İZMİR SAAT ÜÇ
Mavi parıldayarak kaydı geçti dubaların önünden,
Kara süründü ve büzüldü , taştan dışarı bakarak,
Beyaz bir fırtına olup esti gözlere.
Nalların altında ezilince saat üç
Ve karanlık ışık duvarını çalınca
uzandı şehir denizin kapısının ayaklarına
ve pırıldıyarak akbabanın keskin gözlerinde.
Tomas Tranströmer/Nobel 2011 Edebiyat Ödülü sahibi
İzmir, Küçük Asya Kapısıdır ( aegaeum mare).
İzmir’in 2.yy’daki konumu
İZMİR’İN YAKIN GEÇMİŞİ
İzmir için 1836’dan Cumhuriyetin kuruluşuna dek olan süre “ Sanayi Öncesi Kent Yapısına Dönüşüm Süreci” dir. İzmir’de sanayileşme hareketi Tanzimat’a dayanır. 1840‘lardan sonra levantenlerce tekstil, pamuklu, deri, ipek, zeytinyağı, sabun ve madencilikte , yaklaşık 16 fabrika kurulur.
İzmir’de gerçek sinai karaktere sahip ilk fabrikalar 1923 -1950 “Sanayi Kentine Geçiş Hazırlıkları Döneminde” ortaya çıkar. Şark Sanayi (1924), İzmir Pamuklu Mensucat (1932), Kula Mensucat (1933) ve İzmir yün Mensucat ( 1935 ) öne çıkanlardır. İzmir’de bir ekonomik hamle, 1950 sonrasında, Marshall yardımı etkisiyle görülür. Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın İzmir, Aydın, Muğla Balıkesir ve Manisa’yı kapsayan Türkiye’nin “tek” bölge ve “ikinci” sanayi odası olarak Osman Kibar başkanlığında 1951’de kurulması, bu yardımların İzmir’e yönlendirilmesinde çok etkilidir. İzmir ve hinterlandı bu yatırımlarda siyasi rüzgarı arkasına alır. EBSO kuruluş kadrosunda bugün 3. kuşağına uzanan Bedri Akgerman, Şevket Filibeli, Yusuf Tanık, Mücahit Büktaş, Alp Türksoy gibi isimler vardır. Kurulan tesisler arasında Çimentaş, Taç Sanayi, DYO, Sümerbank,DYO, Betontaş, Metaş anlamlı örneklerdir. 1960 ‘dan sonra yabancı sermayeli kuruluşların yatırımları yaşanır.
“Yapısal Değişim Dönemi” olarak niteleyebileceğimiz 1950-1980 döneminde , Aliağa Rafinerisi ve Aliağa Petro Kimya tesislerinin kurulması, İzmir ekonomisinin ağır sanayiye yönelimini sağlar. 1950-1970 hızlı sanayileşmesi İzmir ve hinterlandını Türkiye’nin 3. büyük sanayi odağı konumuna getirir. Bu dönemin önemli bir ürünü, 1973’de, EBSO öncülüğünde kamulaştırılması tamamlanan Çiğli’deki 800 he.’lık Atatürk Organize Sanayi Bölgesi olur.Yaratılan bütün bu gelişmelerin yetersizliği, Prof. Dr. Mübeccel B. Kıray’ın “ Örgütleşmeyen Kent : İzmir” (1972 ) çalışmasının sonucunda yer alan şu ifadesinde gizlidir : Örgütlenmemiş iş hayatı , özellikle imalat ve tamirat bütün merkezi iş bölgesi içerisinde “yüzmektedir”. Bütün bu özellikler İzmir’i az gelişmiş bir büyük şehir yapmaktadır.
1980-1991 dönemi İzmir Stratejik Planı’nın (İSP) ifadesiyle “Yatırımlarda Arayış ve Bocalama Dönemidir.1992 itibariyle İzmir’in Ege Bölgesi içindeki payı % 76 ‘ ya ulaşmıştır. Ancak bu olay idari bir tanımlamadır, zira ortaya bir İzmir – Manisa sanayi aksı çıkmıştır. İ.S.P.’nın bu sanayi aksını tamamlayacak olan ve 1992’de OSB olarak onaylanan Kemalpaşa OSB’nin hizmete giriş yılı olarak 1998 yılını öngörmesine karşılık, bunun ancak 2011 ‘de “ Islah OSB” olarak onaylanması, İzmir ve hinterlandında, organize alan oluşumunda ne denli zaman sapması yaşandığını göstermektedir. 1988 ‘de açılan Menemen OSB ise dericilik sektörünün İzmir Yeşildere’den taşınması aracı olarak düşünülmüştür. Daha sonra “ İzmir Serbest Bölge” adıyla, karma sanayiye tahsis edilse de, İzmir sanayisi üstünde bir sıçrama etkisi yaratamaz.
1963’de, İzmir Nazım Plan Bürosu’nun İzmir’i “Metropolitan Kent” olarak kabul etmesine ve 1968 ‘de İzmir Nazım Planı’nın yapılmasına karşılık , bu plan “Kent kuzey – güney ekseni boyunca doğrusal bir gelişme olarak öngörmüş , İzmir bir tür çizgisel gelişim içinde mahkum edilmiştir”. Burada tek önemli sanayi öngörüsü, kent sanayinin kuzeye yönelimi ve bunun demiryolu ile ulaşımının temin edilmesidir. Doğu Hattı ise mevzii imar planlarının “gündelikçi” kararlarına terk edilir ve “amorf büyüme” teşvik edilir. Kent bütünlüğü için 2015 yılı 90 km çaplı bir alandır. İzmir kent bütününü dikkate alan bir imar planının yapımı ancak 2008 ‘de mümkün olur. İSP bu nedenle Aliağa ve Torbalı-Yazıbaşı “organize olmayan sanayi bölgelerinin” “organize bölge olması” önerisini getirir. Aynı çalışmada İzmir öncüleri, yetersiz sanayileşmede “teşvik araçlarının azlığını” ilk sırada anarken” uygun yatırım ve ticaret alanı yokluğunu “ikinci önemli olumsuz etken olarak görmesi, yatırım alanı yetersizliği konusunun “genel bir kabul” olduğunu gösterir.
1992’de, İzmir Ticaret Odası’nın Kenan Mortan koordinasyonunda bir uzman ekibe hazırlattığı İzmir Stratejik Planı ( 1992-2007) İzmir’i “Kaçırılan fırsatlar ili “ olarak niteler. Üç aşamalı Plan, 1992-1995 arasında “Ekonomik Yapının Yapısal Dönüşümünün Başlaması”, 1995- 2002 döneminde “İzmir’i Kalkışa Geçiş Aşamasına” geçmesini ve 2002-2007 döneminde de “İzmir’in Dünya Kenti Haline Gelmesini” öngörür. Bu çalışmada İzmir’in hinterlandını da kapsayacak şekilde “Tek merkezli, yapı” içinde ve buna uygun bir mekansal bir planlama olarak tasarımlanır.
İ.S.P.’da 1992 ‘de önerilen 185 projesinden, 2012 ‘de sadece 45’nin hayata geçmiş olması, İzmir’in ulaşım, haberleşme ve örgütlenmeden oluşan fonksiyonlarını kontrol ve idare etmesi konusunun “dünden devreden” en önemli sorunu olduğunu bizlere anlatmaktadır.
İZMİR EKSİĞİNİ NEREDE GÖRÜYOR ?
İzmir, Türkiye içinde üçüncü büyük milli gelir sahiptir. Türkiye Rekabetçilik Endeksi-2010 içindeki yeri de aynı. Kişi Başına Gelir yönünden altıncı büyük il. Toplam nufusu 3.9 milyon ve kadın nüfus, erkek nüfustan fazla. Ortalama hanehalkı büyüklüğü Türkiye’nin altında ve 3.2. Yıllık nüfus artışı, göç etkisiyle yılda % 1.5 ve Türkiye’nin üstünde. Okur – yazarlık oranı Türkiye ortalamasından fazla. 9 üniversite var. Toplam istihdam ve işsizlik oranları Türkiye ile örtüşüyor. Tarım sektöründe istihdam edilenlerin ülke ortalamasının 1/3’ü olması, İzmir istihdam kimliğinin sanayi ve hizmet sektöründen oluştuğunu gösteriyor.
İzmir’in Türkiye’nin toplam ihracatındaki yeri ikincilik. 2011’de dolaysız ihracatı 6.6 milyar dolar. İhracat ürünlerinin %90’ı İzmir ekonomisinde üretiliyor. Türkiye genelinden farklı olarak tarımsal sanayi ilk sırayı, tekstil ikinci sırayı, elektrikli makineler üçüncü sırayı ve madencilik dördüncü sırayı alıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı, 2008 yılı itibari ile %83. İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde İzmir ‘den 32 kuruluş var. İlde toplam yabancı sermayeli kuruluş sayısı 1450. OSB sayısı 17, serbest bölge sayısı 2. İmalat sanayi işyeri sayısı Türkiye genelinin %10‘a yakın. Yıllık turist sayısı 1.1 milyon ve bu sayı İstanbul’un ancak % 10‘ nu oluşturuyor.
İzmir ekonomik aktörleri bu tabloya bakarak İzmir’i nerede konumluyor ?
Hem özel kesimde, hem de kamuda uzun yıllar üst düzey yöneticiliği yapan EGEV Başkanlarından Uğur Yüce umutsuz “20 yıl sonra aynı projeleri konuşuyoruz” diyor. İzmir’e dönük toplam 105 projenin tamamı için “dünün projesi” deyimini kullanıyor. Bunun sonucu, yeni proje geliştirmek bir yana, mevcut alanların bile yeterince kullanılmadığının altını çiziyor ve şu örneği veriyor : İzmir’de 10, İzmir ve hinterlandında 25 organize sanayi bölgesi var. Alan kapasite kullanımı % 5. Boş parsel sayısı ise 870. Buna karşılık yabancı sermayenin istediği ölçekte alan bulamadığından yakınıyor, bulduğunda da pahalı olduğunu vurguluyor.
Kemal Çolakoğlu, EBSO önceki dönem Meclis Başkanlarından. Fabrikasını kapatmış. Çünkü ürettiği konteynerler Çin’in haksız rekabeti karşısında artık “pahalı” geliyor. Kişisel olarak yaşadıklarına karşılık, kendisini “ İzmir iyimseri” olarak tanımlıyor. Kullandığı atasözü anlamlı: Ayran satıp, yoğurdum ekşi diyemezsin! İzmir‘in siyasi anlamda “protest” yapısı olduğunu ama bunun siyasette kuvvetli olmasına engel oluşturmadığına dikkat çekiyor.
EBSO eski yönetim kurulu başkanı Tamer Taşkın, konuyu İzmir ölçeğinden değil de, Türkiye penceresinden ele almayı yeğliyor. Sorusu “Türkiye’de zenginliği kim dağıtıyor? “Cevabını, devlet/rant/yerelyönetimler biçiminde veriyor. Bu üç öğenin İzmir bölgesi sermaye birikiminde yer almadığını söylüyor . Buradan yaptığı çıkarım ‘’Türkiye koşarak büyüyor , İzmir ise duruyor! ‘’ oluyor. Bülent Akgerman, büyük sanayi kuruluşu temsilcilerinin içinde yer aldığı ve İzmir ‘in TÜSİAD’ı olarak bilinen, 190 üyeli ESİAD’ın Başkanlığını yürütüyor. İzmir’in üçüncü kuşak sanayicisi. Bir dönem siyasette de aktif olarak yer almış. İzmir ekonomisinde üç engel görüyor: İzmir’in geneli için iş yapma yöntemini değiştirmek gerekiyor . Kalkınmanın güdümünde Kalkınma ajansı , İBB ve İzmir Başkanlar Kurulu’nun varlığı bir karmaşaya yol açıyor. Zira, İzmir’in ekonomi önderleri çok güçlü kişilikler ve bunun sonucu eşgüdüm olmuyor. Daha önemlisi, katma değerli işlere yönelimi önlüyor. İkincisi, İzmir ‘in “risk iştahı zayıf” nedeni ise “varlıkların büyüklerinin tırnaklarıyla elde edilmiş olması”. Üçüncüsü, İzmir’in moda kavramları kullanmayı sevmesi, ancak altını doldurmaması. Bir de “siyaset düğümü” var, çünkü siyaset, İzmir ekonomisi üstünde “tersine döndürülmüş aydınlatıcı etkisiyle” çalışıyor. ESİAD Başkanı “sektörel kümeler” yaratarak bir odaklanma çalışması içinde. Kent ekonomisinin stratejik planının bu alt kümelere dayalı olarak inşa edilmesi öngörülüyor. Salih Esen, eski EBSO yönetim kurulu başkanlarından. İzmir ekonomisinin etkisinin kaybolmadığına, ancak “gerilediğine” inanıyor.Temel eksiğin sermaye ve güçten yoksunlukta düğümlü olduğuna inanıyor. Güç yoksunluğu olarak, Manisa OSB‘ye son zamanlarda 21 fabrikanın yatırım yapmasını örnek olarak gösteriyor. Selman Yaşar, üçüncü kuşakta sanayici. Eksikliği, mekan planlarının yanlış yapılmasında görüyor. İBB ‘nin yaptığı 1/25.000’lik Plan’ın bürokratik bir plan olduğunu ve yeni bir organize alan öngörmediğine ama kenti bir kemer gibi bağladığına dikkat çekiyor. Sanayici Mustafa Dirinler ise ithalatın %87’ sinin ithal girdi olduğu bir sanayi yapısında zenginleşme yaratılamayacağını, sanayicinin de bu tercihe dayalı sanayi modelinde “bir şey yapamayacağını” vurguluyor.
İzmir sanayisinde ‘’KİPA’YI kuran kişi‘’ olarak tanınan, hem girişimci, hem yönetici hem de sanayi önderi olarak çok anlamlı işlevler üstlenmiş olan Şinasi Ertan – eski bir profesyonel basketbol oyuncusu olan Ertan halen master dünya gülle şampiyonu – için “İzmir’de bir sıkıntı var ve bunun üstüne gitmek gerek”. Örnek olarak, kendisinin önderlik ettiği 60 ortaklı TETUSA çok ortaklı sağlık turizmi projesinin 2012’ye dek 7 yıllık uzun bir sürede yol alamamasını veriyor. Gösterdiği bir yol var : Siyaset önemlidir, aman unutmayalım !
İZMİR NEREYE DOĞRU GİDİYOR ?
Ekonomik aktörlerinden Uğur Yüce için İzmir’de “yarın adına” bir tek ‘’İZKA Projeleri’’ var. Yüce’ye göre, İzmir kalkınmasının iki önemli vektöründen biri turizm, diğeri ise yabancı sermaye akımının hızlanması. Ama ne yapılırsa yapılsın, iki konunun temel oluşturduğunu kaydediyor : Mukayeseli üstünlüğün yaratılması ve bunların bir rekabet gücü oluşturması.Yaratılacak tüm kapasitelerde İzmir Limanının belirleyici olduğuna dikkat çekiyor ve “ liman konusuna odaklanılmasını” talep ediyor. Yanısıra, yabancı sermayeye çekim yaratabilmek için devletin OSB’ lerde alan satın alıp, bunu 49 yıllığına kiraya verebilmesi gerektiği önerisini getiriyor.Bu önlemin bir nakdi teşvik niteliğinde olmaması nedeniyle , AB müktesebatına da aykırı olmayacağını kaydediyor.
Ender Yorgancılar, 6000 üyesi olan EBSO’nun yönetim kurulu başkanı. Petkim’de gerçekleşen 5 milyar dolarlık Azerbeycan Socar –Turcas yatırımı , ESBAŞ’a dört yeni ABD ‘ li şirketin gelmiş olması , “ Bunlar, istendiğinde işin yapıldığını gösteriyor, ama bunun için İzmir ‘in kulvar sayını azaltması gerekiyor ”. Sonra da ekliyor : EXPO , İzmir’in kurtuluşu değildir ama önemlidir ! İzmir,Yorgancılar için “ Önü açık bir kent “.
Selim Yaşar “yarın” için iki proje önerisi getiriyor: İlki, Urla Teknopark’a ilişkin. Teknoparkın, nazım planda Urla – Çeşme Bölgesi olarak büyütülmesi gerektiğini, böylece bir “teknoloji koridoru” yaratılabileceğini vurguluyor. AB 7. Çerçeve Programı hibelerinin bu iş için bölgeye ivme kazandırabileceğini düşünüyor. İkincisi, İzmir körfesinden çıkarılan çamurun İzmir cıvarındaki bir adaya eklemlenebileceğini ve bununla bir “konteyner platformu” yaratılabileceğine düşünüyor. EBSO Başkan Yardımcısı İbrahim Gökçüoğlu, İzmir’de sıçrama yapmak için tek bir teknoparkla yetinilmesini , bu teknoparkın uyduları ekseninde yoğunlaşılması gerektiği düşünüyor. Çünkü “Ar-Ge inovasyonu yapmadan yol alınamaz”. Ayrıca Çin’de olduğu gibi bir “Mega OSB fikrini geliştirdiklerini” ve bunun devletin eylem planına girdiğini kaydediyor. Bu Mega- OSB ‘lerde TOKİ Modeli’nin uygulanabileceğini ve sanayiye bu şekliyle fabrika yaratılabileceğine işaret ediyor. Bütün bunların sonuç vermesi ise dünya deneyinin özetlediği şekilde, üniversite – sanayi işbirliğinin yaratılmasından geçiyor.
“Ege ve Türkiye Tarımında Yeniden Yapılanma” başlıklı eserinde , Doç Dr. Yaşar Uysal, Ege Bölgesinin tarımsal yapısını şu başlıklar altında değerlendiriyor :
- Önemli miktarda tarım arazisine sahip.
- Çok verimli araziler bulunuyor. Toprak ve iklim koşulları, geniş bir ürün desesine imkan veriyor.
- Bölgeye özgü özellikleri bulunan ürünler yetiştiriliyor.
- Destekleme politikaları ve fiyat gelişmelerine bağlı olarak il bazında önemli ürün karmaşaları yaşanıyor.
- Teknolojik yapı, Türkiye geneline oranla daha iyi durumda.
Ancak Dr. Uysal ‘ın eleştirisi son saptamada saklı :
-Bölge potansiyeli yeterince etkin kullanılmıyor !
1891’de Nişli Hacı Ali Efendi ve arkadaşları tarafından kurulan İzmir Ticaret Borsası (İTB) 120 yaşıyla, Türkiye’nin en kidemli ürün borsası. Başkan Işınsu Kestelli’nin ifadesiyle Yenillikçi tavrıyla borsalar arasında ‘’ağabey borsa‘’ olma farklılığını koruyor. Başkan Kestelli, Tarım Yasası gereği milli gelirin en az %1’nin tarıma ayrılması hükmünün titizlikle korunması gerektiğine inanıyor. İlkeyi bir kez daha hatırlatıyor :Tarıma desteğin konjonktüre göre değil, kurallara göre belirlenme dönemi geldi! Tarım sektöründe bölgesel farklar gözetilmeksizin, her yerde aynı oran ve biçimde destek görmesi ise diğer bir inancını oluşturuyor.
İTB’da tütün dışında tüm tarım ürünlerinin işlemi yapılıyor. İTB ‘de Türkiye dışında üretilen pamuk alım-satımı da gerçekleşiyor. İTB ‘da oluşan pamuk ve üzüm fiyatları diğer borsalarca da referans olarak alınıyor. İTB’nce belirlenen Ege St. pamuk fiyatı , dünyada pamuk fiyat düzeyinin temel göstergelerinden kabul edilen Liverpool A indeksinin oluşumunda dikkate alınıyor.Pamukda, 2000-1 sezonundan bu yana , Türkiye’de ilk kez, uydu esaslı uzaktan algılama yöntemiyle rekolte tahmini yapılıyor. Ayrıca pamukda her gün 12:20-12:30 arasında pamuk korbeyinde “sesli” teklif-kabul yöntemiyle alım – satım gerçekleşiyor. Son yıllarda gerileyen pamuk üretimi, sistematik çabalarla yeniden artıyor. 2011 sezonunda ekim alanı, önceki yıla göre %38 fazlalaşıyor. Başkan Kestelli, pamuk gibi stratejik bir üründe hükümetin daha etkin politikalar üstlenmesi gerektiğine inanıyor. “GDO’suz Pamuk” konusunda İTB Meclis Başkanı kendisi de bir pamuk üreticisi olan Ziraat Mak. Müh. Barış Kocagöz‘ce geliştirilen bu ürün tescil alıyor. Bu pamuğun üreticiye gelir yönünden yeni bir ivme etkisi yaratacağı açık.
İTB Başkanı Işınsu Kestelli “öncü projeler” içinde 2005 ‘de kurulan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nın (VOBAŞ anıyor. Borsa, Türkiye’nin “ilk” özel borsası, ayrıca Lisanslı Depoculuk AŞ’nin kuruluşu gerçekleşiyor. Pamuk ile başlayacak olan lisanslı depoculukda olay “starta hazır” ancak “elektronik borsacılık“ yapabilmenin zaman alıcı uzatmalarını yaşıyor ( VOBAŞ, 2013 de merkezi yönetim kararıyla Borsa İstanbul çatısı altına alındı ).
İTB, bir sosyal sorumlukuk projesi olarak “Organik ve İyi Tarım Uygulamaları’nda Bir Örnek Köy : Karacaağaç“ projesini yürütüyor. 2010’ da İZKA tarafından kaynak tahsis edilen bu projeyle üretilen ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasında bir model örnek oluşturulmak isteniyor. Pazar günleri bu köyde açık Pazar uygulanıyor, bir de kahvaltı salonu oluşturuluyor. Benzer bir girişim, Türkiye’nin ilk “ Sessiz Şehir “ (Citta Slow ) unvanlı yerleşimi olan Seferihisar’da da var. Hem aracısız mal satılan bir köy pazarları var, hem de Salı günleri “Açık Pazar“ yapıyorlar. İzmir’in hiç bilinmedik bir yanı, tarımsal ürün kompozisyonunun çeşitliliği. Kirazda 7000 üretici, 60 bin ton üretimle ülkenin en büyük üretici beldesini Kemalpaşa ilçesi oluşturuyor. Bu kirazın %70 ‘i ihraç ediliyor. İzmir gıda sektöründe Türkiye içi ihracat payını 2013’de %14 olarak hedefleniyor.
İzmir Ticaret Odası (İZTO ) kuruluşu 19. yy’a uzanan bir meslek odası. Halen 55 bin üyeleri var ve İzmir ekonomisinin en büyük meslek odası konumunda. Meclis Eski Başkanı Selami Özpoyraz “ İZTO’nun İzmir’e kazandırdığı pek çok ilkler var. 10.yılını kutladığımız İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin kurulması çok önemli. Kruvaziyer turizminin gelişmesi, bir havayolu şirketinin kurulması gibi İZTO’nun İzmir’in ticari hayatında bir çok girişimi var.” diyor. Türkiye- Ege Yunan adaları ekonomik ilişkisini başlatmak da İZTO’nun ilkleri arasında. Bu yıl, 10.cu zirve yapılıyor. İZTO’nun bir girişimi de bazı sektörleri canlandırmak için Torbalı Pancar Bölgesi’nde kurduğu 200 fabrikadan oluşan organize bölge. İzmir ticaretinin gerilediğine bu nedenle inanmıyorum diyerek, iyimserliğini yansıtıyor. Ege Bölgesi Sanayi Odası ise tek bir ilde örgütlü olmayan bir bölge odası. 1951 ‘de kuruldu, halen 6000 sanayici üyesi var. EBSO Başkanı Ender Yorgancılar Türkiye coğrafyasının bir “ nimet “ ,İzmir’in ise bu nimetin “kapısı” olduğuna inanıyor. “Yorgancılar’ın bir tesbiti “Önümüzdeki dönem Manisa- İzmir arasındaki teşvik adaletsizliğinin giderilmesi gerekiyor. OSB’lerimizin %32’si boş. Biz yatırımcıları beklerken, üstelik kendi yatırımcılarımızı kaybediyoruz. Sistem eşitlik üstüne kurulmalıdır” şeklinde.
EBSO’nun hazırladığı 2010-2012 Stratejik Planı’nda “Üyelerimizin ulusal ve uluslararası düzeyde rekabet gücünü artıracak çözümler üretmek ve hizmetler sunmak “ misyon olarak benimsenmiş. Vizyon tümcesi ise “Özel sektörün global ölçekte üretim ve markalaşmasının ilk çözüm ortağı olmak.” Beş stratejik amaç arasında “İzmir yatırım ortamını iyileştirmek ve sanayinin planlı gelişmesine destek olmak“ , “ EBSO teknik üniversitesini kurmak “ konuları öne çıkıyor.2012’de, İZKA desteğiyle “Savunma Sanayinde Tedarikçi Olabilecek İzmir Firmaları Fizibilite Çalışması Projesi” yürütülecek. Bu çalışmadan çıkacak verilerle, sektörün bölgede kümelenmesi hedefleniyor.
Deniz Ticaret Odası (DTO ) İzmir Şubesi, İzmir başta, Kuşadası, Çeşme ve Aliağa limanlarını kapsıyor. Bu bölgede sekiz marina var. DTO Başkanı Geza Dologh ‘un ifadesiyle “İzmir’i diğer Anadolu kentlerinden ayıran en önemli olgu, 7000 yıllık bir liman kenti olması” .Bugünkü limanın temeli 1877 yılına dayanıyor. Ancak bu liman sorunu hep bir “yılan hikayesine” dönen bir serüven yaşıyor.1954 yılında başlayan liman tevsii çalışması Türkiye’de en uzun süren liman inşaatı ünvanını taşıyor. Daha sonra, 1990 ‘ lı yıllarda başlayan özelleştirme süreci de halen sonuçlanmış değil. 2008 ‘ de Danıştay kararıyla onaylanan 1.275 Milyon dolarlık özelleşme, alıcı firmanın bazı hükümlerde anlaşmaması üzerine duruyor. Limanın değeri yine düşüyor. İdare, limanı yük ve yolcu limanı olarak ikiye bölerek, özelleştirmeyi gerçekleştirmeyi planlıyor. Ancak zaman ters işliyor. Limana demirleyen yıllık gemi sayısı 2800’lerden 2010’da 2200’lere geriliyor. Boşaltılan/yüklenen yük 12.5 Milyon tondan, 2010‘da 9.9 milyon tona düşüyor. Başkan Dologh körfezden yana umutlu. Çünkü Büyük Kanal Projesi tamamlandı ! “Körfez’de artık balık var ve deniz mavi “ diyor. 12 derenin alüvyonlarını akıttığı İzmir Körfezi’nde tarayıcı gemi ile su hareketleri önlenecek ve üçüncü kuşak konteyner gemilerinin yanaşması mümkün olabilecek. “İzmir limanının genişletilmesinde fiziki kısıtlamalar ve limanı körfeze bağlayan kanalın sığlığı” gerekçesiyle, İzmir- Çandarlı’da “Kuzey Ege Limanı “ adıyla 4 milyon/yıl TEU kapasiteli yeni “ üs liman “ kurulması için mendirek altyapı inşaatı başlıyor. Ama burada kritik süreç, 2014’den sonra Y-İ-D yöntemine ilgi duyacak bir konsorsiyumun bulunmasında düğümlü. Türkiye’nin demir-çelik ve petro-kimyadan yana 394 tesis ve 30 bin çalışanıyla önemli bir ağır sanayi bölgesi olan Aliağa’dan 9 km uzaklıktaki Nemrut limanları bu işlevi üstlenemez mi? Aliağa -Nemrut Limanı’nda 12 kuruluşun limanı var. Her yıl bu limandan İzmir limanının yarısı ve Türkiye’nin %12’si kadar elleçleme yapılıyor, yılda 5000 gemi yanaşıyor. Buna rağmen bu limanlarda kapasite kullanımı %50’yi geçmiyor.Üstelik yıllık elleçleme kapasitesi Hamburg limanının üçte bir miktarına, 50 milyon tona ulaşmış durumda.
Aliağa körfezinin en önemli özelliği, bir gemi söküm bölgesi olması . 2005’de sadece 111 bin ton olan söküm, 2010 da 4 katına ulaşmış. 2011’ de bir uçak gemisi parçalanıyor.Bu özelliğiyle Avrupa’nın 4. büyük gemi söküm noktası konumunda. Buna, 2014 ‘de 720 dönümlük bir alanda kurulan yat ve tekne imalat merkezi eklemleniyor. Başkan Dologh’a göre, Çandarlı “transit ve aktarma limanı merkezi” haline geldiğine göre, Kuzey Ege’de bir gemi arıza tersanesinin kurulması gerekiyor. Kısa adı EGİAD olan Ege Genç İşadamları Derneği , 1990’da 47 kişi tarafından kuruldu. Üyelik kuralı , 22-47 yaş grubunda olmak. 550 aktif üyesi var. Altı Ege Derneği olarak EGİFED ‘de, diğer meslek dernekleriyle de BATIFED ‘de buluşuyorlar.Bu kuruluşun üst kuruluşu TÜRKKONFED oluyor.Başkan Temel Aycan Şen ve yönetim kurulu üyeleri İzmir ekonomisini ‘’daha bireyseliz ! “ şeklinde tanımlıyor. İzmir’in ekonomik olarak “Gözardı edilmeyecek kuvvetli bir kart “ olduğuna inanıyorlar. Bu yüzden İzmir-Ege ayırımı yapılmasından rahatsızlar.Uluslararası sınıflamada olduğu gibi ”Büyük İzmir Alanı” deyimini kullanmayı yeğliyorlar.Manisa ekonomisine bir “rakip“olarak değil, “İzmir’in artalanı “ olarak görüyorlar. Ankara eksenli proje yönetiminin uygulamada zaman uzaması türünden sekmelerin bazen de kopmalar yarattığına dikkat çekiyorlar. Kopmadan kast ettikleri, Formula 2 gibi projeler. “Ya gelmedi, ya da getirilmedi “ ifadesini kullanıyorlar. Bu yüzden , EXPO 2020 “Büyük İzmir Bölgesi için yeni bir ivme olacak”. Üstelik zaman içinde parasını çıkaracağı düşüncesi egemen. Ancak bütün bu olumsuzluklar içinde İzmir’in dünya düzlemine ayak uydurması gerçeğini göz ardı etmiyorlar.Oysa, EGİAD üyeleri üçüncü kuşak girişimcisi olarak “Her adımı on kez düşünüyoruz ve bu nedenle bazen zaman yitiriliyor, bazen de fırsat kaçırılıyor.” Gözardı edilen bir sıkıntı da entelektüel sermayenin oluşumunu cılızlaştıran İstanbul’a dönük beyin göçü. 1990’lar ortasına dek, ilde sadece 2 devlet üniversitesinin varlığı, çokca gencin İstanbul’a eğitime gitmesine , sonrasında da orada yerleşmesine yol açmış.
İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) hazırladığı “İzmir Bölge Planı 2010-2013” bölge için rekabet yaratacağı düşünülen ve büyük bir potansiyel ile bölgede büyümeyi bekleyen anahtar sektörleri şöyle sıralıyor:
- İleri Teknolojiye Dayalı Sanayiler
- Yenilebilir Enerji
- Turizm
- Lojistik
- Tarım ve Tarıma Dayalı Sanayiler
Bununla , 2013’de Kişi Başına Gayri Safi Katma (GSKD) değerin 9000 dolara ( 2006‘da 8.398 dolar ) ve Türkiye GSKD içindeki payının da %8’ e ulaşması hedefleniyor. Patent-tescil sayısının ülke içi payının %10 olacağı hesaplanıyor. Genel Sekreter Dr. Ergüder Can ‘2010-3 Planı için, “mekansal boyutu zayıf kalmış bile olsa, Türkiye’nin DPT onayıyla yapılmış ilk bölge planı’’ olduğunun altını çiziyor. Otuz ilçede katılımcı esaslı hazırlandığını ve sahiplenildiğini ve bu nedenle “İZKA Planı olarak nitelenemeyeceğini” vurguluyor. Bu uzantıda İzmir’in 30 ilçesinde “Proje Ofisi “ kurulmuş. Dr. Can’a göre ilginç olan Kiraz gibi zor ilçelerde daha iyi sonuç alınmış olması. Projeleri için TÜİK aracılığıyla Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED ) yapılmış, sonuçlar saydam hale getirilmiş. Bu, Türkiye’de bir ilk. Bir de projelerde belli bir oranda sosyal sorumluluk projesi kotası ayrılmış. Urla Teknoparkı’nın 1283 de.’lık alanında 72 şirket bulunduğunu , yeni alanla bu sayının 2013 sonunda 150 şirket daha getireceğine inanıyor.Teknopark yönetiminin İZKA’ya sunduğu projeyle , bu alanın yaratılabileceğini kaydediyor. İZKA ile ortak yürütülmesi nedeniyle , bu farklı bir enstrüman ve bunu “güdümlü proje desteği“ olarak niteleniyor. Burada hayati soru teknoparkın yeni proje ortaklıklarında son sözün kimde olacağı . Yönetici şirket İZTEK AŞ “Patronaj bizde kalsın !” tercihini yapmış. Bu durumda dünyada ünlenmiş teknoparkların buraya ilgisinin sınırlı olacağını düşünmek gerek. Fransız Sofia Antipolis yönetici şirketi Sicom yatırımdan vazgeçmiş. Yapılan çalışmalarda öne çıkan bir diğer konu “Sanayi Kümelenmesi“. 7 sektör (organik gıda, endüstriyel iklimlendirme, havacılık , petro-kimya ,biyomedikal cihazları , işlenmiş meyve-sebze, makine metal döküm sanayi) kümelenme stratejisine “uygun “ olarak belirlenmiş. İzmir ekonomisinde” endüstriyel iklimlendirme, havalandırma ve ve soğutma cihazları sektörünün en çok yoğunlaşılan sektör olmasını dikkate alan İZKA, sektörün meslek kuruluşu ESSİAD ‘ın önünü açıyor ve ve DTM ‘dan bir akreditasyon labotutuvarının kurulması için destek sağlıyor.
İZMİR ‘İN YÖNELİMLERİ BİZE NE SÖYLÜYOR ?
İzmir’in ekonomi aktörleri, son 25 yılda öne çıkan projelerin “aynı” olmasından yana kaygı duyuyor. Bir kısım görüş sahibi bunu teşviklerde İzmir’e uygulanan “adaletsizliğe” bağlarken, kimi de “proje orkestrasyonunda yetersizlik” ile yorumlamakta.Buluşulan nokta “ekonomik kulvar sayısının azaltılması”. İzmir Kalkınma Ajansı’nın katılım esasıyla belirlediği yeni anahtar sektörler (ileri teknolojiler, yenilebilir enerji, turizm, lojistik ve tarıma dayalı sanayi) İzmir’e ivme kazandırması konusunda olumsuz bir karşı görüş yok. Ancak bu sektörlerin İzmir gibi 5 milyonluk bir nüfus kümelenmesi yaratmış bir kentte ne denli ekonomikman sürükleyici olabileceği sorgulanmıyor. Bunun doğal sonucu olarak ‘’sürdürülebilirlik’’ hiç bir şekilde kentin tartışma gündeminde yer almıyor.
İzmir’in merkez alan olarak tek başına değerlendirilmemesi, ardalanından oluşan bir aks içinde görülmesi gerektiği, oydaşılan bir diğer nokta. İzmir ekonomisi için “iyimser olmak gerekliliği”, “önü açık olarak göz ardı edilmeyecek kuvvetli bir kart” olarak algılanması arzusu egemen. Ancak bu iyimser optiğin varlığına karşılık, ekonomi paydaşları, merkezi siyasetin İzmir ekonomisine bakış biçiminden rahatsız. “Zenginlik yapan yolların İzmir’e uğramaması” konusu eleştiriliyor. Bunun için “siyaseti kurgulamayı bilmek” anlamında ,İzmir’in yapması gerekenler olduğu düşünülüyor. Bu güçten yoksunluk halinin siyaset kadar iş yapma usullerinin değişmesiyle farklılaşma gösterebileceğine inanılıyor.
İzmir’in kamu kaynak tahsisinde Türkiye’nin ilk 5 ili arasında yer aldığı gözardı ediliyor (Diğer iller, Ankara, Diyarbakır, Urfa ve İstanbul olarak sıralanıyor ). 2011’ de toplam 36.4 trilyon TL ‘lik kamu projesi içinde İzmir, 609 milyar TL pay almış. Kaynağın üçte birini oluşturan ulaştırma projeleri oluşturuyor. Bunu, eğitim ve sağlık sektörleri izliyor. İzmir’e 7.4 trilyon TL ‘ lik proje demetinden, 2010 sonuna dek 3.8 trilyon TL harcanmış olması, Ankara merkezin İzmir’e bakışının “hasis“ olmadığını kanıtlıyor. Burada eleştirilmesi gereken nokta, bu proje tasarımlarının tümüyle merkezden yapılmış olması, katılım ve istemin hemen hiç dikkate alınmaması. Ancak bu İzmir kadar diğer 80 il için bir gerçeklik.
EXPO – 2020 organizasyonunun İzmir’de gerçekleşmesinde İzmir’in tüm ekonomi paydaşları arasında “inanılmaz“ bir oydaşma bulunuyor. Çoğunluk kanaat sahibi bu olaya “ bir proje ve araç “ olarak bakıyor. Ancak ilginç olan bu organizasyonun finansal boyutunun hiç bir çevrede ele alınmamış olması.Benzer organizasyonlardan Sochi Olimpiyatları için 15-20 milyar dolar olarak kestirilen bütçeyi Türkiye’nin de yaratabileceğine inanılıyor. Ancak bu projenin fayda-maliyeti hesaplanmadığı gibi, son beş EXPO Dünya Organizasyonunu düzenleyen kent ve devletlerin bu alanda ciddi zararlar yaşadıkları göz ardı ediliyor.Dahası, kentin tüm entellektüel enerjisinin bu konuya odaklanmış olması nedeniyle, İzmir yeniyi ve farklı olanı ele alamaz hale geliyor.
1990 ‘ larda kıt olan yabancı sermaye yönelimi fazlalaşmış olsa da bu kez mekan (alan) kıtlığı öne çıkıyor ve bu yüzden ESBAŞ Serbest Bölge dışında anlamlı bir yabancı sermayeli örnek yok. ESBAŞ kuruluşundan bu yana yarattığı 50 milyar dolarlık bir ticaret hacmi ve Türkiye’de serbest bölgeleri içinde en çok yabancı sermayeli kuruluşu bünyesinde toplamasına karşılık, İzmir ve hinterlandında fikri anlamda hakettiği yerde ele alınmadığı gözleniyor.
İzmir’in AB ‘nin hibe esaslı ve 52 milyar dolar kaynaklı 7. Çerçeve Programı için “tek“ bir projesinin bulunmaması dikkat çekici . Bu kentin dünya ile ortak işbirliği ağları kurma konusundaki cılızlığının bir işareti olarak sayılmalı. Yanısıra bu olgu , ilk üniversitesinin 1956’da kurulduğu bir kentte, üniversite – girişimci ortaklığının da ne denli zayıf işlediğinin de bir ölçüsünü oluşturuyor.
*Urla Teknoparkı’nın daha fazla katma değer üretebilmesi için genişletilmesi konusunda siyaset ve ekonomi öncüleri buluşuluyor. Ancak Urla Teknopark’da yabancı sermayeye işletmeciliği bırakmayan “güdümlü” anlayışın yeni sıçramalarda engel oluşturacağı kesin. Bunun dışında olayın bir teknopark kuruluşu olduğu kadar hizmet ürünü ihracı gerektirdiği unutuluyor ve/ veya geçiştiriliyor .
İzmir Metropolitan Planı kent önderlerince bir aşama olarak görülüyor. Bu Plan‘ın İzmir Büyük Kent alanı içinde şimdi yeni OSB ‘leri işaretlemesi bekleniyor. Ancak konunun anlam kazanması, İzmirli girişimcilerin geliştirdiği bir kavram olan “Mega OSB” konusunun İzmir ve artalanında bir pilot proje olarak denenmesini gerektiriyor.
Kentin uluslarası bağlantısını sağlamak üzere yapımı sürdürülen Çandarlı Limanı’nın Yap-İşlet-Devlet şeklindeki finansman şansı, işin ekonomik rasyonelliğinin düşük olması nedeniyle bizce zayıf gözüküyor. Keza, mevcut İzmir Limanı’nın ikiye bölünerek özelleştirmesi biçiminin getiri yaratması düşük bir olasalık olarak kalıyor. Aliağa Nemrut Limanı’ndan etkin bir yararlanmanın tümüyle göz ardı edilmiş olması da, yerinde kaynak tahsis etme kuralı karşısında ,çok düşündürücü geliyor.
Tarıma ve tarıma dayalı sanayilerin İzmir için yarattığı potansiyel ilgili meslek kuruluş temsilcilerince önemseniyor. Torbalı/Bayındır/Seferihisar/Kemalpaşa bölge ve kiraz , alfotoksinsiz incir, kayısı, GDO’suz pamuk yeni ürünler olarak artan bir potansiyel yaratacak konumda. Ancak gerek Vadeli İşlem Borsası’nın İstanbul’a kaydırılmış olması, gerekse Alparslan Beşikçioğlu gibi öncü tarımsal ürün ihracatçılarının varolmaması, bu potansiyel ürünlerin pazarlanmasında sıkıntı yaşanacağını gösteriyor.
İzmir’de ekonomi platformu bir yönetim uyumsallaştırılması gereğini yaşıyor ve bu konu kentin her hamlesinde bir darboğaz olarak ortaya çıkıyor. İZKA Kalkınma Kurulu, İBB Danışmanlar Kurulu, İzmir Başkanlar Kurulu, öne çıkan üç üst ekonomi yönetim erki. İlki kamusal, diğer ikisi gönüllü organizasyonlar. Bu 3 organizasyon arasında bir organik bağın olmaması ve gündem eşgüdümü sağlayamaması, İzmir ekonomi paydaşlarınca “kaygı verici” olarak değerlendiriliyor, ki bu yerinde bir saptama. 2000’li yıllardan sonra İl İdaresi Yasası’na eklemlenen “Kent Konseyi” konusu önemini tümüyle yitirmiş. Oysa bu Konsey’ler ,Türkiye genelinde anlamlı bir katılım altyapısı yaratmıştı. Bu organizasyon karmaşası, amaç- araç dokusunun oluşturulmasını engelliyor. Kamu projelerinin yerel için yerindeliği önlüyor. Kuşkusuz bu konudaki açmaz, salt İzmir’de değil , tüm Türkiye kentlerinde yaşanıyor. Olayın yol alması bir, demokratik yönetim geleneği ve olgunluğu gerektiriyor. Kıt’a Avrupası ve ABD ‘de örneklerine sıkça rastladığımız “Ekonomik Kalkınma Birimi” şeklinde organizasyonların etkin işleyişi, bu ülkelerdeki yasal altyapının güçlü olmasıyla yorumlanması mümkün değil. Olay bu kurullarda temsil edilen ekonomi paydaşlarının “küçük egemenlik adalarını” terketme niyetinde düğümlü gözüküyor.
SONUÇ YERİNE
Manuel Castells, ‘’Enformasyon Çağı’’adını taşıyan üç ciltlik eserinin birinci cildi “Ağ Toplumunun Yükselişi’dir‘’. Prof. Castells burada literatürde C.Johnson tarafından 1995 ‘ de kullanılan ‘”Kalkınmacı Devlet ‘’ tanımını yineleyerek, Doğu Asya ülkelerinin yüksek oranlı sosyo-ekonomik sıçrama ritmini, bu deyimin gizeminde bulur. Kalkınmacı devlet, toplumsal düzende köklü bir değişikliğe gidilmesini öngören yaklaşıma verilen ad. Bu nedenle en önemli işlevi bir bölgede ‘’ yenilikçi ortamlar ‘’ yaratması oluyor.
İzmir, 19. yy ‘da bir levant kenti olarak uluslararası işbölümü içinde üstlendiği işlevi, 20. yy ‘ da da sürdürdü. İzmir İktisat Kongresi sonrası “Türkleştirilen Ekonomi” içinde Anadolu’da İstanbul’dan sonra İzmir, ikinci büyük ekonomik odak oldu. Bu odak olma hali, bir ekonomik değer yaratma işi olduğu kadar, kentin yarattığı bir fikri öncülük .Bu anlamda Serbest Fırka ve DP ‘nin çıkışının İzmir olması,bir tesadüfle yorumlanamaz ( DP’nin resmi il kuruluşu İzmir olmamakla birlikte, dört kurucusundan ikisinin zihni şekillenmesi bu kentte olmuştur). Görünen o ki, İzmir bu geleneksel işlevini Türkiye’nin dışa açılma yılı olan 1980 sonrasında peyderpey yitirdiği gibi , küresel ekonomiyi eklemleyecek olan girişim ağlarının kurulması ve yapılanması konusunda da geride kaldı. Kent, iç piyasa ritmiyle yetinen bir ‘’periferi kenti’’ görünümünü aldı. Kentin son 30 yıldır çok öğünerek kullandığı ‘”Akdeniz’in Yıldızı: İzmir” sloganı bile kentin ne denli ‘’iç sularla’’ yetindiğinin bir izdüşümü. Oysa tarihi araştırmalardan Osmanlı’nın bıraktığı en önemli fikri mirasın “hayatta kalma yeteneği” olduğunu öğreniyoruz.
İzmir, dünya ekonomisine ağlar içinde kenetlenebildiği oranda hayatta kalma yeteneği sağlayabilecektir. Bunu gerçekleştirmek için merkezi siyasetten yakın erimde beklenmeyen ‘’ kalkınmacı devlet ‘’ yaklaşımının , yerel ekonomik öncüler ve oluşturdukları kurumlar tarafından üstlenmesi umulmalıdır .Bu da İzmir için ekonominin orkestrasyonu konusunun her dönemden daha önemli olduğunu bizlere söylemektedir.
SON NOT
1)Bu metin, İzmir ekonomi aktörleriyle, 9-10 Ocak 2012’de yapılan görüşmelerin ışığında oluşturulmuş bir durum tablosudur.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.