” bir durumdan sözetmek daha doğru görünmektedir.2
- Marc Lavoie (2008), Merkezkaç Güçler arasında, yayımlanmış/ online malzemelerin sayısındaki patlama, aşırı uzmanlaşma, ürün farklılığı, bireysellikler ve önemsiz konularda tartışma ve anlaşmazlıkları sayarken, Merkezcil Güçlere de anlaşmalar, etkileşimler, tehlikedeki azınlıkların bir araya gelmesi, entelektüel merak ve akademik dernek ve organizasyonları dahil etmektedir.
- Bu kısım, Hüseyin Özel (2017)’ye dayanmaktadır.
- Genel olarak “postmodern durum” hakkında bkz.: Jameson (1991); Harvey (2000) ve Callinicos (2006).
- Hatta neoklasik iktisadın, en başından beri öngördüğü yalıtılmış, güçsüz, güvencesiz, dayanacağı herhangi bir bilgisel ya da ahlaki temelden yoksun bulunan birey tipinin, neoliberalizmle birlikte, gerçek dünyada da yaratılması konusunda başarıya ulaşmış olduğunu da söylemek aşırı bir sav gibi görünmemektedir (Özel, 2016).
Sayı: 153
Sayfa Aralığı: 7-14
 
 


 
								 
								 
   




Bir cevap yazın