Gerek yeşil gerekse mor ekonomi kavramları, sorunun kaynağında regüle edilmeyen serbest piyasa rekabetini ve kâr motivasyonunu önceleyen bir ekonomik düzenin yattığı saptamasından yola çıkmaktadır.
Giriş[1]
21. yüzyılda dünya ekonomisi kalkınma ve büyümenin “sürdürülebilirliği”ne ilişkin önemli bir meydan okumayla karşı karşıya. Sürdürülebilirliğe ilişkin endişeler, 1970’lerde adı konmaya başlanan çevre kriziyle ortaya çıktı. Ancak günümüzde ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik de en az çevre sorunu kadar endişe verici boyutlara ulaştı. Ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik sorununun önemli kaynaklarından biri gelir ve servet eşitsizlikleri. Bu olgu yakın zamanda kimi dünya lideri tarafından “eşitsizlik krizi” (crisis of inequality) olarak adlandırıldı. Eşitsizliklerin kuşkusuz temel boyutlarından biri sınıf temelli eşitsizlikler. Sınıfla birlikte, belirleyici diğer temel bir eksen ise toplumsal cinsiyet. Ekonomik alandaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri refah düzeyi yüksek, en gelişmiş piyasa ekonomileri de dahil olmak üzere pek çok ülkede halen süregelmekte. İş gücüne katılım ve ücretlerdeki cinsiyet uçurumu, sektörel ve mesleki dağılımdaki yatay cinsiyet ayrışması, “cam tavan” olarak adlandırılan, kadınların karar verici konumlarda temsiline ilişkin dikey cinsiyet ayrışması, özellikle de servet ve mülkiyetteki cinsiyet uçurumu günümüz ekonomilerinin yapısal bir özelliği. 2008’de ABD’den başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve derinleşen ekonomik kriz ve artan küresel işsizlik ortamında bu eşitsizliklerin hafifletilmesi bir yana, giderek derinleşmesi söz konusu.
“Yeşil ekonomi” kavramı ilk kez 1980’li yılların sonunda çevresel krize karşı alternatif, sürdürülebilir bir ekonominin vizyonu olarak öne sürülmüştü (Pearce vd., 1989)[2]. Bu vizyon, çevre krizinin temelinde yatan soruna dair şöyle bir saptamadan yola çıkıyordu: Kâr motivasyonuna dayalı piyasa mekanizması, doğal kaynakları büyük ölçüde ücretsiz olarak üretim girdisi olarak kullanıyor; bu kaynakların kendini yenileme maliyetini karşılamıyor çünkü üretici ve tüketicileri buna mecbur kılan düzenlemeler yoktu. Bu saptamaya dayalı olarak, yeşil ekonomi, doğanın bahşettiği kaynakların korunmasını kâr amacının önüne koyan ve piyasa ekonomisinin çevreyle uyumlu sıkı regülasyonunu öngören bir ekonomik sistem için çağrıyı içermekteydi. Kısa sürede popülerleşen bu terim, 2008 Ekonomik Krizi’ni takiben “yeşil işler”, “yeşil yatırımlar”, “yeşil teşvik paketleri”, “yeşil büyüme”yle çevre krizinin yanı sıra ekonomik krize ve işsizliğe de eş zamanlı çözüm içeren bir vizyonu içerecek şekilde geliştirildi. “Mor ekonomi” ise “yeşil ekonomi”den ilham alarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin bertaraf edildiği bir ekonomi vizyonunu, feminist hareketin sembolik rengiyle bağdaştırıyor (İlkkaracan 2013).[3] Ekonomik (ve diğer) alanlardaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin kaynağında ücretsiz emeğe dayalı bakım ekonomisinin ağırlıklı yükünün kadınlara atfedilmesinin olduğu saptamasından yola çıkıyor. Salt kâr amacına dayalı piyasa mekanizmasının, emeği üretimin vazgeçilmez girdisi olarak kullanırken, bunun yeniden üretim maliyetini karşılamıyor. Zira insanların (ve sahip oldukları emek gücünün) yeniden üretilmesi, büyük ölçüde kadınların ücretsiz emeğiyle gerçekleşiyor. Sonuçta piyasa ekonomisi bakım ekonomisinden besleniyor, tıpkı doğadan ve doğal kaynaklardan beslendiği gibi; ancak bunun maliyetini ödemiyor. Bakım ekonomisi önemli işlevine rağmen görünmez kılınıyor, politika alanı dışında bırakılıyor. Mor ekonomi, bakım ekonomisini merkeze yerleştiren, toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir ekonomi için bir çağrı içeriyor. Bu yeni ekonomi, emeğin/iş gücünün insani koşullarda yeniden üretimini piyasanın kâr mekanizmasının önüne koyuyor, buna ilişkin maliyetlerin sisteme entegre edilmesi, kadınlar ve erkekler tarafından eşit paylaşılması için piyasa ekonomisinin sıkı regülasyonunu öngörüyor. Mor ekonomi sürdürülebilirlik açısından yeşil ekonomiyi tamamlıyor. Öte yandan ekonomik krize de “mor işler”, “mor yatırımlar”, “mor teşvik paketleri” ve “mor büyüme”yle eşitlikçi çözümler öneriyor (İlkkaracan, 2017).
Bu makale mor ekonomi üzerine orijinal olarak İngilizce yayımladığım kavramsal makaleleri, Türkçe derleyerek güncellemeyi hedeflemektedir. Yazının takip eden bölümlerinde mor ekonomi vizyonunun arka planını oluşturan bakım ekonomisi, bunun toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle bağlantısı ve “bakım krizi” tartışılmaktadır. Bu arka plana dayalı olarak, çözüm önerisi niteliğindeki mor ekonominin dört temel yapı taşı tanıtılacaktır. Bunun devamında, kadınların ekonomik alanda güçlendirilmesine yönelik mevcut politikalar mor ekonomi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Daha sonrasında, mor ekonomi ve yeşil ekonomi arasındaki paralellere dikkat çekilmektedir. Son bölümde ise, geleceğe yönelik perspektiften mor ekonomi için bir çağrı sunulmaktadır.
Mor Ekonomi için Bir Arka Plan: Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliklerinin Kaynağındaki Bakım Ekonomisi ve Bir Sonuç Olarak Bakım Krizi
Bakım Ekonomisi Nedir?
Feminist iktisadı diğer iktisadi düşünce ekollerinden ayıran en önemli özelliği “ev içi emek”, “ücretsiz emek” ve “yeniden üretim” olgularına vurgusudur. Bu olgular, piyasa ekonomisi için üretim ve ücretli çalışmaya odaklı ana akım iktisattan büyük ölçüde dışlanır. 1970’lerden bu yana gelişen feminist iktisat çalışmaları, piyasa üretiminin temel girdisi olan insan emeğinin ev içinde ve ücretsiz olarak yeniden üretimini bir iktisadi analiz konusu olarak ortaya koymuş, bunun toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle ilişkisinin ötesinde büyüme, refah, kalkınma, istihdam, ücretler gibi piyasa olgularıyla olan karşılıklı etkileşimlerini ele almıştır. Yakın dönem feminist iktisat çalışmalarında “bakım emeği” (caring labor) ve “bakım ekonomisi” (care economy) aynı olguları ifade eden yeni terminolojiler olarak ortaya çıkmıştır. İfade edilen temel olgu aynı olsa da kullanılan terminoloji konunun farklı yönlerine dikkat çekmektedir.
Ücretsiz emek, sömürüye; ev içi emek, kamusal alandan (piyasadan) dışlanmaya; yeniden üretim, makro düzeyde ev içi emeğin işlevine (bir üretim girdisi olarak iş gücünün yeniden üretimini) işaret ederken, bakım emeği, bu çalışma biçiminin bireysel ve toplumsal refah açısından vazgeçilmez çıktısını -yaşamak için her bir canlının, refah için tüm toplumun ihtiyaç duyduğu bakımın sağlanması durumunu- vurgular. “Bakım ekonomisi” ise büyük ölçüde ev içinde ve ücretsiz olan bu üretimin, kendi içerisinde ekonomik ilişkiler, mekanizmalar ve kurumlardan oluşan başlı başına bir ekonomik sistem oluşturduğuna dikkat çeker.
Bakım ekonomisi başta çocuklar, yaşlılar, engelliler ve hastalar gibi desteğe gereksinim duyan özel grupların, aynı zamanda sağlıklı yetişkinlerin, günlük yaşamlarını idame etmek için gereksinim duydukları fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal desteğe yönelik bakım hizmetlerinin üretim ve tüketimini içerir. Bakım emeği, doğrudan ve dolaylı olmak üzere değişik üretim biçimlerini içermektedir. Bir bebeği emzirmek, bir çocuğa ders çalıştırmak, yatağa bağımlı bir hastanın hijyenini sağlamak, yaşlı birinin yürümesine yardımcı olmak, bir arkadaşın sorunlarını dinlemek ve dertlerini paylaşmak bakım hizmeti veren ile alanın doğrudan birbiriyle temasta olmasını gerektiren faaliyetlerdir. Dolaylı bakım hizmetleri ise doğrudan bakımın gerçekleşmesi için gerekli koşulları sağlar; örneğin alışveriş yapmak, yemek pişirmek, temizlik yapmak, çamaşır yıkamak, kırsal alanlarda gıda üretimi, odun/yakacak toplamak, su taşımak, vb. Bakım ekonomisinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bireylerin iyi olma halinin, toplumsal refahın ve aynı zamanda sürdürülebilir bir piyasa ekonomisinin vazgeçilmez bir şartıdır.
Bakım hizmetlerine ulaşmak bireylerin kendilerini günlük temelde yeniden üreterek, ailelerine, topluma, ekonomiye katkı vermeye devam etmelerini destekler. Uzun vadede gelecek nesillerin yeniden üretilmesini, yani iş gücünün sürekliliğini sağlar. Bakım ekonomisinin bir kısmı ücretli piyasa hizmetlerinden (eğitim, sağlık, sosyal hizmetler ve kişisel hizmetler sektörlerinde ücretli çalışanlar tarafından üretilen hizmetlerden) oluşurken, önemli bir kısmı ev içi ücretsiz hizmetlerden oluşmaktadır.
Bakım Ekonomisi ve Eşitsizlikler
Bütün insanlar bakım alan ve aynı zamanda bakım veren olarak karşılıklı bağımlılık içindedir. Sağlıklı yetişkin bir birey kendi bakımını tamamen kendisi yapabilir. Ancak yaşam döngüsü içerisinde tüm insanlar çocuk, hasta ya da yaşlı oldukları, bakıma bağımlı dönemlerden geçerler ve bu dönemlerde başkaları tarafından üretilen bakım hizmetlerine ihtiyaç duyarlar. Öte yandan bakım ihtiyacını karşılayabilecek yaşta ve sağlık durumunda oldukları dönemlerde bile erkeklerin çoğu da eşleri, anneleri ya da ailelerindeki diğer kadınlar tarafından ücretsiz sunulan bakım hizmetlerini tüketen konumundadırlar. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümü çerçevesinde, erkekler kamusal alanda, piyasada, ücretli çalışmaya katılarak eve gelir getirme sorumluluğunu üstlenirken, kadınlar özel alanda ücretsiz bakım emeğini icra etmektedirler.
Zaman kullanımı anketlerine göre, dünyadaki toplam çalışma saatlerinin yarısına yakını (%41’i) ücretsiz çalışma saatleridir; yani bakım ekonomisi dünyadaki toplam (ücretli artı ücretsiz) emeğin önemli bir kısmını içermektedir. Ücretli çalışma saatlerinin takriben üçte ikisi (%64’sı) erkeklere, ücretsiz çalışma saatlerinin ise takriben dörtte üçü (%76’sı) kadınlara aittir. Toplam (yani ücretli + ücretsiz) çalışma saatlerinin yarısından fazlası ise (%52’si) kadınlara aittir (UNDP 2015; Charmes 2015). Yani toplamda kadınlar en az erkekler kadar, hatta biraz daha fazla çalışmalarına rağmen, bu çalışmanın çoğunluğu ücretsiz bakım emeğinden oluştuğu için gelir, mülkiyet ve servet birikimi açısından erkeklerin gerisinde kalmaktadır. Bakım ekonomisinin büyük ölçüde ücretsiz ev içi emeğe dayalı olarak ve cinsiyetçi bir iş bölümü temelinde şekillenmesi, kadınların, yalnızca iş gücü piyasasına değil, siyaset, eğitim, sivil örgütlenme gibi diğer kamusal alanlara katılımlarının önünde de önemli bir engel teşkil eder. Zaman, sınırlı bir kaynak olduğundan ücretsiz bakım ekonomisine kadınlar tarafından erkeklere oranla çok daha fazla zaman ayrılması, ne oranda ve hangi koşullarda ücretli çalışmaya katılacaklarını, kazanacakları ücreti ve siyaset gibi kamusal alanlardaki girişimlere katılımlarını belirler.
Kadınların yoğunlaştıkları işler ağırlıklı olarak iş ve aile sorumluluklarını dengelemelerine izin veren, kısmi zamanlı ve/veya evden çalışmaya izin veren, belirli mesai saatleri olan, mesai saatlerinin dışına taşan (yönetici, karar verici vb.) sorumluluklar ya da seyahat gerektirmeyen işlerdir. Benzer şekilde siyaset ya da sivil toplum gibi kamusal alanlara katılım, bu alanlarda üst düzey karar verici konumlara gelmek de zaman gerektiren işlerdir. Ayrıca iş gücü piyasasında elde edilen deneyim, donanım, maddi birikim ve irtibat ağları da, siyaset başta olmak üzere bu kamusal alanlara katılım ve karar verici konumlara ulaşmanın ön şartlarıdır. Sonuç olarak, bakım ekonomisinin ücretsiz kadın emeğine dayalı mevcut işleyişi, toplumsal cinsiyete dayalı istihdam uçurumu, ücret uçurumu, mesleki ve sektörel ayrımcılık, siyasi katılım uçurumu gibi pek çok eşitsizliği de sistematik olarak doğurmakta ve beslemektedir. Ücretsiz bakım emeğinin dağılımdaki cinsiyet dengesizliğini gidermek, iş gücü piyasası başta olmak üzere kamusal alanda gözlemlediğimiz cinsiyet uçurumlarının kaynağını kurutacaktır. Bakım emeği yükünün kadınlar ve erkekler arasındaki eşit olmayan dağılımının ötesinde, sınıf, göçmen statüsü, köken (ırk, etnik köken, milliyet) gibi boyutlar paralelinde kadınlar ve genel olarak haneler arasında eşitsiz dağılımı da söz konusudur.
Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, eş zamanlı olarak kadınlar arasında sınıf, köken gibi diğer boyutlara dayalı eşitsizliklerle birlikte şekillenir. Bu çok katmanlı eşitsizliklerin belki de en çarpıcı örneklerinden biri uluslararası bakım emeği göçü olarak adlandırılan olgudur. Gelişmiş ekonomilerde orta ve üst orta sınıf kadınların iş gücüne katılımını destekleyen önemli etkenlerden biri, düşük ücretli göçmen kadın ev işçilerinin varlığıdır. Bakım ekonomisinin ev içinde kadınların ücretsiz emeği üzerinden şekillenen mevcut durumu başta toplumsal cinsiyet uçurumları olmak üzere, çok katmanlı eşitsizliklere kaynaklık etmenin ötesinde, bir seri farklı olumsuz ekonomik ve sosyal etkiyi de beraberinde getirir.
Hane yapısı tek erkek çalışanlı, tam zamanlı ev kadını ağırlıklı olarak şekillenir. Bu da hanelerin ekonomik şoklar karşısındaki kırılganlığını arttırır. Tek erkek çalışanın işsiz kaldığı ya da piyasa kazanç geliri düştüğü durumlarda, hanenin yoksulluk riski yüksektir. Örneğin, Türkiye için yapılan bir çalışma, çifte (karı-koca) kazananlı hanelerin yoksulluk riskinin tek erkek kazananlı hanelere göre yarı yarıya daha düşük olduğunu bulgulamaktadır (İlkkaracan ve Değirmenci,2013). Ayrıca düşük iş gücüne katılım, potansiyelden düşük ekonomik büyümeyi beraberinde getirir. Yapılan simülasyonlar kadınların erkeklerle eşit olarak iş gücüne katıldıkları bir senaryo altında GSYH’nin yüzde 26 oranında artacağını bulgulamaktadır (McKinsey, 2015). Çocuk bakımının ev içi ücretsiz emek ağırlıklı olarak icra edilmesi ise özellikle düşük gelirli, düşük eğitimli hanelerde çocukların erken çocuk gelişimi ve okul öncesi eğitim desteğinden faydalanamaması anlamına gelir. Bu da çocuklar arası eşitsizlikleri derinleştirirken, makroekonomik açıdan iş gücü verimliliğini ve büyümeyi olumsuz etkiler. Uygulamalı bazı çalışmalar erken çocukluk destek ve okul öncesi eğitime katılımın, yaşamın ileriki evrelerinde okuldaki başarıyı ve iş gücü piyasasındaki kazancı en çok etkileyen faktörlerden biri olduğunu ortaya koymaktadır (Heckman vd. 2010 ve 2013). Bakım ekonomisinin ücretsiz (kadın) emeği üzerine yapılanan mevcut durumunun, olumsuz ekonomik ve sosyal etkilerine ilişkin diğer bir saptama ise bazı feminist iktisatçıların dikkat çektiği “bakım krizi”dir (care crisis) (Beneria 2008; İlkkaracan 2011; Floro 2012). İzleyen alt bölümde ele alınan bu konu özellikle “mor ekonomi” ve “yeşil ekonomi” paralellikleri açısından önem taşımaktadır. Yeşil ekonomi doğanın sürdürülebilirliğini tehdit eden çevre krizine karşı bir çözüm olarak gelişmiştir. Mor ekonomi ise başta eşitsizlikler olmak üzere yukarıda ele aldığımız bakım ekonomisi bağlantılı ekonomik ve sosyal sorunlara ve bu sorunlar çözülmediği takdirde karşı karşıya kalabileceğimiz, bakım emeğinin sürdürülebilirliğini tehdit eden bakım krizine bir çözüm önerir.
Mor Ekonomi Nedir?
Mor ekonomi, ücretsiz bakım emeğinin kadın ve erkekler arasındaki eşit olmayan dağılımının iş gücü piyasası ve kamusal alanda gözlemlediğimiz toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin temel ve sistematik kaynağı olduğu saptamasından hareket eder. Ekonomik alandaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle mücadele için en öncelikli ve etkin başlangıç noktası olarak, bakım emeğinin cinsiyet dağılımını dengelemeye yönelik müdahaleleri merkezine koyar. Bakım ekonomisinin cinsiyet dengesini sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi yoluyla, istihdam ve ücretlerdeki cinsiyet uçurumu, mesleki ayrıştırma, cam tavan, karar alma mekanizmaları ve siyasette temsil dahil olmak üzere cinsiyet eşitsizliklerinin kaynağının kurutulmasını hedefler. Mor ekonomi, aynı zamanda bakım emeğinin bireylerin ve toplumların dirlik ve refahı için vazgeçilmez olduğunu takdir eder; insan ve doğa temelli, duyarlı ve şefkatli toplumsal bir yapı için bakım emeğinin sürdürülebilirliğini hedefler.
Mor ekonomi, bakım ekonomisinin toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi, aynı zamanda toplumsal dirlik ve refah için merkezi önemde olduğu saptamasından hareketle dört temel üzerine yapılanmaktadır. Bu temeller, Birleşmiş Milletler ’in 2014’teki 58. Kadının Statüsü Komisyonu tarafından “3R stratejisi” adı altında popülerleştirilen düstur için bir uygulama planı sunmaktadır[4]:
- Ücretsiz bakım emeğinin bir politika alanı olarak tanınması,
- Ücretsiz bakım emeği yükünün azaltılması ve
- Ücretsiz bakım emeği yükünün yeniden dağılımı.
Bu uygulama planı her şeyden önce bakıma erişimi temel insan hakkı ve devlet yükümlülüğü olarak tanıyan bir iktisadi felsefeye dayanmaktadır. Pek çok ülkede eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin temel haklar çerçevesinde tanımlandığı düşünülürse, çocuk, yaşlı, engelli, hasta bakımını içeren sosyal bakım hizmetlerinin de eğitim ve sağlığın uzantısı olarak benzer kapsamda değerlendirilmesi makul bir taleptir. Ekonomik açıdan eğitim ve sağlık gibi, sosyal bakım hizmetleri de önemli dışsallıklar içeren faaliyetlerdir. Bunların sağlanmasının salt ailelere ya da özel sektöre bırakılması önemli negatif dışsallıklar oluşturur: Toplumsal cinsiyet ve sınıf temelinde eşitsizlikler, özellikle kadınların düşük iş gücüne katılımı, gelecek nesil iş gücü niteliğinin kalitesiz ve düşük üretkenlikte olması ve dolayısıyla potansiyelin altında büyüme gibi negatif dışsallıklar, bakım ekonomisine yönelik politika müdahaleleriyle bertaraf edilebilir.
Mor ekonomi, bakım ekonomisinin bu negatif dışsallıkları bertaraf edecek şekilde yeniden düzenlemesini iki temel ilke çerçevesinde ele alır (İlkkaracan 2018):
- Bakım hizmetlerini verenler açısından eşitliği sağlamak hedefiyle ortak sorumluluk ilkesi;
- Bakım hizmetlerini kullananlar açısından eşitliği sağlamak hedefiyle nitelikli bakım hizmetlerine evrensel erişim hakkı ilkesi.
İlk ilke, bakım emeğinin iki eksende yeniden dağılımını içerir: Özel alandaki (ev içi) ücretsiz emek ile kamusal alandaki ücretli emek arasında yeniden dağılımla, bakım sorumluluklarının aileler ile kamusal hizmetler (ve/veya kamu tarafından desteklenen ve denetlenen piyasa hizmetleri) arasında ortak paylaşımı hedeflenir. Ancak bakım hizmetlerinin tamamının ücretli emeğe dönüşmesi (piyasalaşması) arzu edilen bir sonuç değildir. Örneğin, 7×24 kaliteli kamusal sosyal hizmetlerin sağlandığı bir ortamda, ebeveynlerin çocuk bakımını tamamen kreşler üzerinden sağladığı ya da yaşlanan aile üyelerinin bütünüyle huzurevlerinde ikamet ettiği bir sistem değildir amaç.
Çocukların gelişimsel destek alacakları kreşler ve anaokulları kadar ebeveynleriyle ilişki kuracakları bakıma ya da yaşlıların yakınlarından karşılıksız alacakları bakıma da gereksinimleri vardır. Çocuklarımıza, yakınlarımıza, dostlarımıza ihtiyaç duyduklarında karşılıksız bakım desteğini vermek, bizi insan olarak, toplum olarak bir arada tutan değerlerin bir parçasıdır. Bu nedenle bakım emeğinin önemli bir kısmının hane içinde, özel alanda ücretsiz emeğe dayalı olmaya devam etmesi insan ilişkilerine önem veren, duyarlı bir toplum yapısı için arzulanan bir hedeftir. Bunu sorunlu hale getiren, özel alandaki karşılıksız bakım emeğinin toplumsal cinsiyet ve sınıf temelinde belirlenmesi ve ağırlıkla kadınlar tarafından üstlenilmesidir. Bu yüzden ilk ilke, bakım emeğinin bir kısmının ücretli emeğe dönüşmesini öngörürken, hane içindeki karşılıksız kısmının kadınlar ve erkekler arasında yeniden dağılımını gerektirmektedir. İkinci ilke ise bakıma muhtaç çocuk, yaşlı, engelli, hasta tüm bireylerin satın alma gücünden ya da bakım desteğini veren aile bireylerinin istihdam statüsünden bağımsız olarak nitelikli bakıma eşit erişiminin sağlanmasına yönelik müdahaleleri gerektirmektedir. Bu çerçevede düşünüldüğünde, salt istihdamdaki annelere sağlanan çocuk bakım desteği gibi bir uygulama hem hizmet alıcılar hem de hizmet vericiler açısından eşitlik ilkesine ters düşer.
İstihdam edilen annelerin çocukları kreş ve anaokulu olanağına sahipken, istihdam dışı olan annelerin çocukları bu olanaktan mahrum olur. Düşük gelirli hanelerde ebeveynlerin de düşük eğitimli olma olasılığı düşünüldüğünde, özellikle çocuk gelişimi açısından fırsat eşitsizlikleri aşikardır. Benzer şekilde düşük gelirli ailelere yönelik bakım aylığı ile kısıtlı bir yaşlı ve engelli bakım politikası da eşitlik ilkesiyle çelişir. Yüksek gelirli hanelerde yaşlılar ve engelliler hem profesyonel hizmetlerden hem de aile desteğinden faydalanırken, düşük gelirli hanelerde salt aile desteğine bağımlı olurlar. Yüksek gelirli hanelerde profesyonel hizmetlerden faydalanma olanağı kadınların iş gücüne katılımını destekler; ancak düşük gelirli hanelerde kısıtlı bakım aylığının tek seçenek olması, kadınların iş gücüne katılımını engelleme gibi istenmeyen bir sonuç doğurur. Bu çerçevede, mor ekonomi, kadınların sosyal konumlarının cinsiyetleri dışında sınıf ve köken gibi çok katmanlı boyutların (ırk, etnik ve milli köken, yaş, kentsel-kırsal ikamet, inanç, cinsel tercih, vb.) birbirleriyle etkileşimi içinde belirlendiğini savunur. Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine bu kesişimsellik (intersectionality) çerçevesinde bir yaklaşım benimser.
Mor Ekonominin Yapıtaşları
Bu temel ilkeler çerçevesinde mor ekonominin dört temel yapıtaşı aşağıdaki gibidir (bkz: Tablo 1):
Tablo 1: Mor Ekonominin Temelleri
Sosyal Bakım Hizmetleri Altyapısı
Sosyal bakım hizmetleri altyapısı çocuk, yaşlı, engelli, hastalara yönelik ücretli, profesyonel hizmetlerin sağlanmasına yönelik ulusal ölçekte nitelikli bakım kurumları ve hizmetlerinden oluşan bir ağ içerir. Bunlar çocuk kreşleri, anaokulları, okul sonrası programları, yaşlılar ve engelliler için gündüzlü ve yatılı bakım ve destek merkezleri, yaşlılar, engelliler ve hastalar için evde bakım ve destek hizmetleri gibi değişik grupların farklılaşan gereksinimlerini karşılamak üzere tasarımlanmış çeşitlilikler ve inovasyonlar içeren hizmetlerdir.[5] Mor ekonominin bu en önemli yapıtaşı bakım emeğinin önemli bir kısmının hane içi ücretsiz emekten hane dışı ücretli emeğe dönüşümünü destekler.
Ekonomik açıdan “altyapı” olgusu, yaygın kullanımına dayalı olarak fiziksel altyapıyı çağrıştırır. Fiziksel altyapı ulaştırma, enerji, iletişim sistemleri gibi kamu yararına kullanılan ve ekonominin sağlıklı, verimli işleyişini sağlayan sistemler bütünüdür. Daha yeni kullanılmaya başlanan “sosyal altyapı” olgusu ise, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, ulusal ölçekte sunulan sosyal hizmetlerin de ekonominin sağlıklı ve verimli işleyişi ve kamu yararı açısından en az fiziksel altyapı kadar vazgeçilmez olduğuna dikkat çekmektedir. Yukarıda değinildiği üzere bakım hizmetleri de eğitim ve sağlık hizmetlerinin doğal bir uzantısı olarak sosyal altyapının ayrılmaz bir parçasıdır. Bakım ekonomisinin sağlıklı işleyişi için özellikle bir sosyal bakım hizmetleri altyapısına gereksinim vardır.
Eşitlik ve ortak sorumluluk ilkesi bu hizmetlerin kamu tarafından doğrudan sağlanan ya da piyasa hizmetleri olsa bile kamu tarafından desteklenen ve denetlenen, yani dolaylı sağlanan hizmetler olmasını gerektirmektedir. Bunun için toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir kamu yatırım ve harcamalar stratejisi geliştirilmesi gerekir. Özellikle düşük gelirli ekonomiler için bunu finanse etmek zor olabilir. Ancak bütçe önceliklerinin ve harcama kalemlerinin toplumsal cinsiyet perspektifinden yeniden düzenlenmesi ve bakım hizmetlerinin sunumunda kullanılmak üzere mor vergilendirme, mor bakım fonu gibi inovasyonlar aracılığıyla gerekli kaynaklar yaratılabilir.
Bu çerçevede son dönemlerde yapılan araştırma çalışmaları, sosyal bakım hizmet sektörüne yapılacak kamu harcamalarının çok çeşitli ekonomik faydalarını bulgulamaktadır. Her şeyden önce nitelikli sosyal bakım hizmetleri sektörünün genişlemesi, iş gücüne katılımda toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın ötesinde, iş gücü verimliliğini arttırmakta, emek yoğun bir sektör olması dolayısıyla çok güçlü istihdam talebi yaratmakta, erken yaşta çocuk gelişim desteğiyle insan sermayesinin niteliğini geliştirmekte, bu sonuçlar üzerinden yoksulluğu azaltmakta ve kaliteli ekonomik büyümeyi desteklemektedir.
Sosyal bakım hizmetlerinin barındırdığı çoklu ekonomik ve sosyal faydalar, rasyonel maliye politikaları açısından bu sektöre yapılacak yatırım ve harcamaların öncelikli olması gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu faydaların içerisinde son dönemde giderek önem kazanan çıktılardan biri sosyal bakım hizmetleri sektörünün istihdam yaratma kapasitesidir. Zira istihdam yaratmayan büyüme ve işsizlik sorunu 2008 Krizi’nden bu yana pek çok ülkenin gündeminde bir ekonomik meydan okuma olarak öne çıkmaktadır. Bu açıdan mor ekonomi, bakım sektöründe ve ayrıca geriye bağlar aracılığıyla bakım sektörüyle alışverişi olan diğer sektörlerde gerek kadınlar gerekse erkekler için mor işlerin yaratılmasını destekler ve bu çerçevede ekonomik krize de bir çözüm vadeder (İlkkaracan, 2017). Bu alanda yapılan uygulamalı çalışmaların bulguları dikkat çekicidir. Örneğin, Güney Afrika ve Türkiye üzerine yapılan çalışmalar (Antonopoulos ve Kim, 2012; İlkkaracan vd.,2015), çocuk kreşleri, anaokulları, evde hasta bakımı gibi sosyal bakım hizmetleri sektörlerine yapılacak yatırımların inşaat ve fiziksel altyapı sektörüne yapılacak benzer miktardaki yatırımlara göre iki-üç katı istihdam yaratma kapasitesinin olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu çalışmalar sosyal bakım hizmetleri yatırımlarının yoksulluğu azaltma etkisinin inşaat ve fiziksel altyapı sektörüne göre çok daha güçlü olduğunu göstermektedir.
ABD için yapılan benzer bir çalışma (Antonopoulos vd., 2010) 2008 Ekonomik Krizi sonrası yeşil enerji sektörüne verilmesi öngörülen teşviklerin istihdam ve yoksulluk üzerindeki olası etkilerini, çocuk ve yaşlı bakımına verilebilecek teşviklerle karşılaştırmakta, bakım hizmetleri sektörünün yeşil enerjiye göre hem çok daha fazla istihdam yarattığını hem de yoksulluğu azaltma etkisinin daha güçlü olduğunu bulgulamaktadır. Bu durumda kamu yatırım ve harcamalarının -Güney Afrika ve Türkiye özelinde- neden fiziksel altyapıya odaklandığı ya da ABD özelinde krize karşı teşviklerin neden salt yeşil enerji çerçevesinde tasarımlandığı sorgulanmaktadır.[6]
Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından gelişmiş ve gelişmekte olan 45 ülke için yapılan bir politika simülasyonu (toplam küresel GSYH’nin %85’ini nüfus ve iş gücünün %60’ını temsil eden), bakıma muhtaç tüm grupların nitelikli bakım hizmetlerine ulaşımını sağlamak için harcamaların GSYH’nin 3,5 yüzde puanı kadar arttırılması gerektiğine işaret etmektedir. Sosyal bakım hizmetlerine yönelik harcamaların bu şekilde arttırılması, harcamaların aynı düzeyde kaldığı bir senaryoyla karşılaştırıldığında, 117 milyon ek yeni iş olanağı sağlayacaktır. Sosyal bakım hizmetleriyle bağlantılı toplam istihdamın bu şekilde 2030 yılı itibarıyla takriben 450 milyon işe tekabül edeceği tahmin edilmektedir (İlkkaracan ve Kim, 2018).
Bakım Ekonomisi Gereksinimlerine Yönelik Eşitlikçi Kırsal Kalkınma Politikaları
Kırsalda, özellikle de az gelişmiş kırsal bölgelerde kadınların bakım ekonomisi gereksinimleri kentsel ve daha yüksek gelirli ekonomilerden farklılaşmaktadır. Fiziksel altyapının eksikliği su ve enerjiye (elektrik, doğal gaz, vb.) ulaşıma olanak vermediği ölçüde, bu temel ihtiyaçların giderilmesi için de (su taşımak, yakacak toplamak vb.) ücretsiz emek gerekir. Aynı zamanda kırsala özgü düşük gelir ve pazara uzak olmak gibi unsurlar, gıda hazırlığının önemli bir kısmının da ev içinde yapılmasını gerektirir (sebzecilik, hayvancılık, ham ürünlerin işlenmesi yoluyla ekmek, tarhana, salça, vb. gıda malzemelerinin hazırlığı). Yemek yapmak ya da temizlik gibi dolaylı bakım işleri çok daha fazla ücretsiz emeği gerektirir. Dışarıdan su taşımak, yakacak toplamak, gıda işlenmesi gibi emek yoğun işler, az gelişmiş veya gelişmekte olan pek çok ekonomide kadınlar tarafından üstlenilen ücretsiz bakım emeğinin bir parçasıdır. Kırsal nüfusun ağırlıkta olduğu pek çok Sahra Afrika’sı ve Güney Asya ülkesinde kadınların ücretsiz çalışma saatleri erkeklerinkine göre kat ve kat fazladır. Örneğin kırsal Mali’de kadınlar erkeklerin 14 katı; Kamboçya, Hindistan ve Pakistan’da 10 katı ücretsiz çalışmaktadır. Bu çerçevede kırsalda ücretsiz bakım emeği yükünün azaltılması için sosyal bakım hizmetleri altyapısının oluşturulmasının ötesinde, sulama, enerji, ulaşım gibi fiziksel altyapının geliştirilmesine yönelik yatırımlar elzemdir. Fiziksel altyapının geliştirilmesine yönelik yatırımların tasarım ve uygulamasında kadınların katılımını sağlamanın önemli bir kriter olduğuna dikkat çekmek gerekir. Zira erkeklerin ve kadınların fiziksel altyapı gereksinimleri ücretli-ücretsiz emeğin cinsiyetçi dağılımına bağlı olarak farklılaşmaktadır. Örneğin, Hindistan’ın Gujarat eyaletinde sulama sistemlerinin tasarımına kadınların dahil edilmesiyle, ağırlıklı olarak erkeklerin üretimini yaptığı ticari tarım ürünlerinin sulanmasını hedefleyen altyapının, kadınların üretimini yaptığı gıda ürünlerinin de sulanmasını içerecek şekilde yeniden düzenlenmesi mümkün olmuştur. Kadınların önceliklerinin kırsal altyapı yatırımlarına dahil edilmesinde SEWA (Self-Employed Women’s Association) isimli kadın örgütü önemli rol oynamıştır (de Henau, 2017). Mor ekonomi, kadınların ücretsiz bakım yükünü azaltmayı hedefleyen fiziksel altyapı yatırımlarına paralel olarak, eşitlikçi ve ekolojik kırsal kalkınma için özel politika ve uygulamaları içerir; örneğin, kadınların yerel ekosistem bilgi ve becerilerine dayalı yeşil teknoloji transfer programları, kadınlara yönelik “hedefli” tarım sübvansiyonları, toprak sahibi olmayan kadınları organik tarım gibi sektörlerde istihdam etmeye yönelik programlar ve tarımsal üretimi destekleyen yeşil altyapı yatırımları gibi…
Bakım Emeği ve Doğanın Sürdürülebilirliğine Fırsat Veren Makroekonomik Politikalar
Yukarıda tanımlanan üç alandaki müdahaleler için makroekonomik politikaların elverişli bir ortam sunması önem taşımaktadır. Ana akım makroekonomik çerçeve, tek ve dışlayıcı makroekonomik gösterge olarak piyasa üretimine dayalı tanımlanan gayrisafi yurt içi hasılanın büyüme hızını referans almaktadır. Ana akım iktisadi yaklaşım aynı zamanda piyasa ekonomisine asgari müdahaleyi; bu asgari müdahalenin de serbest piyasa ekonomisi için elverişli bir ortam sağlaması hedefine yönelik olmasını öngörür.
Ekonomik büyümenin salt arz çekişli dinamikleri olduğuna inanan bu görüş, serbest piyasa koşulları ortamında büyümenin potansiyel azami hızına ulaşacağını savunur. Bu ana akım makroekonomik çerçeve, mor ekonominin yukarıda tanımlanan temellerinin inşasını olanaksız kılar. Mor ekonomi, ne pahasına olursa olsun ekonomik büyüme hedefinden ziyade, istihdam yaratan, kapsayıcı, eşitlikçi ve sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen; ücretsiz bakım emeğini de gayrisafi yurt içi hasıla tanımına katan bir makroekonomik çerçeveyi gerektirmektedir. Bunun için de piyasa ekonomisine etkin ve hedefli müdahalelerin elzem olduğunu savunur. Bu çerçevede mor ekonomi, makroekonomik politika tasarımında daha kapsamlı, alternatif yaklaşımların benimsenmesini gerektirmektedir.
Toplumsal cinsiyet ve makroekonomi alanında son yıllarda gelişen feminist iktisat çalışmaları, maliye, para ve büyüme politikalarının kadınlar ve erkekler arasında farklılaşan etkilerine dikkat çekmektedir. Bunun en iyi bilinen örneklerinden biri Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kurumların verdiği kredilerin ön koşulu olan, ana akım ortodoks iktisat mantığına dayalı yapısal uyum ve istikrar programlarıdır. Bu programların önemli bir ayağı, kamu harcamalarının kısılmasını öngören kemer sıkma (austerity) olarak adlandırılan maliye politikalarıdır. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere yönelik sosyal harcamalardaki kısıtlamalar, ücretsiz bakım yükünü arttırma gibi bir sonucu beraberinde getirir. Öte yandan yapısal uyum programlarının bir diğer önemli ayağı olan iş gücü piyasası esnekleştirilmesi (de-regülasyonu), iş-yaşam dengesi koşullarını olumsuz etkiler. Bu programların diğer bir aracı ise sıkı para politikalarıdır. Fiyat istikrarını (enflasyonun azaltılmasını) tek hedef olarak benimseyen para politikaları, en azından kısa vadede işsizliği arttırıcı sonuçları beraberinde getirir. Gerek maliye gerekse para politikalarının bu daraltıcı içeriği, istihdam talebini kısıtlar, işsizliği arttırır. Yeterli istihdam yaratmayan büyüme ve artan işsizlik ortamı, erkekleri de kadınları da olumsuz etkiler ancak kadınlar üzerindeki etkiler daha da olumsuzdur. Zira güçlü istihdam yaratan büyüme ikincil iş gücü konumundaki kadınların iş gücü piyasasına entegrasyonu için önemli bir ivme yaratır ve kadınlar açısından işsizliği azaltmanın ötesinde eşitliği destekleyen bir işlev görür. Mor ekonomi, kaliteli istihdam yaratan, insani kalkınmayı hedefleyen, ekolojik olarak sürdürülebilir, kapsayıcı büyüme stratejilerinin öncelik olduğu bir makroekonomik çerçeveyi öngörür. Bu çerçeve, ana akım (neoklasik) arz taraflı makroekonomik çerçeveden ziyade alternatif (Keynesçi) talep taraflı makroekonomik çerçeveye daha yakındır. Keynesçi yaklaşım, piyasa talebinin canlı tutulmasının ekonomik büyüme açısından önemine işaret eder ve maliye politikalarını talebi canlı tutmak için önemli bir araç olarak görür.
Ekonomik krizlere karşı kemer sıkmaya dayalı maliye politikalarının tersine talebi canlandıran genişlemeci maliye politikalarını alternatif olarak öne sürer. Ancak uygulamaya bakıldığında, ekonomik krizlere karşı teşvik paketleriyle gündeme gelen genişlemeci maliye politikalarının genelde fiziksel altyapı, inşaat ya da son dönemlerde yeşil enerji gibi sektörlere odaklandığı görülmektedir. Bunlar büyük ölçüde erkekler için istihdam yaratan sektörlerdir. Feminist çalışmalar, kamu harcamalarının salt bu sektörlere odaklanmak yerine, pek çok ülkede çok kısıtlı olan sosyal bakım hizmetlerine yönlendirilmesinin, hem istihdam yaratma ve talebi canlandırma açısından çok daha etkili olacağını, hem de toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin, aynı zamanda sosyoekonomik eşitsizlikler ve yoksulluğun azaltılması gibi önemli etkileri de beraberinde getireceğini göstermektedir (Antonopoulos ve Kim, 2010; İlkkaracan vd., 2015; de Henau, 2017; İlkkaracan ve Kim, 2018).
Bu çerçevede mor ekonomi, maliye politikalarına toplumsal cinsiyetlendirilmiş Keynesçi bir çerçevede yaklaşır. Kamu harcamalarının ölçek ve önceliklerinin belirlenmesinde, makro hedeflerle eş zamanlı toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin (aynı zamanda ilintili sosyoekonomik eşitsizliklerin ve yoksulluğun) azaltılması gibi kriterlerin benimsenmesini öngörür. Bu genelde yerel ve mikro ölçekte kullanılan toplumsal cinsiyet bütçelemesi yaklaşımının, makro düzeyde de uygulanmasına dair bir önermedir.
Mor ekonomi, benzer şekilde para politikalarına da Keynesçi bir yaklaşımı benimser. Bu yaklaşım fiyat istikrarı ve enflasyon kontrolünü para politikalarının tek ve dışlayıcı hedefi olarak tanımlayan ana akım makroekonomik yaklaşımdan ayrılır. İstihdam yaratılması ve işsizliğin azaltılması, fiyat istikrarı ve enflasyon kontrolüyle birlikte para politikalarının dengeli gözetmesi gereken eş zamanlı hedefler olarak kabul edilir. Mor ekonomi, kaliteli istihdam yaratan, kapsayıcı ve sürdürülebilir büyüme için maliye ve para politikalarının yanı sıra, sektörel ve dış ticaret politikalarının da önemine dikkat çeker. Sektörel teşviklerin ve dış ticaret stratejilerinin tasarım ve uygulamasında toplumsal cinsiyet ve sosyoekonomik eşitlikleri gözeten bir yaklaşım benimser.
Katılımcı, Saydam, Demokratik Kurumlar ve Etkin Özyönetim
Mor ekonominin yukarıda açıklanan dört temeli, eşitlik ve sürdürülebilirlik adına ekonomiye etkin müdahaleleri gerektirmektedir. Bu müdahaleler merkezi ve yerel yönetimler tarafından yapılacaktır. Merkezi ve yerel yönetimler planlayıcı, kaynak yaratıcı, vergilendirici, finanse edici, uygulayıcı, düzenleyici, yönlendirici ve denetimci olmak üzere çeşitli işlevleri yerine getirmelidir. Bu işlevlerin, mor ekonominin öngördüğü ilkeler ve hedefler doğrultusunda en etkin şekilde yerine getirilmesi, katılımcı, saydam, demokratik kurumlar ve etkin özyönetim gerektirmektedir. Ancak 21. yüzyılda karşı karşıya kaldığımız önemli bir meydan okuma, demokrasi ve özyönetim krizidir. Siyasi istikrarsızlık, istikrarın sağlanması adına demokrasi ve katılımcılıktan uzaklaşan otoriter yönetimlere eğilim, yaygın yolsuzluk, hesap verebilirlik ve saydamlıktan yoksunluk ve hak ve hukukun üstünlüğünün zedelenmesi bu demokrasi ve özyönetim krizinin yansımalarıdır.
Merkezi ve yerel yönetimlerin katılımcı, saydam, demokratik çerçevede işleyişlerinin önünün tıkanması genel olarak tüm ekonomiyi, kadın-erkek herkesi olumsuz etkileyen toplumsal bir sorundur, ancak kadınlar açısından daha da sorunludur. Zira tarihsel olarak süregelen toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesi için aktif müdahalelere gereksinim vardır. Alışılagelmiş model, merkezi ve yerel yönetim mekanizmaları tarafından düzenlenen ve denetlenen piyasa temelli ekonomidir. Buna karşılık, mor ekonomi açısından, yatay eşitlikçi ilkeler çerçevesinde örgütlenen “sosyal dayanışma ekonomisi” (social solidarity economy) gibi yeni örgütlenme ve yönetişim modelleri için alternatif açılımlar oluşturabilir.
Mor Ekonomi Bakış Açısından: Mevcut Kadın İstihdamı ve Ekonomik Güçlendirme Politikaları
Halihazırda kadınların ekonomik güçlendirilmesi için yaygın olarak uygulanan politikaları, mor ekonomi bakış açısından değerlendirmek, toplumsal cinsiyet eşitliği hedefine uygunlukları ve ne derecede etkin ve sürdürülebilir olduklarını değerlendirmeyi sağlayacaktır. Bu çerçevede uygulanan politikaları üç grupta toplamak mümkündür. Salt piyasa odaklı müdahaleler; salt bakım ekonomisi (ev içi) odaklı müdahaleler; piyasa-bakım ekonomisi kesişiminde politikalar.
Mevcut politikaların çoğu salt piyasa odaklı uygulamaları içerir; bakım ekonomisi ile piyasa ekonomisi etkileşimlerine bütünlüklü bir yaklaşım getirmekten uzaktır. Halbuki yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere ekonomik alandaki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri bu iki paralel ekonomik alanının -bakım ekonomisi ve piyasa ekonomisi- karşılıklı etkileşimleri çerçevesinde belirlenmektedir. Haliyle kadınların iş gücü piyasasına girmesini ve piyasa konumlarını güçlendirmeye yönelik müdahaleler salt piyasa ekonomisine odaklı kaldıkları sürece, etkin, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir çözüm getirmek açısından başarısızdır.
Örneğin, merkezi bütçeden en büyük kaynak ayrılan istihdam destekleme politikaları “aktif iş gücü piyasası politikaları” olarak adlandırılan, genelde çalışma bakanlıkları ve bu bakanlıklara bağlı iş ve işçi bulma kurumları tarafından uygulanan programlardır. “Aktif iş gücü piyasası politikaları” tipik olarak meslek eğitimleri, meslek danışmanlık hizmetleri, iş ve işçi arama-bulmaya yönelik koordinasyon hizmetlerinden oluşur. Bu hizmetlerin faydalanıcısı olan kadınlar ağırlıklı olarak genç ve/veya bakım emeği yükü asgari düzeyde olan kadınlardır. Tipik olarak kurs ya da hizmetin verildiği mekanlarda çocuk bakımına yönelik ek bir hizmet verilmez.
Küçük çocuğu olan ya da yaşadıkları hanede bakıma bağımlı yaşlı-engelli-hasta yakınları olan kadınlar bu hizmetlerden faydalanamaz. Aktif iş gücü piyasası programlarından faydalanarak iş gücü piyasasına katılmayı başaran genç kadınların önemli bir kısmı -mor ekonominin bulunmadığı bir ortamda- evlilik ve çocuk sonrasında (ya da hanede bakıma muhtaç birinin olması durumunda) yine iş gücü piyasası dışına itilecektir. Bakım ekonomisiyle etkileşim içerisinde benzer kısıtlar salt piyasaya entegrasyon odaklı kadın girişimciliğini destekleme ya da kadınlara yönelik mikro kredi programları için de söz konusudur.
Kadınları ekonomik olarak güçlendirmeye yönelik tartışmalı diğer bir müdahale aracı ise bakım emeğine karşılık verilen sosyal yardımlardır. Uygulamada ağırlıklı olarak düşük gelirli hanelerde, bakımından sorumlu olduğu küçük çocuk ya da bakıma bağımlı yaşlı/engelli/hasta olması durumunda kadınlara verilen nakit transferlerini içerir. Bu tip sosyal yardımlar, yukarıda tartışılan piyasa ekonomisi odaklı programların tersine, salt bakım ekonomisi odaklıdır. Ancak kadınları satın alma gücü açısından parasal olarak desteklerken, tek başına (kadınlara iş gücü piyasasında çalışma seçeneği sunan ek destek programları olmadan) kalıcı ve etkin bir güçlendirme etkisi olup olmadığı tartışmalıdır. Zira bu tip müdahaleler bakım ekonomisi gerçeğini tanırken, bakım emeği yükünün azaltılması ya da eşitlikçi yeniden dağılımı hedeflerini içermemektedir. Tersine ücretsiz bakım emeğini özellikle “kadın” emeği olarak tanımakta ve salt kadınları hedefleyen nakit transferleriyle cinsiyetçi bu bölüşümü kurumsallaştırmaktadır. Bu haliyle de mor ekonominin yukarıda tanımladığımız iki temel eşitlik ilkesine aykırıdır:
- Bakım hizmetlerini verenler açısından eşitliği sağlamak hedefiyle ortak sorumluluk ilkesi;
- Bakım hizmetlerini kullananlar açısından eşitliği sağlamak hedefiyle nitelikli bakım hizmetlerine evrensel erişim hakkı ilkesi.
Ayrıca kadınların yaşam döngüsü açısından kalıcı etkileri düşünüldüğünde, salt bakım ödemelerine dayalı bir maddi güçlendirme sürdürülebilir de değildir. Zira bakım hizmetine ihtiyacı olan çocuğun büyümesi, yaşlı/engelli/hastanın vefatıyla nakit transferi de kesilecektir. Beceri ve donanımı evde bakım gereksinimlerini karşılamakla kısıtlı bir kadının da özellikle belirli bir yaştan sonra iş gücü piyasasına yeniden entegrasyonu çok daha zor olacaktır.
Mor ekonominin önerdiği ve yukarıda açıklanan dört alandaki müdahaleler büyük ölçüde bakım ekonomisi ile piyasa ekonomisi kesişiminde, bu etkileşim üzerinden ortaya çıkan cinsiyet uçurumlarının azaltılmasını hedefler. Bu alanda pek çok ülkede mevcut girişimler olmakla birlikte, mor ekonominin bütünlüklü yaklaşımına ve eşitlik ilkesine ters düşmektedir. Örneğin kreş/anaokulu desteğinin salt annenin ücretli bir işte istihdam edilip edilmemesine dayalı olarak sağlanması, yukarıda da değinildiği üzere hem kadınlar hem de çocuklar arasında eşitsizlikleri tetikler. Annesi istihdamda olmayan çocuklar erken çocukluk gelişimi ve okul öncesi eğitim desteğinden mahrum kalır; iş gücü piyasası becerileri kısıtlı olan kadınlar, evde bakım yükü nedeniyle kendilerini geliştirici girişimler için yeterli zamanı bulamazlar. Babalık izni sembolik bir-iki haftayla kısıtlı kalırken, bakım izninin salt annelik izni üzerinden kurgulanması, hatta kadın istihdamını desteklemek adına uzatılması da benzer şekilde eşitlik ilkesiyle çelişkilidir; işe alım, terfi, iş ayrıştırması ve ücretlerde cinsiyet uçurumlarını daha da açma tehlikesi taşımaktadır. Ya da sosyal bakım hizmetlerini desteklerken çok uzun mesai saatlerine yönelik bir müdahalede bulunmamak da bütünlüklü olmaktan uzaktır. Zira anaokullarının saat 3’te kapandığı ama işyeri mesaisinin saat 6’da bittiği bir ortamda hanede bir yetişkinin ücretli istihdama katılmaması ya da kısmi zamanlı katılması zorunlu hale gelmektedir.
Piyasa odaklı politikalarda, meslek eğitimi, işe alım, terfi, karar mekanizmalarına atama, vb. kadın kotası uygulanması, rol modellerinin teşvik edilmesi, eşit işe eşit ücret politikaları, kadınları geleneksel olmayan iş alanlarına özendirici destek programları, vb. programlar tabii ki toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyici müdahalelerdir. Ancak bakım ekonomisine yönelik hiçbir müdahalede bulunmadan, sadece piyasa odaklı eşitlik politikaları izlemek eşitliği tek başına sağlamak açısından etkin değildir. Arka planda eşitsiz dağılan bakım emeği yükü, piyasada verilen tüm teşviklere rağmen, kadın emek arzı üzerinde kısıtlar oluşturmaya devam edecektir. Hem de eşit sonuçlar yaratmayı başarabildiği ölçüde, bu kadınların erkek istihdamı örüntülerini tekrarlaması üzerinden gerçekleşecektir. Yani eşitlik için bu teşviklerden faydalanan kadınlar, erkeklerle aynı oranlarda iş gücüne katılacak, benzer uzun mesai saatleri çalışarak, işi aileden öncelikli tutarak, ücret uçurumunu kapayabilecek ve cam tavanı kırabileceklerdir. Böylesine bir seyir ise bakım emeğinin sürdürülebilirliğini tehdit eden bakım krizine işaret eder. Mor ekonominin öngördüğü politikalar bütünü ise, birbiriyle karmaşık bir etkileşim içinde olan piyasa ekonomisi ve bakım ekonomisine entegre ve eşitlik ilkesine uygun yaklaşımıyla iki hedefe birden (toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilir bakım ekonomisi) eş zamanlı erişim için etkin bir yol çizmektedir.
Mor ve Yeşil Ekonomi: Paraleller ve Tamamlayıcılar
Ekonominin asıl hedefi insanların refahı, içinde yaşadığımız dünyanın dirliği ve esenliği olmalıdır. Ancak bugüne dek ağır basan iktisadi çerçeve, refah, dirlik ve esenliği piyasa üretimi ve tüketimiyle bir tutan dar bir bakış açısıyla kısıtlanmıştır. Oysa refah, dirlik ve esenlik için değer yaratan öncelikli alan doğadır ve bakım emeğidir. Piyasa ekonomisi gerek doğanın bahşettiği kaynakları gerekse bakımın emeğinin ürettiği iş gücünü temel üretim girdisi olarak kullanır; buna rağmen ana akım iktisadi çerçeve bunları (doğayı ve bakımı) ekonomik bir olgu olarak görmez; piyasayla karşılıklı etkileşim içerisinde sürdürülebilirlikle ilgili sorunları göz ardı eder; üretim girdileri olarak hep olacaklarını varsayar. Bu çerçevede mor ve yeşil ekonomi sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için, birbirlerini tamamlayıcı nitelikte yeni ekonomik düzen tasvirleri içerir (Tablo 2).
Tablo 2: Mor Ekonomi ve Yeşil Ekonomi: Paraleller ve Tamamlayıcılar
Yeşil ekonomi, kendi kendini yenileyen, piyasa dışında değer yaratan bir alan olarak doğanın refah, dirlik ve esenlik için önemine vurgu yapar. Ekolojik sürdürülebilirliğin tehlike altında olduğu bir dünyada, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliğin tehlikede olduğuna dikkat çeker. Ekolojik krize çözüm olarak, doğal kaynakların kendilerini sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde yenilemesine izin veren bir düzen tasviri olarak “yeşil ekonomiyi” önerir.
Yeşil ekonomiye paralel olarak mor ekonomi, piyasa dışında değer yaratan başka bir alan olarak bakım ekonomisine işaret eder; insan yaşamının (ve tüm canlıların, dünyamızın) temel bir parçası olan bakımın refah, dirlik ve esenlik için önemine vurgu yapar. Bakım ekonomisinin ücretsiz kadın emeğine dayalı şekillenmesinin yarattığı eşitsizliklere ve bunun bakım emeğinin sürdürülebilirliğine karşı ortaya çıkardığı tehlikeye dikkat çeker. Bu eşitsizliklere ve bakım krizine çözüm olarak, bakım ekonomisinin eşitlikçi ve sürdürülebilir bir şekilde yenilemesine izin veren bir düzen tasviri olarak “mor ekonomi”yi önerir. Gerek yeşil gerekse mor ekonomi kavramları, sorunun kaynağında regüle edilmeyen serbest piyasa rekabetini ve kâr motivasyonunu önceleyen bir ekonomik düzenin yattığı saptamasından yola çıkmaktadır. Yeşil ekonomi kâr ve büyüme adına, doğanın vahşice talanına dayalı bir ekonomik düzeni reddeder. Doğal kaynakların ve ekolojik sistemlerin yenilenme temposuyla uyumlu, sürdürülebilir bir ekonomik modele dönüşümü talep eder. Mor ekonomi ise serbest piyasa rekabetine dayalı bir mekanizma içerisinde, toplumun bakım emeğini icra etme kapasite ve isteğinin erozyona uğradığı bir büyüme modelinden, bakım emeğinin toplumsal cinsiyet eşitlikçi temelde yeniden üretim temposuyla uyumlu, sürdürülebilir bir ekonomik modele dönüşümünü talep eder.
Yeşil ve mor ekonomi bakış açısından gelişmiş ekonomilerde, büyüme bir gereklilik değildir; tersine büyümeme/küçülme (de-growth) hedefi de uygulanabilir. Gelişmekte olan ekonomilerde ise büyüme hedef olarak kalmaya devam etse de büyümenin bileşiminin dönüşmesi (imalat, inşaat ve enerji-ekolojik tüketim ağırlıklı büyümeden tarım ve hizmet ağırlıklı büyümeye dönüşüm) öngörülmelidir. Asıl ekonomik sorun büyüme kadar, mevcut birikim, gelir ve kaynakların daha eşitlikçi yeniden dağılımıdır. Yeşil ve mor ekonomi bu seçeneklerin değerlendirildiği, neoliberalizme alternatif bir çerçeve gerektirmektedir.
Yeşil ekonomi doğanın sunduklarını sürdürülebilir kılmak için, doğa kaynaklarının değerini hesaba katan, çevresel maliyetleri üretim ve tüketim kalıplarına dahil etmeye yönelik müdahaleler önerir: Yeşil vergiler, yeşil yatırım ve yeşil enerji sübvansiyonları, çevresel düzenlemeler gibi. Mor ekonomi bakım emeğini sürdürülebilir kılma amacıyla, bakım maliyetlerinin yeniden bölüşüm temelinde sistemin işleyişine dahil etmeye yönelik müdahaleler önerir: sosyal bakım hizmetinin sağlanması; bakım sigortaları, iş-yaşam dengesi için iş gücü piyasası düzenlemeleri gibi. Mor ekonomi insan refahının ayrılmaz bir parçası olan bakım emeğine bağımlı olduğumuzu kabul ederek, bakım emeğinin değerini hesaba katan ve onu -toplumsal cinsiyet, sınıf ve köken eşitsizliklerini yeniden üreten mekanizmalara başvurmadan- sürdürülebilir kılan bir ekonomik sistem yaratmamız gerektiğini vurgular.
Sonlandırırken: Sürdürülebilir Ekonomi için Yeni Bir Düzen Çağrısı
Sanayi Devrimi’nden bu yana gerçekleşen ekonomik büyüme ve kalkınma, verimlilik ve refahtaki olağanüstü artışa rağmen derinleşen eşitsizlikleri ve sürdürülebilirliğe karşı tehditleri de beraberinde getirdi. Sınıf, toplumsal cinsiyet, köken temelinde belirlenen çok katmanlı eşitsizlikler günümüz ekonomilerinin yapısal bir özelliği olarak ortaya çıkarken, çoklu krizler (ekonomik kriz, çevre krizi, bakım krizi, demokrasi ve yönetişim krizi ve savaşlar) sistemin mevcut haliyle sürdürülebilirliğini giderek imkansızlaştırıyor. Yeni bir ekonomik düzen gerekliliği şimdi, her zamankinden daha belirgin karşımızda durmakta.
Feminist hareket sorunların önemli bir kaynağı olarak bakım ekonomisinin görünmezliğine ve içerdiği dengesizliklere dikkat çekmekte. 1970’lerden beri gelişen aktivizm ve çalışmalar, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin kaynağında yatan ücretsiz kadın emeğinin görünür kılınması ve bir politika meselesi olarak kabul edilmesi yolundaki mücadeleye önemli katkılar sağladı. Ancak bugüne kadar izlenen politikalar, mevcut sistemi baz alan, kısıtlı müdahalelerin ötesine gidemedi.
Mor ekonomi bakım ekonomisini eşitlik ve sürdürülebilirlik ilkeleri temelinde dönüştürecek, yeni bir ekonomik düzen için çağrıyı içeriyor. Son elli yıla yakın zamandır süregelen kadın mücadelesinin sağladığı iç görülerden ve önerilerden yola çıkarak, aynı zamanda işçi hareketi, çevre hareketi, insan hakları hareketi gibi sosyal hareketlerin mücadelelerinden ve heterodoks iktisat ekollerinin çalışmalarından da beslenerek, öncelikli dört temel müdahale alanında yapılması gerekenlerle ilgili bir yol haritası öneriyor: Evrensel (herkesin ulaşabildiği ve kaliteli) sosyal bakım hizmetleri altyapısının kurulması; iş-yaşam dengesi ve insan onuruna yaraşır işler için cinsiyet ayrımcılığına karşı iş gücü piyasasının regülasyonu; kırsalda kadınların ücretsiz emek yükünü azaltıcı fiziksel altyapı yatırımları ve son olarak ilk üç alandaki müdahaleleri mümkün kılan toplumsal cinsiyete duyarlı makroekonomik politikalar.
1980’li yılların sonunda çevresel krize karşı alternatif, sürdürülebilir bir ekonominin vizyonu olarak öne sürülen “yeşil ekonomi” kavramından ve kadın hareketinin sembolik renginden aldığı ilhamla, toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir ekonomik düzen çağrısının düsturu olarak “mor ekonomi”, “mor işler”, “mor yatırımlar” ve “mor büyümeyi” öneriyor. Bakım ekonomisini merkezine alan toplumsal cinsiyet eşitlikçi bu ekonomik düzen çağrısının sadece kadınların güçlenmesiyle değil, çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlikle yakın bağlantılarına dikkati çekiyor.
KAYNAKÇA
Antonopoulos, R., Kim, K., Masterson, T., Zacharias, A. (2014). “Investing in Care: A Strategy for Effective and Equitable Job Creation”, R. Antonopoulos (derl.) Gender Perspectives and Gender Impacts of the Global Economic Crisis içinde. New York: Routledge.
Antonopoulos, R., Kim, K., Masterson, T., Zacharias, A. (2010). Why President Obama should Care about Care”: An Effective and Equitable Strategy for Job Creation. Levy Economics Institute Working Paper, New York: Levy Economics Institute.
Antonopoulos, R., Kim, K. (2008) Impact of Employment Guarantee Program on Gender Equality and Pro-poor Economic Development in South Africa. Levy Economics Institute Working Paper, New York: Levy Economics Institute.
Beneria, L. (2008). The Crisis of Care, International Migration, and Public Policy. Feminist Economics, 14 (3), 1-21.
Charmes, J. (2015). Time Use Across the World: Findings of a World Compilation of Time Use Surveys. New York: Human Development Report Office, United Nations Development Programme.
De Henau, J. Himmelweit, S., Perrons, D. (2017). Investing in the Care Economy: Simulating Employment Effects by Gender Emerging Economies. Brussels: International Trade Unions Confederation (ITUC).
De Henau, J. Himmelweit, S., Perrons, D. (2016). Investing in the Care Economy: A Gender Analysis of Employment Simulation in Seven OECD Countries. Brussels: International Trade Unions Confederation (ITUC).
Elson, D. (2008) The Three R’s of Unpaid Work: Recognition, Reduction and Redistribution, Statement to Expert Group Meeting on Unpaid Care Work. New York: United Nations Development Programme.
Floro, M. S. (2012). The Crises of Environment and Social Reproduction: Understanding their Linkages. Working Paper, American University, Department of Economics, Washington, D.C.
Heckman, J., Pinto, R., Savelyev, P.A. (2010). Understanding the Mechanisms through Which an Influential Early Childhood Program Boosted Adult Outcomes. American Economic Review 103(6), 2052– 2086.
Himmelweit, S. (2007). The Prospects for Caring: Economic Theory and Policy Analysis. Cambridge Journal of Economics, 31 (4), 581-599. İlkkaracan, İ. (2018). Promoting Women’s Empowerment: Recognizing and Investing in the Care Economy. Policy paper. New York: UN Women.
İlkkaracan, İ. (2017) “A Feminist Alternative to Austerity: The Purple Economy as a Gender-egalitarian Strategy for Employment Generation,” H. Bargawi, G. Cozzi ve S. Himmelweit (derl.) Economics and Austerity in Europe: Gendered Impacts and Sustainable Alternatives içinde, London: Routledge.
İlkkaracan, İ. (2014). Yeşilin Ötesinde Yeni Bir Düzen Vizyonu: Mor Ekonomi. Perspectives, 9, 23-28.
İlkkaracan, İ. (2013). “The Purple Economy: A Call for a New Economic Order beyond the Green Economy”, U. Röhr ve C. Van Heemstra (derl.) Sustainable Economy and Green Growth: Who Cares? içinde, Berlin: Life e.V.
İlkkaracan, I. (2011). “The Crisis of Care: Another Limit to Sustainable Growth in Market Economies”, A. Tonak (derl.) IMF and the World Bank: A Critical Debate içinde. İstanbul: Bilgi University. İlkkaracan, İ.,
Kim, K. (2018). The Employment Generation Impact of Meeting SDG Targets in Early Childhood Care, Education, Health and Long-Term Care in 45 Countries. Background Paper for ILO Report on “Care Jobs and the Care Economy”, Geneva: ILO.
İlkkaracan, İ., Kim, K., Kaya, T. (2015). The Impact of Investments in Social Care Services on Employment, Gender Equality and Poverty: The Case of Turkey. Istanbul and New York: İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları Merkezi ve Levy Economics Institute.
İlkkaracan, İ., Değirmenci, S. (2013). The Impact of Household Labor Supply Structure on Poverty and Income Inequality. Topics in Middle Eastern and North African Economies, Vol. 15 (2), 121-133. McKinsey Global Institute. (2015). The Power of Parity: How Advancing Women’sEequality can Add 12 trillion USD to Global Growth. London: McKinsey Global Institute.
Nyberg, A. (2010). “Çocuk Bakım Hizmetleri ve Ebeveyn İzni Politikaları İsveç’te Ne Kadar Etkili Oldu?” İlkkaracan, İ. (derl.) İş gücü Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine doğru: İş ve Aile Yaşamını Uzlaştırma Politikaları içinde, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları Merkezi ve Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği.
Pearce, D.W., Markandya, A., Barbier, E. (1989). Blueprint for a Green Economy. Report prepared for the U.K. Department of Environment by the London Environmental Economics Center. London: Earthscan.
Plantenga, J. (2010) “Hollanda’da İş-Yaşam Dengesi: Kısmi Zamanlı Çalışma Stratejisinin Fayda ve Maliyetleri,” İlkkaracan, İ. (derl.) İş gücü Piyasasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine doğru: İş ve Aile Yaşamını Uzlaştırma Politikaları içinde, İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları Merkezi ve Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği.
United Nations Development Programme (UNDP). (2015). Human Development Report 2015: Work for Human Development. New York: UNDP
Son Notlar
[1] Çalışmanın ilk hali “Feminist Sosyal Politika: Bakım, Emek, Göç.Çağla Ünlütürk Ulutaş (Derleyen), Sayfa: 31-67, 2018, Notabene de yayımlanmıştır.
[2] “Yeşil Ekonomi” (“Green Economy”) ifadesi ilk kez 1989’da öncü çevre iktisatçısı David Pearce tarafından Birleşik Krallık Hükümeti için yazılan “Blueprint for a Green Economy” başlıklı raporda ekolojik dengelerin korunduğu bir ekonomi vizyonunu adlandırmak üzere kullanıldı (bkz: ve http://whygreeneconomy.org/introduction-to-the-greeneconomy/)
[3] “Mor ekonomi” (“Purple Economy”) ifadesi ilk 2009’da Heinrich Boell Derneği tarafından İstanbul’da düzenlenen Yeşil Ekonomi Konferansı’nda İpek İlkkaracan tarafından öne sürülmüştü. Daha sonra 2013’te Alman Çevre Bakanlığı ve Life e.V. desteği ile “Yeşil ekonomi, yeşil büyüme ve bakım ekonomisi” başlıklı proje çerçevesinde geliştirilerek “The Purple Economy: A Call for a New Economic Order beyond the Green Economy” başlığı altında yayımlandı (İlkkaracan, İ. 2013).
[4] 3R stratejisi ilk Diane Elson tarafından 2008’de UNDP Uzman Toplantısında önerilmiştir (Elson 2008).
[5] Sosyal bakım hizmetleri sektöründe giderek çeşitlenen hizmet türleri gözlemlenmektedir. Örneğin yaşlılara ve engellilere yönelik aktif yaşam merkezleri gündüzlü destek ve bakım hizmetleri sağlamaktadır. Ev dışı hareket olanağı kısıtlı yaşlılar ve engelliler için günlük yaşamsal faaliyetlerde destek vermeye yönelik hizmetler, ev dışına refakat, alışveriş, kitap okuma gibi kısmi zamanlı destekler ile çeşitlendirilmektedir.
[6] 2000’li yıllarda ülke temelli bu ayrıntılı araştırmalardan alınan ilham ile gerçekleştirilen bir seri ülkelerarası araştırma yapılmıştır. Uluslararası Sendikalar Birliği (International Trade Unions Confederation ITUC) tarafından yedi OECD ülkesi ve altı gelişmekte olan ülke için yapılan araştırma benzer şekilde sosyal bakım hizmetleri harcamalarının güçlü istihdam yaratma kapasitesine işaret etmektedir (De Henau, vd. 2016 ve 2017).
Sayı: İktisat ve Toplum Dergisi 146
Sayfa Aralığı: 7-24
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.